ANTİK YUNAN🧜‍♀️

157 15 6
                                    

~11.Bölüm~

Şenlik yapılan meydan çok da uzakta değildi ama o kadar çok insan vardı ki ağır ağır ilerlemek zorunda kalıyorduk. Bu da bunaltıcı bir havaya neden oluyordu. Bahar aylarında olmalıydık. Her yer çiçeklerle kaplıydı. Güzel kokuları burnuma dolarken derin bir iç çektim. Carmen ve Hector hayranlıkla etrafa bakıyorlardı. Kalabalık yüzünden karşıdaki yerleri tam olarak göremesem de tepedeki tapınakta daha çok insan olduğunu anlayabiliyordum. Tapınağa iyice yaklaştığımızda bir grup kızın yanlarından geçen genç kızlara çeşitli çiçekler verdiğini gördüm. Çiçekleri alan kızlar diğerlerinin ellerini sıkıp bir şeyler söylüyorlardı. Herhalde bir tür ritüeldi. Çiçek veren kızların yanına ulaştığımızda durduk. Saçlarına beyaz zambaklar takmış olan kız bana bakıp gülümsedi ve elindeki lavantayı bana uzattı.
"Tanrıça Persephone'nin uğuru sizinle olsun efendim." Dediğinde Hector öksürdü ama ben bunu gülmemek için yaptığını anlamıştım. Bozuntuya vermemem gerekiyordu. Lavantayı nazikçe aldım ve kıza gülümsedim.
"Teşekkür ederim. Tanrıçanın uğuru sizinle de olsun. Bahar güneşi gibi doğsun hayatınıza."
Kız içtenlikle gülümsedi. Başka bir kız da Carmen'e kırmızı bir gül verdi. Aynı tarz konuşmalar onların arasında da geçti. Tapınağa doğru ilerlediğimizde Hector konuşmaya başladı.
"Şu mitoloji bana komik geliyor. O kızların yanında gülmemek için zor tuttum kendimi. Umarım daha fazla şeye katlanmak zorunda kalmayız."
Yürürken ona baktım.
"Ayak uydurmak zorundayız. Farklı zamandan geldiğimizi belli edemeyiz. Sakın gülmeyin. Ne derlerse onaylayın ve mitoloji konusunda ciddi olun. Tapınaktaki törende Aphrodite ve eşi Leonidas da olacaktır." Carmen'e döndüm. "Kadının yüzünü hatırlıyor musun?" Dediğimde başını salladı.
"Aklımda abla. Yanlarına otursak iyi olur. Evlerimiz yakınmış zaten. Hemen arkadaş olmalıyız ki bilekliği almak için çok fırsatımız olsun."
Carmen dediklerinde haklıydı. Hemen yakınlık kurmalıydık.

Tapınağa vardığımızda gözlerim kalabalıği taramaya başladı. İnsanlar gruplar halinde oturtulmuşlardı. Bazılarının giyim tarzı daha basitti. Bazılarıysa daha kaliteli kıyafetler giymişlerdi. Biz ortada öyle bakınırken yanımıza siyah kıyafetli bir adam geldi. Kıyafetin üst cebinde kırmızı bir çiçeğin bir kısmı görünüyordu.
"Hoş geldiniz efendim. Soyluların yerine kadar size eşlik edeyim." Dedi adam ciddi bir şekilde. Önümüzde eğilip bize selam vermeyi de ihmal etmedi. Hector hoş bulduk diye geveledi ve adamı takip etmeye başladık.
"Tören kesin can sıkıcıdır. Keşke yanımızda cep telefonlarımız olsaydı, müzik dinlerdik." Dedi Carmen alçak bir sesle. Nefesimi rahatsızca dışarı verdim. Onunla aynı fikirdeydim.
"Umarım şu tören bir an önce biter de eve gider, plan yaparız."
Merdivenleri çıkarken elbisemin eteklerini tuttum. Nihayet oturacağımız yere varmıştık. Carmen beni dürtünce gösterdiği yere baktım. İşte Aphrodite oradaydı. Mavi bir elbise giymişti. Elbisenin yakası altın işlemeyle kaplıydı. Boyun kısmına doğru altın bir kelebek iniyordu. Saçları altından bir tokayla tutturulmuştu. Toka saçlarını yılan gibi sarıyordu. Bakışları bizim tarafa kaydığında gözlerinin derin bir mavi olduğunu gördüm. Çok güzeldi. Göz ucuyla Hector'a baktım. Etrafı rahatsız bakışlarla inceliyordu. Aphrodite çok güzeldi ve Hector ona uzun süre bakarsa kesin kıskanacaktım. Hector'u gönülsüzce çekiştirdik ve Aphrodite'nin oturduğu yeri gösterdim. Elimi tuttu ve oraya doğru ilerledik. Şansımıza tam arkasındaki üç koltuk boştu. Hemen oturduk. Dudaklarımı dişliyordum. Bu kadar güzel olmak zorunda mıydı? Bakışlarım Aphrodite'ye odaklanmışken Aphrodite sağına döndü ve gülümsedi. Yanına esmer, sakallı biri oturmuştu. Bu, Leonidas olmalıydı.
"Seni özledim, hayatım." Dedi Leonidas. Aphrodite'nin yüzündeki gülümseme büyüdü.
"Ben de öyle sevgilim." Dedi sevgi dolu bir sesle. Ses tonu da çok güzeldi. Kıskançlık içimde yükselirken aşağıdan gelen sesle dikkatimi o tarafa çevirdim.

Bir sürü genç kız kucaklarında rengarenk çiçekler taşıyordu. Dört bir yandan gelerek altından olduğunu tahmin ettiğim heykelin önüne kucaklarındaki çiçekleri bıraktılar. Heykel bizim oturduğumuz yere bakmıyordu ama onun tanrıça Persephone olduğunu tahmin ediyordum. Kızların hemen ardından yere kadar siyah kıyafet giymiş bir adam geldi. Sakalları bembeyazdı ve epey uzundu. Rahiplere benziyordu. Abartılı bir tavırla ellerini gökyüzüne kaldırdı. Onun bu hareketini herkes tekrarlayınca biz de dikkat çekmemek için ellerimizi gökyüzüne kaldırdık.
"Tanrıça Persephone, bugün de varlığınızla bizi şereflendirdiniz. Yer altından çıkıp bize baharı müjdelediğiniz bugünde biz de size rengarenk çiçeklerimizi ve kanımızı sunuyoruz."
Göz ucuyla Hector'a baktım. Yüzünde sıkılmış bir ifade vardı. Carmen'e baktığımda ise ciddi bir ifadeyle aşağıdaki adama baktığını gördüm. Kan demişken gerçek kandan bahsetmiyordu değil mi? Aklımdan tam da bu geçerken kızlar heykelin önünde tuhaf danslar yapıp avuçlarını bıçağa benzer bir şeyle kesmeye başladılar. Hepsi sırayla bir damla kanlarını heykelin önündeki çiçeklerin üzerine akıtıyorlardı.
"Bu kadar saçmalık yeter artık. Ne diye şu aptal törene katıldık ki?" Dedi Hector kulağıma doğru. Boğazımı temizledim.
"Aphrodite'yi bulmak için. Biraz daha dayanmalıyız. Birazdan tören biter."
Hector oflayınca gözlerimi devirdim. Biz Carmen ile nelere katlanmıştık. O daha yeni başlıyordu. Tuhaf dans bitince rahibe benzeyen adam mitoloji hakkında biraz daha konuştu ve tören bitti. Herkes aşağıya inip Persephone heykelinin önünde eğilmeye ve ellerindeki çiçekleri heykelin önüne bırakmaya başladı. Aphrodite ve eşi de kalkınca biz de kalktık. Onlarla konuşmak istiyordum ama konu bulamıyordum. Biraz da pot kırarım diye korkuyordum.

LAVINIA~Zamanın KülleriWhere stories live. Discover now