Birinci Bölüm; Yeni Yüzler

353 48 60
                                    

Keyifli Okumalar...🖤

-Bununla 9 oldu.

Doğrulup alnımı silerken, etrafıma bakındım ve bir hareketliliğin olup olmadığına bakındım. Kurduğum tuzaklarla etrafımı güvene almıştım ama her geçen gün çoğalan yaratıklara halen çare bulamamıştım.

Burada...

Bu bölgede yaklaşık 5 metrelik yaratık vardı. Fakat nereye kayboldu hiçbir fikrim yoktu. Gece vakti 3 domuzu birden mideye atmıştı ve bu...

İğrençti.

Tanrım, kendimden ve beni dünyaya getiren piçten nefret ediyorum.

İç çekip minik kulübeye baktım ve içerisine adımlayıp yere serdiğim kirli mindere oturup dinlenmeye başladım. Gece hiç uyumaz ve sürekli olarak nöbette olurdum. Halen beni farkeden bir yaratık yoktu ki, bu benim için iyi denebilirdi.

Çünkü, bu hayattan o adamın kellesini almadan ayrılamazdım.

Ya da en azından kalbim birisi için hızlanabilirdi.

Bu ikiliyi gerçekleştirmeden de ölmek istemiyordum.

iç çekip ayaklandım ve yiyecek bir şeyler aramak için kulübeden ayrıldım. Ağaçlarla çevrili olan alanda yavaşça ilerlerken, duyduğum hırıltılı sesle duraksadım ve başımı yavaşça sağa çevirip kanyonda yatan büyük yaratığa baktım.

O...

Uyuyordu?

-Sabah uyuyorlar mı?...

Düşüncemle beraber bir müddet yaratığa bakındım. Onlar hakkında yeni bilgi almanın sevincini yaşıyordum. Bu bilgilerle o aptal piçe daha da yakınlaşıyordum.

İç çekip yakınından ilerledim ve hergün yanına geldiğim elma ağacına baktım. Üzerindeki elmaların yarısı çürümüştü. Yüzümü buruşturup sağlamlarını aradım ve anca bulabildiğim birini alıp elimle yüzünü sildim. Ardından dudaklarıma ilerlettim ve bayat, bakılmayan elmanın nahoş tadını damağıma ilerlettim.

Elma ağacına sırtımı yasladığımda önümdeki çalılıklara baktım ve solmuş olan güllere baktım. Başları eğikti ve kırmızı olan rengi griye boyanmıştı. Damağımdaki bayat tadı zorlukla yutkunurken, gözlerim istemsiz dolmuştu.

Bu çiçekler...

Bana verilen ilk öğüttü ve bu öğüt, geçirdiğim en acıklı vakitti. Sebebi ise-

-YARDIM EDİN!!

Elimdeki elmayla beraber solan çiçeklere bir müddet bakındıktan sonra hızla elimdekini attım ve kılıcı belimdeki kalıptan çıkartıp çığlıkların bulunduğu alana koştum. Burası kulübeden 100 metre kadar uzaktaydı ve kanyona yaklaşık 20 metre yakınındaydı.

Açık bir alana geldiğimde genç bir gurubu aralarında sıkıştıran 4 bacaklı, iki kollu yaratıklara bakarken dişlerimi sıktım ve kılıcımın kabzasını parmaklarımla daha da sıkıp öne atıldım.

Yanıldım.

Yaratıklar sabah uyumuyordu. Bu teorim bedenlerinin büyüklüğüne veya açlık durumlarıyla alakalıydı.

-Lanet olsun...

Öne atılıp yerde kaydım ve bir ayağımla yaratığın bacaklarının arasından geçtim ve geçerken kılıcımla iki bacağını kesip gurubun ortasında durdum. Hızla ayaklanıp kılıcımı dik bir şekilde önümde tuttum ve yan bir bakışla mavi gözlere baktım.

-İyi misiniz?

-E-evet!

Genç kız korkuyla beraber çığlıkla konuştuğunda, derin bir nefes aldım ve kılıcımı hafiften sallayıp üzerindeki siyah kanın yere akmasını sağladım. Rahat moda girerken bu tipleri ilk defa gördüğümü farkettim. Bu vakte kadar ya ufak, havan yaratıkları görmüştüm ya da büyük 2-5 metre arası olan canavarları.

Fakat bu yaratığın kafası veya belli bir sureti yoktu ve 4 bacağıyla beraber 2 kolu olan, normal insan boyunda da olan bir yaratık benim için kesinlikle ilkti.

Yanıma gelen ve ellerini önünde sallayıp ısınma hareketleri yapan gence yan bir bakış atarken, parmaklarına sarılı olan dikenli kırmızı eldivenle bana gülümsedi ve sarı saçlarını hafiften sallayıp konuştu.

-Sana yardım edeceğim, Onii-chan!

Sürekli olarak gülümseyen gencin altın gözlerinin yanında ensesine kadar gelen kısa, sarı saçları olan bir çocuktu. Kahkülleri alnının ortasında toplanmış haldeydi ve burnunun çevresinden, yanaklarına dağılmış çilleri vardı. Kelepçeli mavi bir tulum ve belinde siyah bir kemeri vardı. Tulumu yırtık bej renginde gömleğin üzerine giyilmişti. Boynuna eski hasır şapka takmıştı ve bu görünüşü bana 90'lı yılların çifçisini andırdı.

Minik gence gülümseyip önümüzdeki kalabalığa kılıç kaldırırken, önümüzdeki yaratığın başına ok saplandı ve o an yaratık yere yığıldı. Şaşkınlıkla bakınırken, yanımdaki sarışın genç gülerek arkasına döndü ve elini sallayıp bağırdı.

-Geç kaldın Chuuya-san!!

-Chuuya?

Şaşkınkla beraber mırıldanırken, elindeki kırmızı yayla hedefindeki yaratıkları vurdu ve bukle saçlarını geriye atıp bize boş bakışlar attı.

Üzerine giyindiği beyaz gömleğin üzerine siyah kemer takınmıştı ve bu minik bedeninin ne kadar yapılı olduğunu dışarıdan gösteriyordu. Altına giyindiği pekte rahat olduğunu düşünmediğim, kumaş pantalonla beraber ayağına giydiği kirli spor ayakkabıyla uzun bir süredir dışarıda olduğu belli oluyordu. Kemikli yüzünün etrafını çevreleyen, güneşle beraber altın gibi parıldayan saçları yüzünü sarmalarken, normalden daha uzun olan perçemini sol omzundan sarkıtmıştı.

Elindeki kırmızı yay ise...

Simyagerlerin elinden çıktığı belli oluyordu. Sırtındaki ok çuvalının içerisindeki simya taşlarıyla işlenmiş oklarda canavarların ne kadar kolay yere yattığını gösteriyordu.

Ona ve yanındaki siyah paltolu gence şaşkınlıkla bakınmaya devam ederken, sarışın çocuk koluma girdi ve beni öne ilerletmeye çalıştı. Geçen 5 ayın ardından ilk defa yeni yüzler görüyordum ve bu biraz tuhaftı.

Geriye adımlamaya çalışırken, gelen uğultularla beraber yüksekten bir darbe geldi. Sağ omzuma saplanan sivri bir gagayla bunun bir kuş olduğunu söyleyebilirdim. Ama bir sorun vardı ki, bu kuş yeşil ile mor renklerinin karışımı bir renge sahipti ve gözleri kırmızıydı.

Omzuma giren sızıyla dişlerimi sıkarken ve üzerimde debelenen kuşa sinirle bakarken, sarı saçlı çocuk elini kaldırıp kuşa sert bir yumruk vurdu. Kuş gelen dikenli eldivenle beraber vurulan yumrukla yanıma düştüğünde ardından gelen okla da başından vurulmuştu.

Elim kanayan omzuma giderken yerimde kıvrıldım ve gelen uğultulu sesleri dinlemeye başladım. Akşam olmak üzereydi. Ondan önce olan cesetleri yemek için buraya bir çok yaratık gelecekti ve ben bu cesetlerden biri olmak isteyordum.

Umdum... Kurtulmayı...

Gözlerim umuda ve hayata karşı kapanırken, sesleri işitemez olmuştum. Ama hissettiğim tek bir şey vardı ki, birisi beni ayağımdan tutup sürüklüyordu...

.
.
.

Olayları gözünüzde canlandırabiliyor muyum?? Lütfen bölüm hakkında düşüncelerinizi söyleyin. :')

Gelecek bölümde görüşmek üzere! Hepinizi çok seviyorum!

SAYANORA!

Code Name; Soukoku Donde viven las historias. Descúbrelo ahora