"Evet, öyle ama ne yazık ki, artık bu işi yapamayacağım."

Duyduklarım karşısında şaşkındım. "Neden?"

Murat içini çekti. "Babam şirketlerinin başına geçmemi istiyor benden. Tek oğlu benim."

"Ha, gerçekten de zenginsin yani," dedim gülümseyerek. "Her seferinde o kadar yüksek bahşiş bırakmandan belliydi."

"Öyle de diyebiliriz ama inan öyle olmamasını tercih ederdim. En azından bu sayede sevdiğim işi yapmaya devam edebilirdim."

Bir an için üzülmüştüm Murat için. "İşleri devralmak zorunda mısın? Senin yerine başka birisi yapsa olmuyor mu?"

"Hayır, babam bu konuda çok kararlı. Bana bir tercih hakkı bile sunmuyor."

Derdini anlamıştım sanırım. Murat yaptığı işe âşık bir adamdı ve şimdi ondan o âşık olduğu işi bırakması isteniyordu.

"Belki böylesi senin için daha hayırlıdır. Bu kadar takma kafana," dedim onu teselli etmek istercesine.

"Bilmiyorum, belki de." Rakısından bir yudum daha aldı. "Hangi şehirde okuyorsun?"

"İstanbul."

"Buralı mısın peki? O yüzden mi buradaki bir kafede çalışıyorsun?"

"Evet, burada büyüdüm ve genellikle her yaz gelip, çalışarak okul harçlığımı çıkarmaya çalışıyorum."

"Ailen ne iş yapıyor peki?"

Sorduğu soru karşısında acı içerisinde gülümsemekten kendimi alamadım. "Ailem yok. Yetiştirme yurdunda büyüdüm ben. Bir tek eski yurt müdiremiz Melahat anne var. Şu anda onunla kalıyorum zaten."

Murat böyle bir cevap duymayı beklemediğini yüz mimikleriyle göstermişti. "Üzgünüm, sormamam gerekirdi."

"Sorun değil," dedim gülümseyerek. "Hadi içmeye devam arkeolog bey! Bak bu hitabı daha çok sevdim."

Murat da benim gibi gülümsedi. Sonrasında aramızda daha keyifli bir sohbet yaşandı.

***

Sonraki günlerde sanki her şey değişmiş gibiydi.

Murat yine her gün kafeye gelip kahvesini içiyordu ama bu sefer benimle sohbet etmeyi ihmal etmiyordu. Halimi hatrımı soruyor, hatta biraz da olsa onunla birlikte oturmamı iştiyordu benden.

Okuduğu kitaplar hakkında konuşuyorduk en çokta. O da tıpkı benim gibi çok okuyan biriydi.

Sonrasında Demir ve Öykü'yle de tanıştırmıştım onu. Bir yerden sonra güzel bir arkadaşlık kurmuş olduk. Evet, aramızda olan şeyin adı sadece arkadaşlıktı. Ondan etkilendiğimi saklayacak değildim ama sonu olmayan bir işe başlayacak biri de değildim ben. Bugün yanımda olabilirdi, ama yarın olmayacaktı. Onun başka bir yerde bir hayatı vardı. Sorumlulukları vardı. Gidecekti... Ben de gidecektim. Boşuna kendimi kandırmak istemiyordum bu yüzden. Ve tabii ki elimden geldiğince ona kapılmamak için üstün çaba harcıyordum.

Bir akşam hep birlikte yemeğe çıkmayı kararlaştırdık.

Murat, Demir, Öykü ve ben... Ama sonrasında nasıl olduğunu bile anlamadan İstanbul'dan gelen arkadaşım Can da planımıza ortak olmayı başardı. Nedense bu durumdan Murat'ın hoşnut kalmadığını hissetmiştim. Ya da ben kendi kendime kuruntu yapıyordum.

"Evlilik ne zaman?" diye sordu Can, Demir ve Öykü'ye.

Can yeni tanıdığı insanlarla arkadaşlık kurma konusunda hiç zorluk çekmeyen biriydi. Demir ve Öykü'yle de çabuk kaynaşmışlardı. İçimizde bir tek Murat soğuktu ona karşı. Gerçi onun sıcak biri olmadığını en baştan farketmiştim ben. İnsanlarla bir arada olmayı fazla sevmiyordu. Ama nasıl olduysa şimdi bizimle beraberdi. Bu onun için büyük bir adımdı kesinlikle.

Sandıklara Saklı Anılar ("Saklı" Serisi #1) - TamamlandıWhere stories live. Discover now