0.9

279 41 9
                                    

Çöp*

Senelerdir giymediği mavi kot pantalonunun belini kesen sert kumaşı içinde üzerindekileri bir köşede çıkartıp geri kalan yolu çıplak yürüme düşüncesinde oyalanıyordu genç kadın. Çölde susuz kalmış bir bedevinin her gördüğü serapta oradan oraya koşmuş bitkin bedeni neyse, kendi bedeni de o çaresiz isyanın gölgesinde, bitap düşmüş vaziyetteydi. Önünde, ardında, sağında solunda uzanan göz alıcı sarılığın içinde bedeni bir yere sığamıyordu. Geceden bu yana arşınladığı alanın sayısı şimdiye değin gezip dolaştığı yerlerin sayısından üstündü. Fakat insan bir defa içine sıkıştığında, dilerse varını yoğunu kaçmaya harcasın, bir hamsterın yuvarladığı daire gibi hep aynı yerde koşup durmaktan öteye gidemiyordu. Ne manzara değişiyor, ne içinde olduğu durum değişiyordu; sadece yorulmakla kalıyor ve dermansız bacaklarını bir gölgeliğe uzatamayacak denli bitkin düşüp güneşte cayır cayır yanıyordun. Su da aynı ahval içindeydi; ne ki o bir hamster değildi. Şayet bir hamster, yürüdüğü yolda değersiz bir ayak izi, suyun içine koyduğu bir çay tanesi, anlamsız bir çöp poşeti olsaydı her şey çok daha basit olabilirdi fakat o bir insandı. Tüm çirkinliği ve ucuzluğuyla bomboş olan hayata anlam yükleme gayesi içinde sürüklenen bir korkak, acizdi. 

"Ah..." dedi derinlerden gelen bir sesle. Nefesi dudaklarının üzerine değince yoğun bir mide bulantısı sardı bedenini. Bir köşeye çekilip içi çıkacak kadar kusmak ve çıkaracak bir şey kalmayınca ruhunu tüm o kokuşmuşluğun içine, ait olduğu yere bırakarak dermansızlığına bir son vermek istedi. Ne ki midesi bomboştu; eline neyi aldıysa bir türlü ağzına götürememiş ve açlıktan kokan bir nefesle mide krampları arasında dershanenin yolunu tutmuştu. Kendini hiç olmadığı denli çöp hissediyordu Su. İşin hem iyi hem kötü sayılabilecek yanıysa, bunun tek gerçeklik olduğu yanılgısında oyalanmasıydı. Sanki oldu olası benliği buydu genç kadının fakat birden bunun ayırdına varmış gibi sarsılmış ve aydınlanmıştı. Değersiz, anlamsız bir toz zerresi ister düşünsün ister sürünsün ve isterse kimsenin yükselemediği göklere doğru fütursuzca uçsun,  sadece bir toz zerresiydi. 

Gözleri dalgınca pantolonuna indiğinde kendi gerçekliğini orada bulmuş gibi bir süre oyalandı genç kadın. Üzerine biriken toz taneleri onun yalnızlığını ve ait olduğu bedende ait olmadığı zamana dair ıssızlığını anlatmak için gözlerini dikti de dikti sanki. Öyle ki hepsi bir araya gelip çoğalarak büyüdüler ve genç kızın burun deliklerinden içine, kimsenin aklının ermediği engin derinlerine doğru ilerlediler. Tüm zihnini yoğun bir sis kapladı anında Su'nun. Eliyle arınabilmek için üzerindeki tozları silkeledi de ancak öyle kurtulabildi. Kafasını kaldırdığında ona bakmakta olan bir teyzenin boncuk kadar kalmış yaşlı gözlerini gördü. Orada bekleyip hiç hareket etmeden pantolonuna gözlerini dikmiş kızın ahvalinden endişelenmişti şüphesiz fakat onun bir deli gibi ellerini sallayarak yürüdüğünü görünce korkarak önüne dönmüştü. Bu hadise neticesinde daha fazla raydan çıkmamayı arzuladı Su. Toplum nezdinde normal biri gibi görünerek silikleşmeyi ve dershaneye gidip yine silik bir karakter olarak eve dönmeyi kararlaştırdı kafasında. Daha sonra işe gidecek, bugün maaş günü olması vesilesiyle parasını alacak ve kendine küçük, alkollü bir kutlama bahşedecekti. Evet! Bunu yapacaktı. 

Dershanenin ağırlığı artık hissedilmeyen alışıldık kapısından içeri, doğruca sınıfa geçtiğinde genç kadın hala bu kararda oyalıyordu zihnini. İçecek ve derinden gelen bir boş vermişlikle hayatının sidik kokulu duvarlarına yaslana yaslana küfür edecekti. Masasına oturup ders konusu materyalleri çıkardığında şimdiden üzerine bir ferahlık geldiğini zannetti. Şüphesiz alkol bir simgeydi; onu içince sihirli bir sıvı yudumlar gibi her şey birden yok olmayacaktı. Aynı yerinde, yine aynı kuvvetiyle varlığını koruyacaktı fakat Su biliyordu ki simgeler hakikatlerden daha kuvvetlidir ve bir simgeyi ortadan kaldırmak yahut var etmek, hakikati de aynı ölçüde değiştirmektir. Bu nedenle geceki alkol simgesine iyice tutundu Su, bir hakikat doğuracaktı kendine ve bu hakikat öyle kuvvetli olacaktı ki beraberinde derin bir ferahlığı da getirecekti. 

KILIK DEĞİŞTİREN MELANKOLİK (TAMAMLANDI)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum