3| Ateş Düştüğü Yeri Yakardı

793 51 68
                                    

Hayat, herkes için farklı anlamlara, farklı kalıplara sığınırdı. Kimi hayatı aşkta bulurdu, kimisi dostta, kimisi de ailede. Ben üçüncü kategoriden yanaydım. Çünkü tek şansım aile bakımından yaver gitmişti. Ne geçip giden dostlarım yanımdaydı, ne de aşkı onunla tadacağım adam... Aksine hayat mücadelemde derin izler bırakan iki şey de; üzerine titrediğim ancak yok olup giden bir dost ve aşk olduğu sanılan saplantılı duygulardı. Ben ailem için yaşadığım gibi onlar için ölmeyi de yeğleyen; kimi için aptal, kimi için de fedakâr bir kadındım. 'Kızların ilk aşkı babasıdır' denir ya hâni, o tanıma en iyi ben uyardım sanırım. Babama olan sevgimin gramını bile kimseyle paylaşmazken babamı toprağın altına veren bu bedenim, başka bir kaybın acısına bir kez daha katlanamazdı. Söylesenize, babasının gidişiyle, yüreklerine sımsıkı yapıştığı ailesinden birini daha kaybetmenin acısına dayanabilir miydi bu zavallı can? Yaşayabilir miydi?
Ölüme susayan bir ruha ev sahipliği yapmak zorunda kalırdı sadece...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



On gün önce


Ankara | 8 Kasım, akşam saatleri


"Baba! Gitmiyor muyuz? Hani motora bindirecektin beni?"

Bal rengi gözleri, bir zamanlar kendi ailesine ait olan ancak babasının ölümüyle işi yürütemeyen abilerinin sattığı koca çiftlikte gezinirken, çiftliğin önündeki uzun buğday tarlalarından gelen cılız bir ses işitti. Çocukluğunun tüm anılarına sahiplik eden çiftliğin ön kapısına koşan dokuz yaşlarındaki kız çocuğuna baktı uzunca. Biraz önceki sesin sahibi olan bu küçük kız, ta kendisiydi; onun çocukluğuydu. Uzun karamel rengi saçları her zaman ki gibi örülmüş, üzerindeki en sevdiği mavi elbisesi, amcasının oğlu Mesut abisinin motorunu tamir ederken yanında oyalandığı için motor yağıyla kirlenmişti. Tuhaf bir çocukluğu olduğunu kabul ediyordu.

"Abilerin nerede, Zahra'm? Tek başına tarlada gezmemeni söylemiştim sana kaç kez." Özlediği ses, kulaklarında çınlarken başını çevirdi usulca. Çiftlik kapısının önünde, bir eli onların inekleri olan Sarıkızın başında gezinen babasına baktı. Güneşten korunmak için taktığı büyük hasır şapkası, çamurlu siyah lastik botu ve genelde çiftlikte giydiği kıyafetleriyle tam karşısındaydı şimdi.
Baba yüreği, küçük kızının tehlikelere atılmasına kızıyor olsa da sesini sert çıkarmasına müsaade etmiyordu, küçük kızını kırmamak için.

"Kaçtım ben." demişti küçük kız. Yaptığından pişman değildi. Aksine, yaramazlık yapmak hoşuna gidiyordu.

"Ah be, Zahra'm. Neden abilerinin yanından ayrılıyorsun?" Otuzlarındaki adam, dudaklarını büzen tatlı kızına ilerledi yavaşça. Tek kızıydı, Zahra. Birde en küçükleriydi. Çok düşkündü ona. Oğullarını da çok severdi ama Zahra bambaşkaydı onun için. Tarlada tek başına gezmek tehlikeli olduğu için de bu deli kızı her tek başına görüşünde endişelenmekten alıkoyamıyordu kendisini.

İ H T İ Z A RHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin