15.Bölüm💫

87 15 6
                                    

Küçükken izlediğim bir filmde şöyle bir söz duymuştum. Ölmeden önce yaşadıkların gözünün önünden film şeridi gibi geçer. Karanlığa gömüldüğümde gözümün önünden hiçbir şey geçmedi. Ne çocukken üflediğim doğum günü pastalarım, ne nişanlandığım an, ne de Carmen'i ilk gördüğüm an. Zihnim bomboştu. Kapalı gözlerimin karanlığında, izlediğim yıldızların parıltısı kalmıştı. Bir de Hector'un bir zamanlar ona dediğim gibi ölmek için güzel bir gün değil demesi. Öyle miydi gerçekten?

Karnımdaki keskin sızı kapalı göz kapaklarımı açmam için beni zorladı. Ağzımdan kaçan minik inlemeden sonra gözlerimi sonuna kadar açtım. Bakış açıma giren kızıl saçlardan anladığım kadarıyla Carmen yanıma geldi. Yüzünü tam olarak seçemiyordum ama bakışlarım yüzüne kaydığında üzgün göründüğünü fark ettim.
"Abla, iyi misin? Bizi çok korkuttun. Öldüğünü sandık. Seni de kaybettim diye kalbim duracak gibi oldu." Dedi ve elimi sımsıkı tuttu. Ona bakmaya devam ederken derin nefes alma ihtiyacı hissettim. Bu da canımı acıttı.
"İyi sayılırım. Hector nerede? Buraya nasıl geldik?" Dedim güç bela konuşarak. Bizim kaldığımız eve pek benzemiyordu ama olabilirdi de. İçerisi karanlıktı.
"Hector abi sen yaralanınca o adamı unuttu ve seninle ilgilenmeye başladı. Leonidas abi ve Milas'ın yardımlarıyla seni Leonias abilerin evine getirdik. Şu an oradayız. Tanıdıkları doktor varmış. Hemen yaranla ilgilendi. Sana değişik bir ilaç içirdi. Uzun bir süredir uyuyordun."
Gözlerimi kısıp zamanı hatırlamaya çalıştım. Hâlâ bıçaklandığım geceyi yaşıyor olmalıydık. Sabaha az kalmış olmalıydı. Carmen saçlarımı okşamaya başladı. Ona hüzünle baktım. Öleceğimi düşündüğü için çok üzülmüştü kesin.
"Biraz uyumaya çalış. İyiyim ben." Dedim yumuşak bir sesle. Carmen, yaşlarla dolu gözlerini sildi ve başını salladı. Tam yanımdaki koltuğa uzandı. Hector neredeydi? Neden yanımda değildi? Tam karşımdaki kapıya bakmaya başladım. Gelmeyecek miydi yani? Nasıl olduğuma bakmayacak mıydı? Dayanabildiğim kadar gözlerimi açık tutup sevdiğim adamın gelmesini bekledim ama gelmedi. Göz kapaklarım emrimden çıkınca ağır bir uykuya daldım.

"Özür dilerim, Lavinia'm. Benim yüzümden ölebilirdin. Senin canın yanacağına keşke binlerce bıçak benim karnıma saplansaydı. Seni kanlar içinde görünce aklım başımdan gider gibi oldu. Çok korktum. Orada ölebilirdin ve buna neden olmak, bir sevdiğimin daha ölümüne neden olmak beni mahvederdi. Çok geçmeden yanına gelirdim sanırım. Beni durduracak sen de olmayınca tabi. Beni affedebilecek misin bilmiyorum."
Hector'un dediklerini gözlerim kapalı bir şekilde dinliyordum. Uyanık olduğum için içimden şükrediyordum.
"Yanına gelemedim. Utanıyordum çünkü. Benim yüzümden olan bir olaydan sonra hangi yüzle gelecektim ki? Üzüldüysen özür dilerim. Sana nasıl bakacağımı, seninle nasıl konuşacağımı bilmiyorum. Geri dönmeyi düşündüm ama kolye sende ve o olmadan geri dönemezdim. Çok üzgünüm, Lavinia'm."
Ses tonundan ağladığını fark etmiştim. Usulca gözlerimi açtım. Yeni doğmaya başlayan güneş odayı aydınlatmaya başlamıştı. Hector'un yüzü sağ elimin üzerindeydi. Gözyaşlarının tenime değdiğini hissedebiliyordum.
"Sana küsmedim ki affedeyim. Kendimi önüne ben attım. Senin suçun yoktu ki. Ölmedim hem, bak buradayım. Üzülme artık." Dedim sıcak bir sesle. Hector hemen kalkıp bana baktı. Bakışlarımız buluşunca hiç konuşmadık ama onun kalpten özür dilediğini hemen anladım. Usulca bana sarıldı. Canımı yakmak istemediği için hafifçe sarılıyordu ama onu her hücremde hissedebiliyordum.
"Seni kaybetmekten deli gibi korktum. Kendinde değildin ve ben gözlerini tekrar açman için her şeyi yapardım. Her şeyi Lavinia'm, anlıyor musun?"
Ayrıldık ve elini yüzüme götürdü. Gözyaşlarım süzülürken anladığımı belirtmek için başımı hafifçe salladım. Daha sonra Hector yanıma uzandı ve ona yaslanıp tekrar uykuya daldım.

Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu algılamak için etrafa baktım. Hâlâ Aphrodite'nin evindeydim. Elimi bıçaklandığım yere götürdüm. İnce bir sızı hissediyordum ama yakında geçecek gibi görünüyordu. Geçmek zorundaydı çünkü en kısa sürede taşı alıp geri dönmeliydik. Yerimden usulca kalktım. Karnımdaki yara biraz zorlamıştı ama yataktan kalkamayacak kadar kötü değildi. Bakışlarımı evin içinde gezdirmeye başladım. Biraz ilerleyip pencereden dışarı bakmaya başladım.
"Yataktan neden kalktın? Yaran taze daha."
Hector koşarak yanıma geldi ve beni kucaklamaya çalıştı. Gülerek onu uzaklaştırdım.
"İyi hissediyorum, sevgilim. O kadar endişelenme. Carmen nerede?"
Hector'un yüzünde komik bir ifade vardı.
"Milas ile konuşuyorlar. Bahse varım, Carmen ondan hoşlanmaya başladı. Sen yaralı bir şekilde yatarken Milas, Carmen'e destek olma amaçlı sarıldı. Carmen ona sarılarak gözyaşı döktü. O an Milas'ı sevmeye başlamış olabilir."
Normal bir zamanda bu hoşuma gidebilirdi ama şu an hiç iyi bir durum değildi. Çok yakında geri dönecektik. Bir daha asla görüşemeyeceklerdi. Hatta Milas, Carmen'i hatırlamayacaktı bile. Carmen ile konuşup buna son vermesini isteyecektim.
"Bu çok yanlış. Carmen ile konuşmam gerek." Dedim ve kapıya yöneldim. O anda içeri Aphrodite'nin hizmetkarı girdi. Elinde yiyecek dolu tepsi vardı.
"Size yiyecek getirdim, saygıdeğer Arven." Dedi saygıyla eğilerek. Elinde tepsi varken bunu nasıl yaptığını merak etmiştim. Yerinde ben olsam yiyecekler çoktan yere dökülmüştü.
"Teşekkür ederim. Şuraya bırakabilirsin."
Kız yüzünde güzel bir gülümsemeyle tepsiyi masanın üzerinde bıraktı ve yine saygılı bir şekilde eğilip dışarı çıktı. Yatağa oturdum huzursuz bir şekilde. Aklımda Carmen'in buradan gitmemek için inat etmesi canlanıyordu. Öyle yaparsa ne yapardım? Bilmiyordum. Hector tepsiyi yatağa koydu ve ekmeği çorbaya doğramaya başladı. Yüzümde büyük bir gülümsemeyle onu izliyordum. Onu izlediğimi biliyordu ve dudağı yukarı kıvrıldı.
"Yemek zamanı Lavinia'm." Dedi yumuşak bir sesle ve ben doyana dek beni çocuk gibi besledi.

LAVINIA~Zamanın KülleriWhere stories live. Discover now