Bölüm 14

184 18 59
                                    

"Neden akşam yemeğine kalmıyorsun?"

Luke sokak kapısının eşiğinde duruyordu. Ayakkabılarımı giymemi neredeyse ağlamaklı bir yüz ifadesinin gerisinden seyrediyordu. Elinde de sırt çantam vardı. Kayışlarından birini öyle sıkı kavramıştı ki bana vermeye pek de gönüllü olmadığı anlaşılıyordu.

"Çok isterdim." Ki gerçekten de isterdim. Bunu söylerken Luke'un samimiyetsiz olmadığımı anlamasını umut ediyordum. "Ama evde annem ile yapmamız gereken bazı işler var. Biliyorsun, bir şeylerin aksatılmasından pek hoşlanmıyor."

Luke annemin yaptığı planlar zihninde kurduğu gibi gitmediğinde ansızın yaptığı yükselişleri ve panik içerisinde evde dolaşırken söylenmelerini az çok tahmin edebiliyordu. Kafasının içinde bu kısa ama öz canlandırmayı yaptıktan sonra yine de arkadaşıyla yarım saat daha oynayabilmek için annesine yalvaran küçük bir çocuk gibi tatlı tatlı, "Bir kereliğine izin verseydi keşke," dedi.

Ayakkabımın sağ tekini de bağlamayı bitirdiğimde yavaşça doğruldum. Yüzüne baktığımda akşam yemeğinde onlara katılmayacağım için hakikaten de bozulduğunu, şaka yapmadığını görünce hem biraz şaşırdım hem de gülmeme engel olamadım. Duruma bir miktar abartı karıştırıp taklit yaptığını sanmıştım başlarda. Fakat oldukça ciddiydi. Yüzü düşmüş, alt dudağı hafifçe aşağı sarkıyordu.

"Sen şaka yapmıyorsun—"

"Ne?" dedi. Verandanın sarı ışığında parlayan mavilerini dikti yüzüme. Yazdığım türev sorularını çözmeye uğraşırken altın sarısı saçlarını çekiştire çekiştire dağıtıp, karman çorman etmişti. Her biri başka bir yöne bakıyordu şimdi. "Ne şakası? Elbette yapmıyordum!"

Hafifçe kıkırdadım. "Eninde sonunda evime dönmek zorundayım, Luke. Yemekten önce ya da sonra olması bunu değiştirmeyecek. Böyle yapma lütfen."

"Olsun. Okuldan geldiğimizden beri benimle uğraşıyorsun. Üstelik bana laf anlatmak hiç de kolay bir şey değil. Nefesin tükendi resmen. En azından bu şekilde sana da borcumu ödemiş olurdum."

Başımı iki yana salladım. Bana borcu olduğunu düşündüğüne inanamıyordum. Arkadaşımla beraber ders çalışmayı bir çıkar bekleyerek yapmak mı? Gerçekten tanıdığım en büyük sersemdi.

İyi kalpli bir sersem.

"Saçma sapan konuşma. Borcun falan yok," elindeki sırt çantamı aldım ve kayışlarından birini omzuma attım, "sadece sınav gününe kadar çalıştıklarımızı tekrar edip daha fazla soru çözerek konuyu iyice kavramanı istiyorum senden. Bu meseleyi ciddiye al, Luke. Yapabiliyorsun. Bu şekilde devam et."

Söylediklerimi pür dikkatle dinlerken her bir cümlemin sonunda da başını anladığını belirtircesine sallıyordu. Bir yandan da dudaklarını kıpırdatarak söylediklerimi aklının bir köşesine iyice not ettiğinden emin olmaya çalışır gibi yapıyordu.

"Tamam... erm... anladım. Yapabilirim, evet. Sanırım."

"Yapacaksın."

"Yapacağım."

Memnuniyetle gülümsedim. "Süper. İşte böyle." Çantamın öteki kulbunu da omuzuma takıp, verandanın merdivenlerinden inmek için hazırlandım. "Ben artık daha fazla geç olmadan eve gideyim. Yarın okulda görüşürüz."

Akşam yemeği için kalmayışıma hâlâ içten içe bozuluyordu. Düşen yüzünün ben görüşürüz dedikten sonra toparlanmamış, aksine imkânı varmış gibi daha da ifadesi çöküyordu. Ama söz konusu Midge Carter olunca çok da fazla bir şey gelmiyordu elinden. Ne onun, ne de benim.

"Peki madem. Bu seferlik böyle olsun."

"Söylediklerimi unutma."

Luke görüşürüz demek için elini kaldırdı isteksizce. Ancak kapının orada birkaç tıkırtılı ses duyunca ikimiz de neler olduğunu anlamak için duraksadık.

Folklore || cthWhere stories live. Discover now