14.Bölüm💫

124 12 8
                                    

Sabah uyandığımda elim komodinin üzerine yöneldi ama orada komodin yoktu tabi. Aklımda odam kaldığı için her sabah komodinin üzerindeki telefonumu alır ve bildirimlere bakardım. Uzun süre sonra aynı dürtüyle hareket etmek garip hissettirmişti. Yatakta hareketsizce yatıp nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. Ev çok eskiydi ve bu zamana ait değil gibiydi. Zamanda yolculuklar... Antik Yunan'da olmalıydık. Evet, oradaydık. Tavanı izlemeye devam ederken aklımdan bir düşünce geçti. Kolyeyi yok etsek ve burada kalmaya devam etsek profesörler bizi bulabilir miydi? Bilmiyordum. Sanki aklımdan geçenleri anlamışlar gibi kolye mavi ışık salmaya başladı. Oturup kolyeye bir kez yavaşça vurdum.
"Nasıl gidiyor Arven? Bilekliği alma planı yaptınız mı?"
Profesör Helena'nın sesi duyduğum anda beni sinirlendiren bir özelliğe sahipti. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım. Sesimin iyi çıkması önemliydi. Benim tüm bu olanlar karşısında ayakta kalabildiğimi anlamalıydılar.
"Tabi ki, profesör. Planımız hazır." Dedim istediğimden daha özgüvenli çıkan sesimle. Dudaklarım yukarı kıvrıldı.
"Az bir zamanınız kaldı. Yakında görüşürüz."
Kısa bir an cevap vermemi bekler gibi bir sessizlik oldu ama benden tepki gelmeyince kolyedeki ışık azaldı ve sonra söndü. Elimi kolyedeki çiçek desenlerinin üzerinde gezdirdim. Aslında bütün bu olanlardan nefret ediyordum. Kukla olmaktan, buraya hapis olmaktan, her şeyden. Şimdi evimizde oturup film seyrediyor olabilirdik. Sahilde dolaşıyor olurduk ya da. Aklımızda şu hırsızlık planları olmadan. İçimi kederle çekip yataktan kalktım. Lanet olası görevimiz vardı. Vakit kaybetmemeliydik bu yüzden.

Dolaptan beyaz bir elbise seçip giydim ve kolye olur olmadık bir yerde ışık saçar diye ucunu elbisemin altına yerleştirdim. Hızlı adımlarla alt kata inerken burnuma güzel kokular geliyordu. Mutfağın önünden geçerken Carmen'in sebze doğrarken dans ettiğini gördüm. Gülerek ona yaklaştım. Beni fark etmemişti.
"Beni özledin mi güzelim?" Dedim Milas'ı taklit etmeye çalışarak. Epey benzemişti. Carmen, eline bıçakla hızla bana döndü. Ellerimi yukarı kaldırdım teslim olmuş gibi. Carmen beni görünce derin bir nefes aldı.
"O lanet çocuk eve gizlice girdi sandım, abla. Ödümü patlattın."
Sesinden ne kadar korktuğu belli oluyordu. Gülmeye devam edip pişen yiyecekleri masaya taşıdım. İçeri giren Hector sandalyeye oturdu ve muhabbeti kaçırdığı için bize merakla bakmaya başladı.
"Milas'ın taklidini yapıyordum da. Carmen gerçek sanıp beni bıçaklayacaktı neredeyse." Dedim gülerek ve Hector'un karşısına oturdum. Carmen de diğer yiyecekleri getirdi. Ağzımda dağılan sebzenin tadı güzel hissettiriyordu. Bakışlarım bilekliğime kaydığında bugün ilk bileklik alma çalışmasını yapacağımı hatırladım. Carmen ile güzel bir plan yapmalıydık. Öyle bir şey olmalıydı ki Aphrodite bilekliğini çıkartmalıydı ve ben sahtesiyle değiştirmeliydim. Carmen'in aklına yine bir fikir gelirdi elbet. Geçen sefer kolyeyi o almıştı. Bu kez bu işi ben halletmeliydim. Ne de olsa sahte bileklik bendeydi. Bu düşünceler içinde yemeğimi bitirdim.
"Planı olan var mı?" Dediğimde Hector ve Carmen bana baktılar.
"Erkeklerle kadınlar pek bir arada olmuyorlar. Leonidas oyalanacaksa ben yaparım. Aphrodite işi size kalacak."
Hector'un dediklerine başımı salladım. Carmen bir süre düşündü ve konuşmaya başladı.
"Bilekliği çıkartması gerek. Ellerini kullanarak yapacağı bir etkinlik zamanında bileklikleri değiştirebiliriz. Mesela çiçek ekimi ya da yemek yaparken olabilir."
Dediklerini düşündüm. Oldukça mantıklıydı. Durup dururken çiçek ekemezdik ama yemek yapabilirdik. Memnuniyetle gülümsedim.
"Aferin, Carmen. Yalnız olduğumuz bir zamanda birlikte yemek yaparız. Balık mesela. Temizlemek falan uğraştırıcı oluyor ya o zaman bileklik batmasın derim ben ve o bilekliği çıkartınca da bendeki sahteyle yer değiştiririm."
Hector alkışlamaya başlayınca ona döndüm.
"Siz ikiniz bir ülkeyi bile kurtarabilirsiniz." Dediğinde Carmen ile aynı anda güldük.

Kapı ısrarla çalınıyordu. Hector'un yanında oturuyordum ve başım onun omzuna yaslanmıştı. Evin gölge bir yerinde oturmuş gökyüzünü izliyorduk. Hava yine sıcaktı ama avlunun bu kısmı biraz esiyordu. Kapı daha sert çalınmaya başlayınca memnuniyetsizce Hector'a baktım. Aşık olduğum kahverengi gözleri gözlerimle buluştu. Carmen üst katta olmalıydı. İstemeyerek kalkıp kapıyı açtım. Milas yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Carmen yok mu?" Dedi heyecanlı bir şekilde. Nefesimi sıkıntıyla dışarı verdim. Bu konu can sıkıcı olmaya başlamıştı.
"Sanırım uyuyor. Üst kattaydı." Diye yalan söyledim. Milas'ın yüzümdeki bakışları arkama kaydı ve gülerek içeri girdi.
"Uyanmış bile."
Hector ile konuşan Carmen'in yanına gidip ona sarılmaya çalıştı ama Carmen anında onu ittirdi. Hemen yanlarına gittim.
"Senin ne işin var burada ve bana ne hakla sarılmaya çalışıyorsun?"
Carmen sinirden kıpkırmızı olmuştu. Hector bana soru sorar gibi bakıyordu. Ona bakıp dudaklarımı ısırdım. Milas derin bir nefes aldı.
"Beni özlediğini düşünüyordum. Dünden beri görüşmüyoruz." Dedi üzgün bir sesle ama her an kahkaha atacak gibi neşeliydi de. Tam bir tiyatrocuya benziyordu. Bizim zamanımızda yaşasaydı kesin oyuncu olurdu. Düşüncelerim Carmen'in yüksek sesiyle bölündü.
"Sana bir daha karşıma çıkma dedim. Hemen, evi terk et. Yoksa polisi arayacağım."
Son cümlesiyle dehşete düştüm. Bu zamanda polis yoktu ki. Olsa bile polis denmiyordu. Carmen kırdığı potu fark edince sakinleşti. Milas bunu anlamamış olacaktı ki çocuk gibi dudaklarını büzdü.
"Ne olur sanki benimle sevgili olsan. Seni seviyorum işte. Kızıl saçlarına vuran güneş, mavi gözlerinin kızdığında parlaması, ses tonunun kalbimi ısıtması... Hepsi öyle güzel ki, seni düşünmeden duramıyorum."
Milas'ın sözleriyle yüzümde bir gülümseme oluştu. Carmen bir süre konuşmadı. Daha sonra ağzını açtı ama hemen kapattı. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Bir şey söylemeden mutfağa girdi ve ardından merdivenden hızlıca çıkma sesi duyuldu. Carmen'in arkasından bakan bakışlarımı çekip Milas'a bakmak istediğimde onun çoktan gittiğini fark ettim. Kapıyı açık bırakmıştı.
"Sözleri çok güzeldi, değil mi Lavinia'm?"
Hector'a bakıp başımı salladım.
"Carmen bu sözlerin üzerine yine onu pataklar diye düşünmüştüm ama kaçtı. Çok tuhaf bakıyordu. Etkilenmiş olabilir mi sence?" Dediğimde yanıma gelip elini omzuma attı ve beni kendine çekti.
"Olabilir sevgilim. Milas herkesi etkileyebilecek birisi gibi görünüyor. Neyse ki Carmen'i tamamen unutacak. Biz geri dönünce yani."
Carmen'i tamamen unutacak. Milas, Carmen'e aşık olmuş gibi görünüyordu ama onu sonsuza dek kaybedecekti. Hiç var olmamış gibi. Onun açısından düşününce bu, çok acı vericiydi.

Akşam olunca hepimiz oturma odası olarak belirlediğimiz odada oturmaya başladık. Ben Hector ile yan yana oturuyordum. Carmen pencerenin kenarındaki koltukta oturmuş gökyüzünü izliyordu. Bakışlarım ondaydı. Milas gittiğinden beri tek kelime konuşmamıştı. Yemekte de başı önüne eğikti. Hector ile yaptığımız şakalara gülmemişti ve yemeğini yarım bırakıp odasına çıkmıştı. Az önce de dümdüz gelmişti ve koltuğa oturup pencereye dönmüştü.
"Carmen, iyi misin?" Dedim ona bakarak. Bir süre sonra bana döndü. Bakışları yorgun görünüyordu.
"İyiyim, abla. Nasıl olabilirim? Canım sıkılıyor. Telefonumu ve filmleri özledim. Elektriği özledim. Geri dönmek için can atıyorum."
Güldüm.
"Milas gittiğinden beri bu haldesin. Mantıklı bir yalan söyle bari. Dediklerinden bu kadar mı etkilendin? Düzgün yalan bile söyleyemiyorsun."
Bilerek böyle kışkırtıcı bir şekilde söylemiştim. Muhtemelen Carmen birazdan bağırıp çağırmaya başlayacaktı. Bunun yerine sessiz kalıp bakışlarını pencereye çevirdi. Belki de dediklerimde haklıydım. Carmen, Milas'tan etkilenmişti. Bir süre daha sessizce oturduktan sonra Hector konuşmaya başladı.
"Canım sıkıldı. Dışarı çıkıp biraz dolaşsak iyi olurdu. Carmen gelecek misin?"
Carmen bize bakıp başını salladı. Hep birlikte ayaklanıp avluya çıktık. Dış kapıyı kapattım ve yan yana yürümeye başladık. Hava oldukça ılıktı. Uzaktan gülüşme ve müzik sesleri geliyordu. Buradakiler eğlenceyi fazlaca seviyordu herhalde. Hector, taş sokağa sapınca sahile gideceğimizi anladım. Yanımızdan gruplar halinde insanlar geçiyordu ve bazıları bize selam veriyorlardı. Sahile varınca deniz boyunca ilerlemeye başladık. Hector'un elini tutmuş ona bakıyordum gülümseyerek. Carmen arkamızdan usulca geliyordu. Biraz yürüyünce büyükçe bir kayaya oturdum. Hector da yanıma oturdu. İkimizin oturabileceği kadar büyüktü. Başımı Hector'un omzuna yasladım. Carmen kıyıda taş toplayıp denize atıyordu. Az ileride üç kişi sahilde oturmuş bir şeyler içiyorlardı ve arada aralarından biri tam anlaşılmayan şeyler söylüyordu. Sarhoş olmalıydılar.
"Carmen, yanımıza gel." Dedim kardeşime doğru. O anda konuşan grup sustu ve içlerinden biri ayağa kalkmaya yeltendi. Diğeri onu durdurmaya çalışıyordu. Hector ile yerimizden kalkıp Carmen'in yanına gittik. Durduğum yerden Milas'ı tutmaya çalışan Leonidas'ı seçebiliyordum. Yanlarındaki diğer adam da bize doğru bakıyordu.
"Gidelim. Sarhoşlar ve olay çıkabilir." Dedim kısık sesle. Carmen'i çekiştiriyorken heykel gibi duran Hector'a döndüm.
"Gidiyoruz Hector. Ne diye duruyorsun?"
Kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü. Ellerini yumruk yaptığını gördüm.
"Ziyafet günü senin hakkında konuşan pislik de burada. Aramızdaki meseleyi halledip geleceğim."
Dehşete düşmüştüm. Hemen önüne geçtim. Kollarını tuttum bütün gücümle. Bakışları ileri kilitlenmişti.
"Hayır, bunu yapmayacaksın. Buraya taşı almak için geldik. Kavga çıkartmak için değil. Geri dönüyoruz dedim."
Başını uysalca salladı. Bir elimde Carmen'i bir elimde Hector'u tuttum ve hızlı adımlarla yürümeye başladık. Daha çok az gitmiştik ki Hector elimi bırakıp hızla arkaya doğru koşmaya başladı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Kendimi peşinden koşmaya zorladım. Hector, adama yumruk attığı gibi adam kumlara serildi. Leonidas, Milas'ı bırakıp kavgayı ayırmaya gitti. Ben yanlarına gittim ama oldukça hararetli bir kavgaydı.
"Hector, lütfen. Lütfen, yapma." Dedim ağlamaklı bir sesle. Beni duymuyordu bile. Adamın yüzüne ard arda yumruklar geçirirken adamın eli kuşağına doğru gidiyordu. Leonidas, Hector'u adamın üzerinden çekmeye çalışsa da başaramıyordu. Hector onu geri püskürtüp vurmaya devam etti. Eli kuşağına ulaşan adamsa hançere benzeyen bir bıçak çıkarttı. Kolunu havaya kaldırıp Hector'a saplamaya hazırlandı. Buna izin veremezdim. Kendimi Hector'un üzerine attım. O, yana devrilirken adam elindeki hançeri karnıma geçirdi. Yüzüm acıyla kasılırken arkamdan gelen çığlığı duydum.
"Abla!"
Kumların üzerine düşerken bakışlarım yanıma koşan Carmen'e kaydı. Yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözlerim gözyaşlarıyla yanarken görüş alanıma bembeyaz yüzüyle Hector girdi. Titriyordu ve şok geçiriyor gibiydi.
"Onu öldürdün,katil!" Diye feryat etti Carmen. Görüşüm bulanıklaşırken Hector'un kulağıma yaklaştığını gördüm.
"Bugün ölmek için uygun değil Lavinia'm. Yıldızlar ne kadar da parlak. Baksana gökyüzüne."
Bir zamanlar yaşaması için ona bahaneler bulduğum cümlelerden birini söylemişti. Gözlerimden yaşlar akarken bakışlarını takip edip yıldızlara baktım. Gerçekten de çok parlaklardı. Karnımdaki keskin acı izin verdiği sürece çok sevdiğim yıldızları izledim. Sonraysa her şey derin bir karanlığa gömüldü.

LAVINIA~Zamanın KülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin