Bölüm 11

213 20 77
                                    

Joy kapıyı açar açmaz beni Calum'un yanında görünce hem çok şaşırdı hem de çok sevindi. Dudaklarından çok sevimli bulduğum bir hayret nidası dökülürken Calum'u, kendi oğlunu görmezden gelip bir çırpıda kollarını vücudumun etrafına sardı. Sıkı sıkı.

Bu temasa karşılık vermemem mümkün olmayacağı için, her ne kadar hazırlıksız yakalansam da ben de Joy'a sarıldım. O tanıdık lavantalı parfümü burnuma dolunca bir an için çocukluğuma döndüm.

"Bu ne güzel bir sürpriz böyle!" diye şakıdı Joy. Hâlâ kolları vücudumun etrafındaydı. Kalbinin sıcaklığı bedenine, ardından da benimkine doğru dalgalanıyordu. Kollarının arasından geriye çekilirken tebessüm ettim. Joy bu kez uzanıp yanağımı severken, "Seni gördüğüme çok sevindim," dedi.

"Ben de öyle."

"Benim için aynı şeyi düşünmüyorsun herhalde," diyerek Calum araya girdi. Kıskanmış gibi yapıyordu ama bu tamamiyle sahte ve şaka yolluydu. Bazen Joy'a böyle takılırdı. "Fazladan çamaşır yıkama derdi çıkarttığım için olsa gerek."

Joy Calum'un hâlâ dipleri ıslak olan saçlarını görünce ürkmüş, tamamiyle yabancı bir yüze bakıyormuş gibi şaştı kaldı. Yüzünü ekşitip, "Tanrım..." diye fısıldadı ilk önce. Calum'u tepeden tırnağa incelerken konuşmaya devam ediyordu. "Bu halin ne oğlum? Suyun çıkmış, gel de şimdi sinirlenme— dizine ne oldu senin?"

Calum'un kolunu ve dizini evdekilere belli etmeden yukarıya, yani odasına çıkmasının bir mucize olacağını ikimiz de biliyorduk. Eczanede yaralarını temizlettikten sonra çocuklarla ve Penny ile vedalaşıp, Calum'un evine kadar ona eşlik ederken bunun başına ciddi bir sorun açabileceğini düşünmese de Joy'un kendisini bu halde görmesini istemiyordu. Benim burnum kanadıktan sonra bunu ailemin görmesini istemememden bir farkı yoktu. Fakat ikimiz de böyle bir şeyin en azından bizim ebeveynlerimiz için mümkün olmayacağını biliyorduk.

Bu yüzden Joy dizindeki tenine plaster bant ile yapıştırılmış pamukla gazla bezi fark ettiğinde kısaca birbirimizle göz göze geldik. Ardından çok gecikmeden Calum, "Önemli bir şey değil," dedi. "Oynarken ayağım takıldı. Düştüm."

Tam olarak doğruyu söylemiyordu fakat işe Nico'yu ve düşmesine sebep olanın o olduğunu söylemesinin Joy'un telaşına yardımcı olmayacağını da bildiğimden sessizliğimi korudum. Ancak Calum düştüğünü söylerken buz dağının altındaki gerçeği yeniden canlandırınca Nico'ya karşı durulan öfkemi bir kez daha hatırladım. Bu şekilde susmak çok zordu.

Joy ellerini ağzına götürdü. O zaman kolundaki gazlı bez ve pamuğu da gördüğünü anladım. Calum'a doğru yaklaşırken yüzünde her annenin evladı için endişelendiğinde beliren ifadenin ta kendisiydi. Üstündeki uzun, dizlerine kadar uzanan örgü hırkanın önünü kapatıp paspasın üstüne basarak Calum'un kolunu tutup üstü pamukla kapalı yaraya baktı. Bu şekilde görmesi mümkün olmasa bile bu sanki Joy için bir şey değiştirmiyordu.

Kaygılı gözlerini Calum'a kaldırdı. "Neden kendine dikkat etmiyorsun? Olacak iş mi bu?"

Calum kolunu annesinin elinden yavaşça çekti. Annesini kolunun altına alınca Joy küçücük kaldı. "Boşver sen şimdi bunu. Bir şeyim yok işte. Jules da senden önce beni dikkatsizlikle suçlayarak yeterince azarladı zaten." Joy'un yanağından bir makas aldı. "Bizi içeri almayacak mısın güzellik?"

Gülerken başımı iki yana salladım. Joy da sanki bu aklına yeni gelmiş gibi elini alnına götürdü. Mahcup mahcup, "Ay... Akıl mı bıraktın mı bende? Serseri," diye söylendi. Benim de elimden tuttu. "Gelin gelin. Çoban turtası yapmıştım. Fırından şimdi çıkarttım. Sıcacıkken birer tabak yiyin. Yanında buzlu çay mı içersiniz?"

Folklore || cthWhere stories live. Discover now