21-Yağmur Damlaları, Espresso, Küçük Sohbetler

3.8K 550 146
                                    

Bay Taehyung'un arabasıyla, Seul'ün göbeğindeki bir yere geldik. Doğruyu söylemek gerekirse Seul'ün işlek ve turistik yerlerinden kaçınmaya meyilliydim çünkü gereksiz kalabalıktan hoşlanmıyordum, üstelik diğer ülkelerden insanlar da geldiğinden bu bölgeler normalden pahalı oluyordu.

Yeşil ve açık bir kahve tonunun hakim olduğu, nispeten içinin dolu olduğu kafeye girdik beraber. Yol boyunca konuşmamıştık denebilirdi. Sadece Bay Taehyung bir işim olup olmadığını, eğer varsa beni tutmayacağını söylemişti ve ben de yok diyerek gönlünü rahatlatmıştım. Yani öyle yaptığımı varsayıyordum çünkü verdiğim cevapla gülümseyip "bu iyi bir haber" demişti. Bu sıralar çok fazla gülümsüyordu. Bundan hiç şikayetçi değildim. Öncesindeki bana karşı somurtkanlığını düşünecek olursak, mutlu olmamak elde değildi. Gülümsüyordu. Gülümsüyordum.

Güzel bir köşeye oturduk, yağmur öncekine göre azalmıştı ama hala devam etmekteydi. Kafenin içi sıcacıktı, mayışmıştım. "Ne alırdınız?" Bize yanaşan garson ile önümdeki küçük kara tahtaya yazılmış kahve ve tatlı adlarına baktım. Pekala bildiğim birkaç kahve adı vardı ama her zaman düz filtre içen birisi olduğumdan, susup önce Bay Taehyung'a baktım. "Espresso" dedi hiç düşünmeden.

Espresso, tamam bu olabilirdi. İçebileceğim bir kahveydi. "Ben de espresso alayım." Dedim gülümseyerek. Garson da karşılık olarak gülümsedi ve başını sallayarak uzaklaştı bizden.

"Sert kahve mi içiyorsun?" Dedi birden Bay Taehyung. Çok gergindim, baş başa kahve içiyorduk ve her şey çok anlamsızdı, bunu yapmasına gerek yoktu, yapmamıza gerek yoktu ama yapıyorduk işte. Birçok duyguyu aynı anda hissediyordum.

"Sert kahveye daha yatkınım evet." Başımı salladım onaylarcasına. "Beni zinde tutuyor."

Sonra sustuk. Öldürücü bir sessizlik araya girdi. Kahveler gelene kadar konuşmadı, konuşmadım. O istemişti sohbet etmeyi ama hiçbir şey söylemiyordu. Belki benim bir şeylerden bahsetmemi bekliyordu ama bunu da yapmayı ben istemiyordum.

"Kardeşin" dedi yeniden o konuşarak. "Hala Seul'de mi?" Bir şeyi hatırlamış gibi yutkunarak söylemişti ama bunu umursamadım. Yağmur damlalarının kafenin camlarına vurarak çıkardığı tik sesleri aramızdaki duvarı yumuşatıyordu adeta.

"Beomgyu mu? Hayır Busan'a döndü, Seul'ü pek sevmez zaten."

"Annen ile mi yaşıyor?" Kahvesine uzandı, ince fincanı ağır hareketlerle tutup dudakları arasına götürdü. Basit bir muhabbet tutturmaya çalıştığının farkındaydım, bu yüzden bacak bacak üstüne atıp rahat olmaya çalıştım ve ona ayak uydurdum. "Hayır annem bizden biraz uzakta."

Başını salladı. Sonra durdu. "Ayrı yaşıyorsunuz." Dedi kendi kendine konuşur gibi. Gülmemi durduramadım. "Hayır." Dedim. O anda kahve masasına dikili gözleri beni buldu. Kaşları usulca anlam veremediğini belirtircesine çatılmıştı.

Bunu saklamıyordum. Hiçbir zaman için saklamamıştım ama konuşması da keyifli bir konu değildi. "Bay Taehyung" dedim derin bir nefes alırken. Hala gülümsüyordum. "Annem şu anda hapishanede."

Afalladı. Gözle görülür biçimde afalladı çünkü bunu beklemediği çok açıktı. Yani kim beklerdi ki? Onu anlıyordum. Genel olarak herkesin annesinin hapse girdiği falan yoktu, bu yüzden konusunu açmıyordum ama saklamıyordum da.

"Ah, anladım." Dedi sakince. Devamını sormak istiyor gibi duruyordu. Onun yerine konuşmaya karar verdim. Çünkü emin olduğum bir şey varsa o da saygısızlık olur diye sormamayı tercih etmesiydi. Benim de herhangi durumda takınacağım tavrın aynısı.

"Kumar bağımlısıydı." Ben de kahveme uzandım ve büyük bir yudum aldım acı kahveden. Seneler olmuştu o yüzden biraz daha alışmıştım bu konuya. "Birçok borca giriyorduk, illegal kumar oynayıp sürekli kaybediyordu. En sonunda dayanamayıp onu ben ihbar ettim. Bilirsiniz, borçlar yüzünden evimize sürekli tanımadığım insanlar dayanıyordu."

Out of the spotlight || TaekookWhere stories live. Discover now