23.Bölüm💫

89 12 22
                                    

Arven, sen çok zeki bir kızsın. Yine okul birincisi oldun. Seninle gurur duyuyorum kızım. Abla, Hector abi için her gün yaşayacak bir neden nasıl bulabildin? Senin kadar zeki birine hiç rastlamadım. Bazen güzelliğin mi yoksa zekan mı daha üstün diye karar veremiyorum, sevgilim. Arven, üniversitede yine sınıftaki en iyi notlara sahip kişi oldu. Arven, üniversitemizi yarışmada temsil edecek. Sen en iyi öğrencimizsin, Arven. Eski Mısır dilini senin kadar çabuk öğrenene rastlamadım.

Aklımdan hakkımda söylenen övgü dolu sözler hızla geçerken bahsettikleri zekamı kullanmak için bütün gücümü kullanıyordum. Öyle bir şey söylemeliydim ki tacı çaldığımız algısını yok edebilsin. Nora'nın kolyesini almaya çalıştığımızda kolyeyi hemen saklayabilmiştik. Anlayamamışlardı böylece. Aphrodite'ye yakalandığımda bilekliğimin koptuğu yalanını söylemiştim. Bu defa her şey açıkça görülüyordu. Carmen'in elinde kocaman taç duruyordu. Diğer elinde de bıçak vardı. Herkes ilk şoku atlatınca kraliçe bağırmaya başladı.
"Hemen yakalayın şu hırsızı! Tacı kontrol edin."
Baş nedime ve içeri giren kapıdaki nöbetçiler tacı Carmen'in elinden koparırcasına aldılar. Nöbetçiler kardeşimin kollarından tutup onu kapıya doğru sürüklemeye başladıklarında öne atıldım.
"Durun! Ben taca yakından bakmak istemiştim. Carmen dolaptan tacı çıkarttı. Sonra taşının yamuk olduğunu söyledi ve bıçakla düzeltmeye çalıştı."
Bir süreliğine gözler taşa çevrildi. Çaresiz bakışlarla kraliçeye bakıyordum. Dediklerim bir bakıma mantıklıydı. Lütfen, inansınlar. Lütfen, inansınlar. Kraliçe başını dikleştirince kaybettiğimizi anladım.
"Sarayda elinde bıçakla mı geziyordu? Tacı çalmak için odama girdiği çok belli. Sen de sesini çıkartmadın, Arven. İkisini de zindana atın. Yarın sabah idam edilecekler. Aslında mumyalama uygun olurdu ama keyifli vakit geçirmemi sağlamışlardı. Bu yüzden acısız bir ölüm yaşamalarını istiyorum. Götürün."
Gözlerimden çaresizlik gözyaşları süzülürken son bir gayretle konuşmaya başladım.
"Onun suçu yok. Benim fikrimdi. Beni öldürün."
Kimse beni dinlemiyordu. Bizi neredeyse sürükleyerek odadan çıkarttılar. Vakit epey geç olduğu için sarayın büyük bir kısmı uyuyordu. Büyük bir çaresizlik içinde etrafıma bakındım. Hector bizi sürükleyenleri dövebilirdi. Bizi kurtarabilirdi ve biz geri dönebilirdik. Dar koridorlardan geçerken birden karşımıza Hector çıktı. Bize allak bullak bir yüzle bakıyordu.
"Bizi zindana götürüyorlar. Taşı almaya çalış. Yanımıza kılık değiştirip gel. Geri döneceğiz." Dedim İngilizce. Bizi tutanlar kaşlarını çattı. Hector yanıma gelmek için atak yaptığında kaşlarımı yukarı kaldırdım. O da zindana girerse buradan asla kurtulamazdık. Adamlar bizi tekrar sürüklemeye başladıklarında Hector'un sesi arkamdan İngilizce olarak yankılandı.
"Sizi kurtaracağım, Lavinia'm. Ölmenize izin vermem."

Carmen'i sertçe içeri ittiklerinde öfkeyle haykırdım ama bu sadece beni daha da sert itmelerine neden oldu. Sert zemine hızla düştüğümde dudağımın kenarından ağzıma akan kanın tadını hissettim. Carmen ağlayarak beni yerden kaldırdı. Ablalık içgüdüsüyle hemen o yaralı mı diye baktım. Sağ kolu çizilmişti ve kanıyordu. Carmen, birbirine karışmış saçlarımı yüzümden çekti. Durmadan ağlıyordu ve bu benim çaresizliğimi daha da artıyordu. Oturabilmek için bir yer aradım. Tam karşıda, duvarın dibinde banka benzeyen bir yer vardı. Düşmenin etkisiyle zarar gören bacaklarımı güçlükle hareket ettirip gidip banka oturdum. Carmen de gelip yanıma oturdu ve başını dizime koydu. Keşke onu teselli edebilecek şeyler söyleyebilseydim. Dudaklarımı ıslatıp konuşmaya başladım.
"Sana bütün bunları yaşattığım için özür dilerim. O okulu kazanmasaydım profesörler beni asla bulamazdı. Biz de evde olurduk şimdi."
Carmen hıçkırdı. Bir süre ağlamaya devam etti. Daha sonra konuştuğundaysa sesi titriyordu.
"Senin suçun yok abla. O okula gitmen gerekiyordu. Hem dediğim gibi burada ölürsek belki kendi evrenimize gideriz. Profesörlerden kurtuluruz belki. Hector abi sizi kurtacağım dedi. Bir yolunu bulabilir."
Cümleleri ne kadar da umutluydu. Her cümlesinden sonra biraz duruyordu ve bunların gerçek olacağına emin olmak istiyordu sanki. Dediklerine cevap verecek kadar güçlü hissetmiyordum. Umudunu kaybetmesini istemiyordum çünkü. Usulca kızıl saçlarını okşamaya başladım. Bir süre sonra nefesi düzene girdiğinde uyuduğunu anladım. Uyumak ona iyi gelecekti. Başımı soğuk ve sert duvara yasladım. Eğer ben de uyursam uyandığımızda idam edilecektik. Uyumamam gerekiyordu. Düşünmeliydim. Buradan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım. Başımı aynı ritimle duvara vurmaya devam ederken bakışlarım karanlık odadaki kapıya kaydı. Dışarıda nöbetçi var mıydı acaba? Carmen'i usulca üzerimden kaldırarak yerimden kalktım. Kapıya doğru yavaş adımlarla ilerlerken elim elbisemin cebindeki bıçaktaydı. Geçen gün kraliçenin meyve tabağından çalmıştım bu bıçağı. Kapıya ulaştığımda belgesellerde izlediğim hayvanlar gibi kulaklarımı en ufak bir sesi duyabilecek seviyede açtım. Hiç ses yoktu. Saçlarımdaki tokalardan birini çıkarttım ve kilide sokmaya çalıştım. Biri elimi tutunca ağzımdan minik bir çığlık kaçtı.
"Seni aptal kız, buradan kaçabileceğini mi sandın?" Dedi bir adam yüzüne tuttuğu mumla. Ona nefretle baktığımdaysa sinir bozucu bir şekilde güldü ve tuttuğu bileğimi burdu. Acıyla haykırdım ve bütün gücümle kolumu ondan kurtardım. Büyük bir öfkeyle kardeşimin yanına gidip dizlerimi kendime çektim. Başımı dizlerime yaslayıp derin nefesler almaya başladım. Bu yerden kurtulmanın bir yolu yok muydu? Olmalıydı.

LAVINIA~Zamanın KülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin