Cevap vermeden beyaz dolabın kapağını açtım. İçinde benim kıyafetlerim olmayan dolaptan kırmızı, kaşmir, boğazlı bir kazak ve koyu renk dar paça bir kot pantolon alıp, arkamı döndüğümde hala odada olan İmge'ye ters bir bakış attım. ''Dışarı, lütfen.''

Gülümseyerek çıkışa yöneldi. Üzerine giydiklerinin benim seçtiklerime ne kadar uyduğu dikkatimi çekti. Neredeyse aynı renkler seçmiştim. Bilerek olmadığı halde, özellikle yapmış gibi kızardım. Odada yalnız kaldığımda üzerimdekileri bir çırpıda sıyırıp, seçtiğim kazağı üzerime geçirdim. Hala toplu olan siyah saçlarım, kazağın boğaz kısmı yüzünden dağılmıştı. Tokayı saçımdan çıkarıp uzun, dalgalı saçlarımı kendi haline bıraktım. Kot pantolon fazlasıyla dar olmasına rağmen bel kısmında hala boşluk vardı. Çok kilo vermiş olmalıydım. Çökmüş elmacık kemiklerim ve solgun yüzümle fazlasıyla sağlıksız görünüyordum. Saçlarımı ellerimle düzeltip, odanın çıkışını doğru ilerledim. Boş koridor oldukça sessizdi. Bu durum beni memnun etmişti. İhtiyacım vardı yalnız kalmaya. Uzun zamandır dışarı çıkmadığım için içimde bir korku vardı. Yeniden kullanmaktan korkuyordum. Dışarı çıkma fobim olmadan kendimle yüzleşmeliydim. Dış kapıya vardığımda askılıkta duran ve kimin olduğunu bilmediğim siyah montu üzerime geçirdim. Uzun saçlarımı montumun içinden çıkardım, ufak çaplı bir savaş vererek. Mutfaktan gelen çatal kaşık seslerini arkamda bırakarak evden çıktım. Soğuk hava yüzümü yalayınca montumu parmak uçlarıma kadar çekip ellerimi gizledim. Kasvetli havanın sahiplik ettiği serin öğle saatleriydi. Bahçedeki bütün ağaçlar kurumuş ve yaprakları dökülmüştü. Giriş kapısının hemen yanında duran ve yan villayla aynı bahçeyi paylaşan büyük havuzun içerisi kurumuş turuncu yapraklar ile doluydu. Kasvetli hava içimi daha fazla karartırken kendimi villalardan uzaklaşmış, ıssız caddede tek başıma yürürken buldum. Rüzgarın uğultusunu saymazsak sessizlik huzur vericiydi. Havanın kasveti içimi karartırken, temiz kokusu dinlendiriyordu. Tezatlık içinde kaybolmuş, nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Belki de sadece kendimden kaçmak, başka bir vücuda, bir günlüğüne bile olsa gizlenmek istiyordum. Gözümün önünde uzayıp giden bu yol bir şekilde huzur veriyordu. Nerede olduğumu tam olarak bilmiyordum. Ama bu geniş ve temiz caddedeki tüm evler birbirine benziyordu. Duyduğum korna sesi karşısında korkuyla sıçradım. Sesin geldiği yöne baktığımda İtalyan marka bir servetle karşılaştım. Siyah, mat, Lamborghini Aventador yanımda durdu ve filmli cam usulca aşağı indi. Buğra, yüzündeki çarpık gülüşüyle bana bakıyordu.

''Yolculuk nereye?''

Cevap vermeden, adımlarımı hızlandırarak yürümeye devam ettim. Arabayı hızlandırmadan, benim hızımda sürüyordu. Son derece sakin olan caddede bir tek Buğra ve ben vardık. Adımlarımı daha fazla hızlandırdım ve daha büyük adım atmaya başladım. Yalnız kalıp rahatladığımı hissederken bunu bozmasını istemiyordum. Bir kafeye gider, sıcak çikolata içebilirdim. Buğra'nın bunu mahvetmesine izin vermeyecektim. Biliyordum, bir şekilde beni üzecekti. İşin saçma tarafı; beni üzeceğini bildiğim halde onu görünce heyecanlanmıştım. O yanlıştı ve ben yanlış fetişistiydim. Dalgın düşüncelerle kaldırımda yürüyorken arabayı göremiyordum. Bir yandan peşimde olup olmadığını merak ederken diğer yandan irademle savaşıyordum.

Daha fazla dayanamayarak omzumun üstünden geriye baktığımda Buğra'nın arabasının çoktan yol kenarına park edildiğini, Buğra'nın arkamdan sessizce yürüdüğünü gördüm, yüzü ifadesizdi. Sanki yürüyüş yapıyordu ve yalnızdı. Merak duyguma hakim olamayarak yürümeyi kestim ve yanıma yaklaşmasını bekledim. Üzerindeki siyah kabanın yakalarını kaldırmış, ellerini cebine sokmuştu. Dışarıdan oldukça rahat, sorunsuz, zengin ve genç görünüyordu. Zihnimin gerisindeki cılız bir ses bana, görünüşe aldanmamak gerektiğini, söylüyordu. Yanıma yaklaştığında koluna dokunarak durdurdum. Dudaklarında varla yok arası bir alaycı gülümsemeyle bükülmüştü. Alay mı ediyordu, yoksa dostça gülümsüyordu, karar vermek zordu. ''Neden peşimden geliyorsun?''

YOSMAWhere stories live. Discover now