1.1

288 32 14
                                    

Ophelia*

Tiyatronun kapısına kulağını dayamış bir genç kadın, görmediği sahnenin seslerine karşın alabildiğine duyarlı halde gözlerini yummuş, kulağına çalınan seslerden gözkapaklarının dingin karanlığına oyuncuları yerleştiriyordu. Bir yanda kıvırcık uzun saçlarıyla ciddi bir kadın duruyor ve diğer oyuncuya doğru dolu gözlerinden taşan yaşların ilahi aydınlığında sesleniyordu:

"İnanma istersen yıldızların yandığına,
Güneşin döndüğüne inanma, 
Doğrunun ta kendisini yalan bil,
Ama seni sevdiğime inan Su."*

Yüreğinin alevi, kapıyla bütünleşmiş kulağındaki her teri buharlaştırıp aşkın kırmızılığıyla donatırken hafifçe geriye çekildi genç kadın. Açılan gözlerinden firar eden birkaç damla yaşa şaşkınlıkla bakarken usulca kapıyı açtı; içerinin dolu kalabalığının kafalarla süslenmiş koltuklarından seçebildiği sahnedeki oyunculara göz attı. Hayalindekinin aksi simalarıyla uğradığı inkisar, kendisini gerçekliğin ziyan edilmiş meyve bahçelerine soktuğunda ayaklarının altında ezilmiş, çürük meyveleri izledi. Olanca dikkatiyle kapıyı tekrar kapattığında titrek ellerinin kayarak önlüğünde yitip gidişini daldığı derin okyanus çukuru maviliklerden ayırdı. Yüreğinin çözülmüş saklı gizinde boy gösteren hastalıklardan biriydi bu da. Emine'ydi gördüğü hayalinde ve kendisi Ophelia değildi; Emine'nin gözüne hiç çalınmayan, yararsız bir nesneden, sözgelimi bir masadan yahut bir kalemden daha işe yaramaz olan Su'ydu düpedüz. Bu şiirsel cümleler kendisine yönelttiği bir aynaydı kuşkusuz. Aynanın paslanmış saydamlığında kendini göremeyen genç kadın, bangır bangır yüreğini dolduran ve onu umutsuz köşklerin solmuş duvarlarına çarpan cümlelerini işitebiliyordu: "Onu seviyorsun. O ise seni sevmiyor." 

Yüreğini avcuna alarak önündeki temizlik kovasına attı genç kadın. Viledanın ucuyla kimyasal maddelerin yüzdüğü suya attığında "Bunun ne önemi var?" dedi boğulan yüreğine. "Bu benim için neden mesele olsun? En nihayetinde, ben değil miyim kendime çöp diyen ve yine ben değil miyim Ophelia olmadığını bilen?"

Yazık ki kendisine büyük bir cesareti bahşederek, Emine'yle daha yakın olmak ve belki bir umudu doğurmak konusunda düşünmüyordu bile. Sevilmediği ona söylenmese de bunun, doğduğu an kulağına adı niyetine fısıldanmış değerli bir cümle olduğunu kabul ediyor ve acılı yalnızlığının varoluşsal uçurumlarına bir yenisini daha eklemesini kayıtsızlıkla seyrediyordu. Derin nefesler boyu bu kayıtsızlığı sindirdi Su. Daha sonra, az evvel temizlediği gıcır gıcır yüzeylere basarak tuvaletin yolunu tuttu. Gözlerinden damlayan yaşlara karşın dilini, tükürüğünün sessizliğine hapsolmuş küf dolu yosunlarına hapsetti. Arabasını koridor boyu sürerken karşısından, kendisine tıpatıp benzeyen arabanın gelmekte olduğunu fark etmedi:

"Kız!" dedi arabanın sahibi. Su anında gözlerini kaldırarak daldığı soğuk rüzgarların alameti saydığı buzlardan kayarak indi. Karşısında dikilen ablanın kendisi gibi temizlik görevlisi olduğunu anladığında yürüdüğü koridoru hızla kontrol etti. Burası kendisinin temizlemesi için verilen alan değildi; Su yanlış bölgeye gelmişti.

"Ah..." dedi eliyle kafasına vurarak. Hızla toparladı kendisini, ellerini çabucak arabanın kulpuna dayarken "Yanlış yere gelmişim abla. Hemen gidiyorum!" dedi. Arkasındaki arabanın hızlanan gıcırtısından dolayı bir an teklese de yanına gelmekte olan ablayı sakince bekledi. 

"Senin çıkış saatin gelmedi mi?" dedi orta yaşlarında, sarı dip boyası gelmiş kadın. Ağzını yayarak çiğnediği sakız, tiyatronun elit tabakaya ait olduğunu düşündüren eski burjuvazi gelenekleri reddeder gibi gürültüyle tükürüğünün içinde kayboluyordu. Su, bazı zamanlar bu kadınla yan yana geldiklerinde sohbet ettiklerini hatırladı. İş gününün ilk günlerinde, herkesle yakın olmak gibi bir yükümlülüğü varmış gibi kendisine olmayan kıyafetleri giyer gibi giydiği karakterlere bürünerek dolaştığı zamanlarda gerekli gereksiz pek çok şeyi konuşmuşlardı. Bu muhabbetlere cinsellik ve cinsel yönelim de giriyordu. Genç kadın, o zamanlar büsbütün iyi niyetli bulduğu kadının kendisine karşı tavrını hiç yadırgamamış ve hatta "Cinsellik konusunda bir şeyler öğrenmek istersen ablana gel!" tarzı söylemlerine "Aman be abla!" diyerek gülmüştü. Geçmişe dair yaptığı aptallıkları gözünün önünde bir çığ gibi büyüdüğünde, bu sorunun tüylerini ürpertmesine şaşırmadı Su. Kısaca yutkunarak sorusunu cevapladı:

KILIK DEĞİŞTİREN MELANKOLİK (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now