13| Meriç & Miraç Arıkan

518 36 72
                                    

Hep gülen ve güldüren çocuğun hikayesiydi, bu satırlar. Dönüp dönüp okunması gereken, gerçeklerdi bunlar. Unutulmaması gereken hislerdi anlatılacaklar, anlatacaklarım...

Benim hikayem, iki küçük çocuğunu terk ederek annesiz bırakan, annem olacak kadının üzerine kuruluydu. Ve o kadının çekip gitmesiyle her şey yerle yeksan olmuştu. Bir şehrin değil de, bir yuvanın zelzelesi işledi evimize. Bir binanın duvarlarının değil de, bir ailenin bağlarının çatlayıp yıkılışı seyredildi sessizce. Çok derinden hissettim zelzeleyi, kanayarak seyrettim yıkılışımızı.

O kadın, benden üç sene önce doğan erkek kardeşimin adını Ayaz koymuştu. Ancak oğullarını dünyaya getiren kadının beni bu kirli dünyaya getirip, evi terk ettiği ay içerisinde, büyük kardeşimin ismi babam tarafından tekrar değiştirildi. O kadınla birlikte ona ait olan her şeyi silen babam, büyük kardeşimin ismini her zikredişinde o kadını hatırlatması üzerine Ayaz'ı da silip attı.

İsminden ettiği büyük oğluna Meriç ismini verdi, yeni doğan küçük oğluna, yani bana ise Miraç ismini...

Bir babanın büyüttüğü iki oğulduk biz; Meriç ve Miraç'tık. Bir annenin doğurduğu evlatlar olsakta, bir annenin sevgisiyle, ilgisiyle büyütülen, o evlatlar hiç olmadık. Anne denilen o kelimenin hayattaki karşılığını hiçbir zaman alamadık.

Bursa'nın merkezinde yaşayan üç kişilik ailemiz, bir anne sevgisinden, sıcaklığından, güzel yemek kokularından, sıcak aştan, bir kadının varlığından, temiz kokan çamaşırlardan hep mahrum kaldı. Hep bir yanımız eksik, bir yanımız boş kaldı. Ama bunu kimse birbirine yansıtmadı. Yansıtamadı.

Yıllar, evlatlarını terk eden bir kadına nefreti, her şeye rağmen çocuklarını benimseyen babama bağlılığı öğretti bana. Ama Meriç benim aksimi benimsedi. O hep annesine bağlı kaldı.

Meriç, bir tek bu konuda değil; her konu da benim tersimdi. Agresifti, düşüncesizdi, fevriydi, serseriydi, yakıp yıkmayı seçenek bilirdi. Arkasını toplamakta bana düşerdi. Düşüncesizce davranıp yıllarca annemin aksine onu büyüten babamı sözleriyle alt üst etmesi üzerine, babamı güldürmenin de bana kaldığı gibi...

Büyüyünce geçer, derdi babam. Düzelir bu halleri, derdi.

Büyüdük, ama o hiç değişmedi.

Aksine benim değişmeme neden oldu, mecbur bıraktı. Onun yüzünden yaralarımı kahkahalarımın arkasına saklayarak gizlenmeye alışmak zorunda kaldım. Onun kırdığı kalpleri neşelendirmek zorunda hissettim kendimi. Sanki bunu yapmasam suçlu ben olurmuşum gibi. Bu da bana acısını öfkesiyle bastıran aptal kardeşimin aksine acımı yutmayı öğretti.

Bizi doğuran kadına olan nefretim, Meriç'in ona olan bağlılığıyla bizi daha da ayırdı birbirimizden. Ama insan kardeşini seçemezdi. Çocukluğumuzun, az da olsa güzel anılarımızın, büyüdüğümüz evde, mahallemizde yaşanılan günlerin, aynı yataklarda uyuduğumuz gecelerin, birlikte oynadığımız tonlarca oyunların hatırınaydı her şey. Aptal olabilirdi, anneme bağlı olabilirdi; ama bu benimle aynı kanı taşıdığı gerçeğini değiştiremezdi. Benim anılarımın, çocukluğumun büyük bir parçası olduğunu değiştiremezdi.

Şimdi yirmi iki yaşındaki aptal kardeşim, okumak için geldiğimiz bu şehirde kayıplara karışmıştı. Babamı bir başına bırakıp geldiğimiz bu şehir yeterince yalnız hissettirirken; babamın bir diğer oğlundan haber alamamak korkutuyordu. Ruhu küçük kalan o çocuk korkuyordu.

Şimdi oturmuş bir kaldırım taşında, Meriç'i bekliyordu.

'Kara yüzünü saklamış hakikatler serisi'
-Miraç Arıkan'ın Hayat Hikayesi




İ H T İ Z A ROnde histórias criam vida. Descubra agora