Bölüm 4

206 22 93
                                    

Calum bir kez daha sinir bozucu bir şekilde homurdandı. Odağımı ellerimin arasındaki kitapta tutmakta çok zorlanıyordum, bunu yapmamasını ona defalarca kez söylemiştim. Önce nazik davrandım. Muhtemelen karşımdaki beş yaşındaki bir çocuk olsaydı, aynı davranışı yapmayı bırakmasını rica edip, sonuna lütfen sözcüğünü iliştirdiğimde beni dinleyip buna bir son verirdi. Calum'dan aynısını beklemekse benim hatamdı.

Bu yüzden naziklikle istediğimi elde edemeyeceğimi anlamak, beni onu kaba bir şekilde görmezden gelmeye zorladı. Son birkaç dakikadır da bunu yapıyordum. Annemin hazırlayıp odama getirdiği fincandaki rezenemi yudumluyor, dışarıda durmaksızın yağmaya devam eden yağmurun penceremde bıraktığı melodik tıkırtılar eşliğinde kitabımı okuyordum. Evin su tesisatındaki boruların iniltisine Calum'un huysuz ve memnuniyetsiz söylenmeleri eklenince atmosfer o kadar da sinematik olmuyordu tabii.

Calum'un hareketlerini duyuyordum. Annemle babamın hazırladığı yer yatağında bir kez daha döndü. O kadar uzun süre ofladı ki, ciğerlerindeki son ve bütün nefesi bir anda dışarı verdiğini düşünebilirdiniz. Yastığıyla kavgası bitince yorganına söylenmeye başlıyordu. Gök gürlemesine çoğu kez hazırlıksız yakalandığı için arada sırada ona küfür ediyordu. Rezenenin odaya yaydığı kötü kokunun burun direğini sızlattığından şikâyetleniyordu.

Sabırsızca bir nefes verdim burnumdan. Hayır, susmuyordu. Kaldığım sayfanın arasına parmağımı koyup kitabı kapattım. Sanki karşımda duruyormuş gibi önüme bakarak konuşuyordum, oysaki yatağı yerdeydi. "Bana bak, sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun?"

"İşe yaramadığını biliyordum."

"Ne?"

"İçtiğin o şeyin," dedi aşağıdan. Artık o lanet suratını neyle kapattıysa, sesi hafif boğuk duyuluyordu. "Midge'in televizyondaki aptal sağlık programlarını izlememesi gerek. Gördüğü her şeye inanıyor."

"Bence artık senin çeneni kapatman ve uyuman gerekiyor. Bir saattir hiç durmadan söylenip homurdanıyorsun. Yerini yadırgadıysan evine git. Beni de daha fazla sinirlendirme."

Önce birkaç saniyeliğine derin bir sessizlik oldu. Odada yeniden duyabildiğim sesler cama tıklayan yağmur damlaları ve su borularının ince uğultularıydı. Zor da olsa nihayet kazandığımı düşünmeye başlamıştım ki, Calum aşağıdan kitabımı açıp okumaya devam edeceğimi hissetmiş gibi yine konuştu.

"Hava bu haldeyken eve dönemeyeceğimi biliyorsun," dedi. Sesinde sahte bir hüzün vardı. Annemle babamın onu geceyi bizde geçirmesi için ikna etmeye çalışırken söylediklerini bana tekrarlıyordu.

"Gerçekten mi? Ben kanalizasyondaki arkadaşlarını ziyarete gitmek hoşuna gidebilir diye düşünmüştüm."

"Sen az önce bana sıçan mı dedin?"

"Calum," başımı yatak başlığıma yasladım, onu göremediğim halde yaptığım benzetmeden hoşlanmadığını ses tonundan anlayabiliyordum, "lütfen, sus ve uyu artık. Yalvarıyorum. Eğer dalmana yardımcı olacaksa o kötü şarkılarından açıp dinleyebilirsin."

"Hayır."

Başka bir alternatif seçenek sundum. "O zaman aşağıya salona in ve televizyon izleyerek uyumaya çalış. Koltukta uyumana bir şey demezler."

"Alınma ama, koltuklarınızdan nefret ediyorum," dedi Calum. Sesi birkaç saniye öncesine kıyasla daha net geliyordu. "Açık renkli olması beni çok geriyor."

Başımı iki yana salladım. Bazen gerçekten de moron gibi davranıyordu.

Parmağımı kitabın sayfalarının arasından çekip tamamen kapattım. Kaldığım yeri hatırlayabilir ve sonra devam edebilirdim. Ama Calum uykuya dalmadığı sürece bunu yapmam imkânsızdı. Olayların en can alıcı yerindeydim ve çenesi yüzünden ilerleyemiyordum. Okuduğum bir paragrafın ya da bir cümlenin sonuna geldiğimde başını unutup, her şeye baştan başlamak zorunda bırakıyordu beni. Bu şekilde beş litre rezene çayını bana damar yolundan verseler bile rahatlamam mümkün değildi.

Folklore || cthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin