5/Dördüncü Saat

1.6K 138 60
                                    


İyi okumaalaar lütfen aralara yorum yapmadan geçmeyinn

Uygunsuz bir açıklamayla oyunu başlatmamın ardından diğerlerinin uygunsuz açıklamaları art arda gelmişti. Bir süre sonra şişeyi çevirmeyi dahi bırakmıştık. Bu kattaki herkesin ciddi anlamda sapkın düşüncelerinin olmasına şaşırmayı ise Sehun'un toplum önünde sevişmek istediğini söylemesinin ardından Suho'nun gözlerinin kararmasıyla bırakmıştım. Hadi hep birlikte sevişelim desem herkes kabul edecekmiş gibiydi çünkü.

Hoseok utancımın boyut atladığını fark ettiği andan itibaren bana bulaşmayı bırakmıştı. Bir yandan bu durum işime gelmemiş değildi. Geçirdiğimiz yoğun sohbet içeren bir saat boyunca çok daha rahat davranmış, konuşmuş ve gülmeye çalışmıştım. Üstelik herkes o kadar eğlenceliydi ki odanın köşesinde, sohbetimize az çok katılan ikiliyi düşünmeye fırsatım kalmamıştı.

Neredeyse bulunduğumuz durumu unutacak, büyük bir patlamanın ardından gay barın alt katında mahsur kalmaktansa birkaç yıl önceki üniversite zamanlarına dönmüşüm gibi hissedecektim. Neredeyse diyordum çünkü Namjoon'un telefonunun çalmasıyla her birimizin dikkati ona yönelmiş ve şok içindeki yüzünün ardından acı bir şekilde gerçekliğe dönmüştük.

Seokjin ve Namjoon'un iş yerindeki arkadaşları aramıştı. Seokjin'in tarifi ile buraya bir ekip gelmişti. Bu kısım oldukça içi açıcıydı. Sonrası ise tamamen tam tersi.

'Ekipler buradaymış.' Namjoon, asılmış yüzüyle telefonu kapatıp konuşmuştu. Sesinden dahi yolunda olmayan bir şeyler olduğunu anlayabiliyorduk. 'Yukarıyı aşıp buraya ulaşmaları birkaç saati bulurmuş.'

Aslında olaylara gereksiz olumlu bakan tarafım yıkılan taş yığınlarının temizlenmesi uzun süreceğiyle ilgili bir gecikme olduğunu düşünüp azıcık heveslenmişti. Yukarıdaki insanlar iyiydi, kurtulmuşlardı ve merdivenin önündeki taşlar çok fazla yığılmıştı. Mingyu iyiydi ve muhtemelen rahat duramıyor ve ekiplere yardım etmek için elinden geleni yapıyordu. Bana ulaşmak için telefon bulmaya çalışıyor da olabilirdi. Telefonunu kaybetmeseydi muhtemelen şimdiye kadar çok defa aramış olurdu. Ya da telefonumu açardı.

İşin aslı ise kesinlikle böyle değildi. Bunu anlamıştım çünkü Namjoon üzgün bir şekilde bana bakıyordu.

'Yukarıda kurtulan olmamış.'

--

Son yarım saattir yaslandığım duvardan hafifçe ayrılarak sırtımın ağrısının azalmasını bekledim. Hayatımda beni seven ve benim de gerçekten tek sevdiğim kişi olan Mingyu ölmüştü. Üstelik hayatının aşkını bulmak için geldiği bir barda. Çığlık seslerine göre canı oldukça acımış olmalıydı. Öğrendiğim an diğerlerinin yanında çılgınlarcasına ağlamak istemediğim için bar tezgahının arkasında duvara yaslanmıştım. Namjoon'un sözlerinden sonra hissettiğim acıyı hayatım boyunca unutamayacaktım. Hayatımdan sürekli insanlar eksilirdi. İki ay önce babam ölmüştü, kız kardeşim ölmek üzereydi ve abimle annem yalnızca işi düştüğünde yanımda olurlardı. Ancak Mingyu her zaman yanımdaydı. Annem ve babam beni istemediklerine karar verip yetimhanaye verdiklerinde tanışmıştık. Üst ranzamda yatıyordu ve ilk zamanlar geceleri korktuğum için ağladığımda yanıma iner ve ben uyuyana kadar benimle konuşurdu. Mingyu, bir çok şeydi. Komik, düşünceli, eğlenceli, merhametliydi. Bazen beni çok kızdırırdı ve uzun süren ancak hiç de ciddi olmayan tartışmaların içine girerdik. Yine de hiçbir zaman yalnız bırakmazdı beni. Yanımda olur birlikte mutlu olur birlikte ağlar ve birlikte sinirlenirdik. Mingyu tam olarak hayatımın merkezindeydi.

Ağlamaktan sızlamaya başlayan gözlerimi bir kez daha silip kendime çektiğim dizlerime kafamı dayadım. Çok yorgundum. Hayatım her zaman zorlu olurdu ama hiçbiri bu kadar zorlayıcı gelmemişti.

pour nous trois//vminkookWhere stories live. Discover now