1.7

259 42 24
                                    


Kalp Krizi

Haftalardır kullanıla kullanıla içe çökmüş yataklara mahsus bir ezilmişlikle olduğu yerden doğruldu genç kadın. Bir süre, boş gözlerle anlam yükleme arayışına girişilmemiş en hakiki sadeliği taşıyarak etrafında göz gezdirdi. Uykudan henüz uyanan kimselere özgü bir dalgınlığın emaresi altında boyaları dökülmüş ve o haliyle altında çıkan farklı renklerdeki boyalara ev sahipliği yapmış parçalanmışlığı seyretmeye daldı. Uykunun sıcaklığını avuçlarında sıkı sıkıya tutuyormuş gibi bir alev topu halini almış elleriyle yüzünü sıvazladı. Birkaç ufak pütürtü yüzünden temizlenirken derin bir soluğu çekti ciğerlerine. Uzun zamandır böyle hoş bir uyku uyumamıştı. İş ve dershane arasında mekik dokuyan önceki yaşamında dinlenmeye yer yoktu. Oysa şimdi bol bol vakti vardı. Her ne kadar bu bolluk onu rahatsız ediyor, birden fazla sıkıntıyı beraberinde kuvvetle taşıyor olsa da en nihayetinde çocuklar sokakta oynarken uyanabilmişti genç kadın. Vakit, öğleye yaklaşıyor, belki de geçiyor olmalıydı. Yüzüne, uykudan sıyrılan zihninin sancılı tefekkürü düşerken yataktan kalktı.

Perdesi çekilmiş pencerelerden günün yakan sıcaklığı gözlerine tüm kuvvetiyle yüklenirken karanlığından kurtulabilmek için hızla yüzünü yıkadı. Karşısında, sert bir darbeyle çok geçmeden hızla yıkılabilecek virane tuvalet duvarına asılmış kırık bir cam vardı. Gözleri, kendi mezarını taşıyan ölü ruhunun aynasıyla yansımasına dikildi. Sıkıntılı bir nefesi ciğerlerine çekerken sanki hayatının sırrı bu gözlerdeymiş de binlerce mezar arasından hangisinde olduğunu bulamıyormuş gibi uzun uzun daldı çukurlarına. Söz gelimi bir an daldı, bir ay yahut bir yıl. Handiyse kayboldu gitti genç kadın. Çok sevdiği birini binlerce defa öldürmüş olduğu bir kısır döngünün sahipliğini yapar gibi her mezar taşında oyalandı, her bedenin üzerinden atladı, her "Su Yılmaz. D:1999 Ö:2021 Ruhuna Fatiha" yazısında durup ellerini açtı da genç kadın, birden hiçbir dua bilmediğini hatırlayarak kendi ruhunu azabın sancılı kıvrımlarında oradan oraya sürüklenirken buldu. Bu zinciri kıramayacağını bilir gibi kendi çığlıklarına sağır olarak ardını döndü sonra fakat döner dönmez, kendi ruhuna fatiha okuyacak denli merhametli bir yabancının kıvırcık saçlarına denk geldi. Durup yönünü çevirdi kadına. Uzun uzun baktı her dalgınlığına. Şüphesiz yaşlıydı kadın fakat bu ihtiyarlığına rağmen kim olduğunu biliyordu Su. Gönlündeki yıldız genç kadını asla yanıltmıyordu. Emine idi karşısındaki, her mezar taşında durup durmaksızın dualar okuyan, kurumuş boğazını ıslatmaya vakit bulamadan ömrü bir zeytin çekirdeğiymiş de boğazına takılmış gibi öksürüp duran fakat nefes aldığı süre içinde zeytin çekirdeğini çıkarıp şöyle derin bir nefesi kendine yediremeyen bu kadın, Emine idi. Bunu bilir gibi dua aralarında mırıldandıyordu yaşlı kadın, bezelye tanesini almış gözlerinde gençliğinin sert mizacını yitirmiş bir yorgunluğun hükümdarlığını kabul etmiş yorgun bir ulak gibi durup "Sen öksürdün Su. Ben ne öksürdüm, ne kustum. Öksürsem öleceğim, kussam öleceğim. Fakat böyle de nefes alınmıyor ki..." diyor, hemen sonra kaldığı yerden duasına devam ediyordu. Eşarbının altından çıkmış kıvırcık saçlarında kol gezinen ölümün soluk beyaz nefesi her telde usul usul dolaşıp izini bırakırken eşarbını elleriyle düzlüyor, hemen ardından kendisini izleyen meleklere bakar gibi etrafında göz gezdirerek bir diğer mezar taşına geçiyordu. Fakat genç kadının sırrını çözemediği bu denli ölümün ardından baktığı boş gözler gibi, Emine de bulamıyordu sırrını. Çaresiz, perişan fakat bundan doğabilecek sonuçları üstlenemeyecek denli korkak olduğu içinse suyu tutar gibi tutuyordu kendini dualarla.

Tüm bu görünümlerin içinden sıyrılarak başını eğdi genç kadın. Acısı yüreğine akıp damlayan bir suymuş da çıkacak başka bir yer bulamıyormuş gibi doldu doldu ve tam taşacakken kendini demlenmeye bıraktı. Bıraktı ki gözleri dolmuş Su, rahat bir nefesi hürce ciğerlerine çekebilsin. Fakat yazık ki gözlerinden yansıyan yanılgı senaryosunu bir defa görmüştü genç kadın ve Emine kendinin mezarlarında dua okurken Su onu zihninin kıvrımlarında izlemeye devam ediyordu.  Akan çeşmeyi kuvvetten düşmüş bir et yığını ile çevirirken havlu ile kurulandı. Mutfağa geçerken Emine dua okuyordu hala ve Su hala ölüyor, dilsiz bir meczup gibi kendi mezarının dibinde kurumuş bir ot misali büyümeye devam ediyordu.

KILIK DEĞİŞTİREN MELANKOLİK (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now