20.Bölüm💫

95 12 1
                                    

Çakan şimşeğin sesi etrafı doldururken çıplak ayaklarımla bastığım topraktaki dikenler ayaklarıma keskin bir acı veriyordu. Esen rüzgar saçlarımı karıştırırken onu sesini duyuyordum. Bir gülüşüne kalbimin eridiği adamın sesini. Hector, adımı fısıldıyordu.
"Lavinia'm."
Yüzümde oluşan gülümsemeyle sese doğru ilerlerken biri beni sertçe itmiş gibi yere düştüm. Yüzüm toprakla kaplanmıştı. Gözlerim bulanık görüyordu. Yine de onu görmüştüm. Hector, yere kadar uzanan beyaz bir elbise giyiyordu. Eski Mısır elbiselerinden. Boynunda altın kaplama vardı. Saçları binlerce şampuanla yıkanmış gibi parlaktı. Göz kamaştırıcı görünüyordu. Yattığım yerden elimi uzatıp ona dokunmak istedim. Bana, aşık olduğu kadına bir böcekmişim gibi bakıyordu. Yüzüm acıyla kasılırken siyahlara bürünmüş bir kadın geldi. Kraliçeydi bu kadın. Hector'un yanına gitti yüzündeki hayranlık dolu ifadeyle. Birbirlerine yaklaştılar, yaklaştılar.. Dudaklarının değeceği anda gözlerimi sımsıkı kapattım. Bu, gerçek olamazdı. Hayal görüyor olmalıydım. Gözlerimi korkarak açtığımda ikisinin ellerini birleşik gördüm. Bütün gücümü kullanıp ayağa kalktım. Hector, bunu bana yapamazdı. Biricik Lavinia'sını terk edemezdi. Kraliçe onu kandırmış olmalıydı. Koşarak yanlarına gittim. Hector'un kollarına yapıştım. Bana bakmıyordu bile. Gözleri tek bir noktaya kilitlenmişti. Bakışlarını takip ettiğimde rahibin bir kitaptan bir şeyler okuduğunu gördüm. Tanrım, onların nikahını kıyıyordu! Ellerimi kulaklarıma götürdüm haykırarak. Bunu duymak istemiyordum. Hayır! Bu, gerçek olamaz. Hayır!

"Hayır!"
Nefes nefese uyandığımda odada uyuyan çoğu kişinin bana korkuyla baktıklarını gördüm. Carmen, elini omzuma koydu. Ona baktığımda düzensiz nefesimi hâlâ yoluna koyamamıştım. Yüzüme yapışan saçlarımı nazikçe geri itti ve elimi tuttu. Aklım karmakarışıktı. Bu rüya nereden çıkmıştı? Kraliçe, Hector'u görmemişti bile. Evlenmeleri de mümkün değildi. Koskoca kraliçe bir hizmetkâr ile evlenecek değildi ya.
"Kabus mu gördün?" Diyen Carmen'e bakıp başımı salladım. Bana sıkıca sarıldı. Ellerim titriyordu. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.
"Annemi mi gördün yoksa? Anlatsana, abla."
Ondan ayrılıp gözlerine baktım. Anlatmak bile istemiyordum.
"Saçma bir kabustu. Kraliçe ve Hector evleniyordu. Bu, mümkün değil."
Gülmeyi de ihmal etmedim ama bu gergin bir gülüştü. Carmen kahkaha attı.
"Nereden uydurdun bunu abla? Kraliçe ve Hector abi demek. Gerçekten çok komikmiş."
Bir süre gülmeye devam etti. Daha sonra kalkıp elbiselerimizi giydik. Sarayda işler bitmiyordu. Amacım kraliçenin odasına girip taşı almaktı. Oraya da her istediğimizde giremiyorduk ne yazık ki. Odadan çıkınca uzun koridorda yürümeye başladık. Hector odada değildi. Bu kadar erken uyanmaya alışkın mıydı? Olmadığını düşünüyordum. Belki de biz uyurken biri gelip onu uyandırmıştı. Önemli bir iş olabilirdi. Koridor boyunca ilerlerken aklımda rüyamdan anlar canlanıyordu. Hector'un beni görmeyişi ve kraliçeye aşkla bakışı, kraliçenin yüzündeki zafer... Gözlerimi kapatıp açtım hızlıca. Bunları aklımdan çıkartmalıydım çünkü düşünülecek kadar önemli değildi.

Bahçeye çıktığımızda etraftaki kaktüslere baktım. Geniş bir araziye düzenli bir şekilde ekilmişlerdi. Çoğunda çiçek vardı. Şimdiki işimiz kaktüsleri sulamak ve bakımlarını yapmaktı. Carmen ile birlikte en yakındaki kaktüse ilerledik. Carmen kaktüsü sularken ben de üzerindeki kumları temizlemeye çalıştım. Hava gerçekten bunaltıcı derecede sıcaktı. Amerika'da birkaç kez çöle gitmiştim ama günlük gezi tarzındaydı ve klimalı arabada olduğum için havanın ne kadar sıcak olduğunu fark etmemiştim. İlk kaktüsümüz bitince diğerine geçtik. Carmen sularken kapıya bakıyordum. Hector neredeydi? Yoksa kraliçeyle birlikte miydi? Sertçe yutkunup kaktüsü temizlemeye başladım. Kraliçe, Hector ile evlenmeye karar verirse engel olabilir miydim? Taşı almadan geri dönersek profesörler Carmen'e her şeyi anlatır mıydı? Onlardan kaçabilir miydik? Elime batan dikenin acısıyla haykırdım. Elimden süzülen kan kuma damlarken derin bir nefes alıp aklımı istila eden düşüncelerden kurtulmaya çalıştım. Carmen, uzakta bir yerde kaktüsleri sulamakla meşguldü. Biri gelip kanayan parmağımı tutunca gerçekten rahat bir nefes aldım.
"Dikkatli olmalısın, Lavinia'm. Güzel parmakların diken batmasını hak etmiyor."
Parmağımın kanayan yerini sıkıca bastırdı ve dudaklarına götürüp minik bir buse kondurdu. Başka bir zaman olsa gördüğüm rüyayı ona anlatırdım ve buna kahkahalarla gülerdik ama şimdi bunun gerçekleşme ihtimalinden korkuyordum. Usulca sevdiğim adama döndüm.
"Sabahtan beri neredeydin? Seni çok merak ettim." Dedim merak dolu sesimle. Gülümsediğinde dudağının kenarı kıvrıldı.
"Sarayda işler bitmiyor ne yazık ki sevgilim. Güneş doğmadan kalkıp kraliyet ulaşım araçlarını temizledik. Hani şu kraliçeyi taşıdıkları tuhaf şey var ya, bir sürü adam taşıyor başlarının üstlerinde. Onu temizledik. Kraliçe, bugün dirilen kardeşiyle birlikte halkı selamlayacakmış. O alete bineceklermiş."
Kraliçe bir süre sarayda olmayacaktı demek. Keşke tacı takmasa da taşı alabilsek diye düşündüm bir an ama kesin takardı. O taç hanedanlığa aitti ve kraliçe halkı selamlamaya gidecekti. Yüzümün düştüğünü gören Hector beni kendisine çekti. Ona sarılırken bütün bunlardan kurtulmayı ne kadar çok istediğimi fark ettim. Günlerce uyumak ve hiçbir şey düşünmemek istiyordum. O günler gelecek miydi? Umarım çok geç olmadan gelirdi.

LAVINIA~Zamanın KülleriWhere stories live. Discover now