12.Bölüm💫

120 15 9
                                    

Sabah huzurlu uykumdan birinin çekiştirmesiyle uyandım. Rahatsız olduğumu belirten sesler çıkartıp diğer tarafa dönecekken bu kez de yüksek sesle konuşmaya başladı çekiştiren kişi. Kulaklarımı tıkamak için ellerimi kulaklarıma götürdüm ama uykumdan dolayı bunu yapamayacak kadar halsizdim.
"Abla, uyan artık. Güzelce plan yapmamız lazım. Ziyafette ne konuşacağız, nasıl konuşacağız?"
Carmen'in sesi kulaklarımdayken gözlerimi açmaya çalıştım. Bir süre tavanı izleyip dediklerine ne cevap vereceğimi düşündüm. Bu dönem hakkında araştırma yapmıştım ama doğrusu ne hakkında konuşabileceğimizi bilmiyordum. Belki mitoloji hakkında konuşabilirdik. Yatakta doğrulup oturdum. Ellerimle gözlerimi ovuşturdum.
"Mitoloji hakkında konuşabiliriz. Yunan Mitolojisi biliyor musun?"
Carmen gülümsedi.
"Evet. Biraz bilgimi konuşturabilirim. Belki benim yaşımda birileri vardır ve arkadaş oluruz. Bana etrafı gezdirir." Dedi ve içini çekti. Arkadaş fikri kulağa güzel geliyordu. Aphrodite ile arkadaş olmalıydık mutlaka. Carmen odadaki dolabın önüne gidip kapaklarını açtı. Dolabın içi kıyafetle doluydu. Hayretler içinde yerimden kalkıp Carmen'in yanına gittim. Bu arada Hector da yanımızda belirmişti.
"Pantolon var mı? Lütfen, var deyin." Dedi biz elbiselere bakarken. Gülmeye başladım.
"Olduğunu pek sanmıyorum, hayatım. Bütün erkekler senin gibi giyiniyordu şenlikte. Bir süre idare et. Zaten yakında geri döneceğiz."
Hector gözlerini devirip yanımızdan ayrıldı. Lila rengi elbiseyi askıdan çıkartıp üzerime tuttum. Carmen hayranlık dolu bir ifadeyle bana bakıyordu. O da sarı bir elbiseyi üzerine tutuyordu.
"Bunları giyip ziyafete gidebiliriz." Dediğinde başımla onayladım.

Seçtiğimiz elbiseleri giydiğimizde Hector inat edip dün üzerinde olan kıyafeti değiştirmedi. Yüzü sürekli asıktı ve arada içini çekiyordu. Bu devirde pantolon olup olmadığını bilmiyordum. Uygun bir vakitte çarşıya gidip bakarız diye aklıma not ettim. Ördüğüm saçlarıma aynada bakarken bakışlarım profesörlerin verdiği kolyeye kaydı. Birilerinin yanında mavi ışık saçmaya başlayabilirdi. Kolyenin ucunu lila elbisemin yakasının arkasına sakladım. Böylece kimse ışığı göremezdi. Herkes hazır olunca ziyafete katılmak üzere evden çıktık. Evin kapısını kapattığım gibi boyu belime kadar gelen bir çocuk bana çarptı. Elleri elbisemde bakışlarını kaldırdı ve kocaman mavi gözleriyle öne tacımı sonra yüzümü süzdü. Minik yüzünde kir iz yapmıştı. Oldukça fakir görünüyordu.
"Yakaladım seni küçük hırsız." Diye bağrınan bir adam çocuğa doğru hamle yaptı ama Hector adamı durdurdu.
"Hırsızlık mı yaptın?" Dedim çocuğun hizasına kadar eğilerek. Çocuk dudaklarını ısırdı.
"Adın ne?"
"Perseus."
Gülümsedim ve başını okşadım.
"Adını büyük bir kahramandan alıyorsun, Perseus. Hırsızlık yapmak sana yakışmaz. Ailen yok mu?" Dediğimde başını hüzünle iki yana salladı. Kimsesiz, küçük bir çocuk sokaklarda nasıl yaşayabiliyordu? Ona değerli bir şeyler vermek istedim ama çaldığından şüphelenip kızabilirlerdi.
"Ben bu evde oturuyorum. İstediğin zaman gelebilirsin."
Perseus, gözleri dolu dolu bana baktı. Yanağıma hızlıca bir öpücük kondurdu ve koşarak sokağın sonunda gözden kayboldu. Arkasınsan bakarken Carmen elini omzuma koydu.
"Her zaman çocukların kalbine dokunabiliyorsun, abla."
Ona bakıp içtenlikle gülümsedim. Derin bir nefes aldım ve gidip Hector'un koluna girdim.
"Gidelim, hayatım." Dedim sanki yıllardır evliymişiz gibi. Hector'un dudağı yukarı kıvrıldı.
"Gidelim, sevgili eşim."
Kalbim sıcacık olmuştu. Bir nevi geleceğimizin provasını yapıyorduk nişanlımla.

Aphrodite'nin evine vardığımızda kapıyı bizi ziyafete çağıran esmer kız açtı. O günkü gibi zerafetle eğildi önümüzde ve geçmemiz için kenara çekildi. Önden Hector ve ben içeri girdik, Carmen de hemen arkamızdaydı. Ev bizimkinin kopyası gibiydi. Aynı mimari yapıya sahipti. Salon kısmına yaklaştıkça içeride gelen sesler belirgin bir şekilde artmaya başladı. İçeride kalabalık bir topluluk vardı anlaşılan. Bu beni gerse de yüzümdeki ciddiyeti bozmadım. Hector ile ana salona gireceğimiz sırada Leonidas geldi ve bize bakıp gülümsedi.
"Hoş geldiniz hanımlar. Bir tanrıça gibi ışıldıyorsunuz." Dedi bize bakarak. "Erkeklerin tarafına gidelim biz de." Derken Hector'un kolunu tutmuş onu sağ tarafa doğru çekiştiriyordu. Bir an Hector ile göz göze geldik. Bana attığı çaresiz bakışa karşı ona benzer bir bakış attım. Kaçış yoktu. Ayaküstü Leonidas'a teşekkür edip Carmen ile birlikte salona girdik. İçeride bir sürü kadın vardı. Biz girince hepsi bize döndü. Bir an acaba söylemem gereken bir şey mi var diye düşünürken Aphrodite imdadıma yetişti.
"Hoş geldiniz. Siz yeni komşularımız olmalısınız. Şöyle geçin, lütfen."
Ona gülümseyip gösterdiği koltuklara oturduk. Koltuklar bugünkü sallanan koltuklar tarzındaydı. Yumuşak bir minderi olduğuna sevindim çünkü tahta, bir süre sonra bacaklarımı ağrıtacaktı. Bakışlarımı etrafta gezdirdim. Birbiriyle aynı modelde elbiseler giymiş, saçlarını aynı şekillerde toplamış bir sürü kadın... Ne hakkında konuşurlardı hiç bilmiyordum. Muhabbet yeniden başlayınca kulak kabarttım.
"Ziyafete gelmek bana çok iyi geldi. Belki bu ortam ve tanrıçanın bereketiyle yakında çocuğumuz olur."
Konuşan kadına baktım. Kahverengi, uzun saçları ve mavi gözleriyle oldukça güzel biriydi. Sağ elinin yüzük parmağında üzerinde mor bir taş olan yüzük vardı. Ametist olabilir diye geçirdim aklımdan. Düğün yüzüğü olmalıydı. Birkaç kişi ona cevap verirken yanımda konuşan Carmen'in sesi doldu kulaklarıma.
"Şimdiden sıkılmaya başladım, abla. Baksana evlilikten filan konuşuyorlar. Biraz çıkıp dolaşsam olur mu?"
Ona döndüm. Yüzü sıkıntıyla kaplanmıştı. Derin bir nefes aldım. Aslında ben de dışarı çıksam fena olmazdı ama hep birlikte ortadan kaybolursak ayıp olurdu.
"Evin bahçesinden uzaklaşma, Carmen. Kaybolursan bir de seni aramak istemiyorum." Dedim uyaran bir tonda. Işıltılı bir gülümseme bahşetti bana ve ev sahibesinden izin isteyip dışarı çıktı.

LAVINIA~Zamanın KülleriWhere stories live. Discover now