1.4

267 39 13
                                    

Aptal

Alışılagelinmiş ağaçların, köklerini sıkı sıkıya derinlere gömdüğü yeryüzündeki en sakin ve yanındaki kadının varlığıyla en huzurlu parkında yürümekteydi iki kişi. Yanlarından geçen onca kimsenin yanında isimsiz, biçimsiz ve o haliyle bilinmez bir hiçliği ifade etmekteydiler fakat kendi yüreklerinde, zihinlerinde ve benliklerinde taşıdıklarıyla rengarenk varlıkları özgürdü. Sessizliği sahiplenmiş adımları, sadece varlıklarından taşan hissiyatlar ile yetinmeyi biliyordu. Bu nedenle hiçbir rahatsızlığı taşımıyordu karanlıkları; bir koku, bir soluk, rüzgarla dalgalanıp koluna değen bir tutam saç, kontrolsüzce değen bir çift göz birbirlerini doyasıya içmelerine yetiyordu. Çeşitli düşünceler içinde normalleştirmeye çalıştıkları hisleriyle beraber dershanenin kapısına geldiklerinde Su, bir elini belinin çukuruna koyarak hafifçe eğildi ve Emine'ye küçük bir reverans yapmak için başıyla selam verdi. Eski kitaplardan çıkmış bir centilmen gibi bir ayağını yere sertçe koyarken kapıyı duruşunu bozmadan araladı. Pek nadir rastlanan keyifli anlarında takındığı oyunbazlık, tüm damarlarına kaşıntı tozu serpilmiş gibi yerinde duramamasına neden oluyordu. Emine'nin kıvırcık saçlarının önünde havalandığını görünce eski duruşuna geçti ve kapının eşiğinden içeri adımladı. Gözleri,  az evvel yaptığı davranışın Emine üzerindeki etkisini tartarken yüreği, onu rahatsız etme düşüncesinden korkuyordu. Çünkü onun yanındayken dikkatleri üzerine çekmesinden şikayetçiydi. Şimdi ise hiç kimseyle muhatabı olmayan iki kadının birbirleriyle bu denli iyi anlaşmaları gariplerine giden birkaç baş dönmüş, onları izliyordu. Özellikle Su'nun yaptığı bu değişik ve o haliyle karizmatik tavır, dönen başların soru işaretiyle dolu bakışlarını üzerlerine sabitlemişti. Fakat Emine'de herhangi bir tepki görünmüyordu. Kayıtsız kalmak konusunda oldukça yetenekliydi. 

Sınıfın kapısını araladıklarında Su, tekrar aynı hareketi yapmamak için kendini zor tuttu. Bu hem hareketin ilgi çekiciliğini yitirtecekti hem de Emine'ye karşı şansını zorlamak istemiyordu. Yanından öylece geçip gitmesine izin vermekle yetindi genç kadın. Beraber sıralarına yöneldiklerinde Su, yol boyunca hiç muhabbet kurmadan sessizlik içinde geçen zamanlarına sitem etti. Şayet sonsuza kadar sürseydi o yol, sessizliğin her anına minnet duyacaktı. Ama bitmişti işte. Beraber uyudukları, kahvaltı yaptıkları, huzurla yürüdükleri gün bitmişti. Emine sırasına oturacak ve akşam yurduna dönecekti. Bir daha ne zaman bu denli samimiyet kurabilecekleri ise meçhuldü. Su, eğer Emine sınıftaki herhangi biri olsaydı dünden sonra samimiyetlerinin katlanarak çoğalacağını düşünüyordu. Fakat Emine aynı savaşta, aynı safta yürüdüğü birinin yanından, savaş bitince geçip gidecek izlenimi veriyordu. Ne denli uğraşsa da hep sıfırdan başlayacaktı sanki. Bu düşünceyle birden üzerine çöken huzursuzluk adımlarını yavaşlattı genç kadının. Önünde, masasına yerleşmekte olan Emine'ye kirpiklerinin altından bakarak bir saniye durdu olduğu yerde. Fakat çaresizlik içinde, yapabileceği hiçbir şeyin olmadığının bilinciyle devam etti. Emine isterse konuşabilirdi onunla. Emine isterse varabilirdi yanına. Emine isterse... 

Fakat tam sırasına oturmaktaydı ki Emine'nin sesini duydu. Çantasını sırasına gelişigüzel koyarak anında ardını döndü. Gözlerine değin ulaşan bir umut simgesi gülümsemesiyle konuştu.

"Efendim?"

"Akşam işe giderken beraber çıkalım." dedi Emine. Tüm ciddiyetiyle Su'nun yüzüne bakıyordu. Genç kadının adı kadar ezberlediği bu ifadenin kendine karşılık olması dahi öyle huzur vericiydi ki aptalca bakmakla yetindi Su. Emine ise bunu, neden böyle bir şey dediği üzerine düşündüğüne yordu. Bu nedenle açıklamaya girişti:

"O kadını hatırlıyor musun? Çantana 'hediye' koyanı. İşte, hediyeyi geri iade yapacağız." 

İşittikleriyle kendi gerçekliğine dönen Su, o günü hatırlayıverdi birden. Evet, ne olduğunu öğrenmişti o 'hediyenin'. Emine, düz bir ifadeyle yüzüne bakarak "Seks oyuncağı." deyivermişti. Hangisinin olduğunun bir önemi yoktu, o kadının yaptığı tacizdi mevzuu bahis olan. Ve bu taciz karşısında ne yapacağını şaşıran Su, Emine'nin yönlendirmesiyle hareket etmekten başka çare görmüyordu. Her şeye o kadar vakıf görünüyordu ki sihirli değneği varmış gibi tüm problemleri çözüme kavuşacaktı sanki genç kadının. Dalgınca olduğu yerde beklerken bir elini masaya dayadı Su, gözleri Emine'nin bir ifade taşıdığı konusunda şüpheye düşüren ciddiyetinin izlerinde gezinirken alnını kırıştırdı. 

"Hiç bulaşmasak mı?" dedi aniden. Emine'nin sıkı sıkıya bastırdığı dudaklarının iğreti bir tiksintinin emaresi altında gevşediğini gördü. Kaşları daha da çatılırken gözlerinde gizli bir alayın kıvılcımı geziniyordu. Bu ifadeyi yakalayan genç kadın hemen açıklamaya girişti:

"İçimde başımız ağrıyacak diyen bir ses var. Girersek çıkamayız gibime geliyor. Üstelik sen, bu meseleye sadece şahit olansın. Senin neden başın ağrısın ki..? Hem..." 

"Su." dedi Emine birden. Gözlerinde az evvelki alay yoktu, sert bir gerçekliğin şeffaflığı duruyordu. "Sesin 'içimdeki ses' dediğin şey, korku. Sessiz kalmak, bulaşmamak istediğin ve beni sadece şahit görerek uzak tutmaya çalıştığın meselenin ne denli büyük ve ciddi olduğunun ayırdında mısın? O kadının,  bugün göz yumsan seni yüce bir kişilik olarak görecek ve senden uzaklaşarak ilahi bir minnet duygusu içerisinde müridin olacağını mı sanıyorsun? Devam edecek, hem de sustuğundan cesaret alarak daha bir gelecek üzerine. Bu denli aptal olman mümkün değil."

Emine'nin her kelimesini büyük bir dikkatle dinleyen genç kadın içten içe hak veriyordu cümlelerin ağırlığına. Doğruydu, içinde herhangi bir ses, içgüdü, sezgi yoktu. Sadece işinden olmaktan, bu denli kısa bir zaman içinde yeni bir iş bulamayarak dershane masraflarını, ev giderlerini karşılayamamaktan, hatta sınav parasını dahi ödeyememekten endişe duyuyor, korkuyordu. İş bulabilse bile dershane saatleri ile çakışması problemi de mevcuttu. Bu korkunun onu herhangi bir hareketten men etmesini gayet tabii bulmakla beraber Emine'nin dediği gibi aptalca da görüyordu. Dudaklarını ısırırken kararsızlık içinde bir süre bekledi. Emine'nin kendine yönelik analiz edici bakışlarına karşılık veremezken susmanın mı yoksa bağırmanın mı daha doğru olduğundan endişe duyuyordu. En nihayetinde endişesini Emine'ye açmaya karar kıldı. Kararsızlık dolu bekleme anından sonra ani bir hareket yaparak Emine'nin yanına gitmesi iki kadını da şaşırttı. Emine, hızla yanına koyduğu çantasını alarak masanın üzerine bıraktı. İkili arasında dönen muhabbetlerden hiçbir şey anlamayan sınıftan meraklı birkaç baş birkaç saniyeliğine onları izleyerek yeni bir muhabbet malzemesi buldukları için heyecanla dudaklarını aralamışlardı. 

"Emine." dedi Su genç kadının bakışlarının sertçe sınıfta dolaştığını görünce. Dikkatini Su'ya veren genç kadınsa taciz gibi bir mesele gündemdeyken karşısındaki kadının 'Susmak' kelimesini kullanmasına dahi öfkeliydi. Bu denli basit miydi bu mevzuu? 

"Dinliyorum." dedi. Bacakları birbirlerine değiyor, Emine kaçınmaya çalıştıkça Su'nun endişe dolu yüzünden dolayı beceremiyordu. Rahatsızlık içinde dikkatini genç kadında yoğunlaştırmaya çalıştı. Bereket versin, ders saatine daha vardı. 

"Biliyorsun, o iş yerinde çalışıyorum. Ve gördüğün üzere tek başıma yaşayarak masraflarımı karşılamaya çalışıyorum. Dershane parasıydı, ev masraflarıydı, yol masrafıydı derken bir sürü  harcamam oluyor ayda. Üstelik, sınav yaklaşıyor ve başvuru için de para gerekecek. Tüm bu mecburiyetler altında işten olmak gibi bir tehlike, yüzde bir ihtimalle de olsa bunu göze almak, riske girmek istemiyorum. Sınavdan sonra her şey olabilir ama sınav döneminde... Hayır." 

Su'yu büyük bir ciddiyetle dinleyen Emine, bir müddet genç kadının sözleri üzerine düşündü. Matematik problemi çözerken yüzünde gezinen düşünceli ve çözüm odaklı ifade yüzüne o denli kuvvetle yerleşmişti ki Su için bu işi boşvermekten başka yol görünmeyen problem dahi büyüyordu. Dediklerinde anlaşılmayacak ne vardı, "Hayır." demişti. Daha ne demeliydi? Dudaklarını hafifçe ıslatarak bir süre bekledi Emine. Hemen sonrasında başını kaldırarak genç kadına döndü:

"Kendine ait kararlarına saygım var. Bu konuda bana söz düşmez. Fakat biraz düşünülünce çözümsüz hiçbir problem yoktur Su. Doğru formülü bulmak yeterli. Biraz düşün. Doğru formülü bulduğunda izlediğimiz yol farklı olsa da aynı yere varacağız. Orada bekleyeceğim seni." 

Gözleri her kelimeyle düşünceye dalan Su, bir süre genç kadının kararlı gözlerinde durdu. Nihayetinde kararsızlığın ve çaresizliğin, üstelik Emine'de görülen özgüvenin zerresi bulunmayan kuvvetsiz benliğinin etkisiyle sıradan kalktı. 

"Emin değilim. Fakat teşekkür ederim." dedi kısaca. Ardını dönüp yürüdüğünde Emine'nin dudaklarından fırlayan kelimeyi işitmedi. 'Aptal' demişti genç kadın. 'Hızla halledilebilecek bir meseleye bu denli zaman tanıdığın için aptalsın. Üstelik, her işe gittiğinde aklım sende kalacak. Bunu bilmediğin için daha bir aptalsın.'

KILIK DEĞİŞTİREN MELANKOLİK (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now