0.4

289 41 16
                                    

Koku

Genç kadın, baş ve orta parmakları arasına yerleştirdiği sigarasını ağzına yerleştirdiğinde, tanıdık olduğu parkın içinden geçiyordu. Henüz dün yağmış olan yağmurun soğukluğu, ağaçların sıklığından dolayı güneş ışınlarından yararlanamayan topraktan yüzüne doğru hoş kokularla beraber serinlik taşırken beyaz takım elbisesinin içinde neredeyse bükülür vaziyette ilerliyordu. Yanından geçen sarı saçlı iki kızın ona bakıp gülümsemesine karşın sigarasını dudağından indirmeden göz kırptı. Çocuklara karşın nadiren duyduğu sevgi dolu anlardan birindeydi, öte türlü çoğalmayı, üstelik bunu bir var oluş biçimde sergilemeyi korkunç buluyordu. Etrafta koşturan çocuklara bakmak ona çoğu zaman bir eziyeti, sancıyı ve türlü türlü işkenceleri çağrıştırıyordu. 

Dershanenin kapısına geldiğinde, her zamanki geç kalmışlığı ile beraber hantal hantal sınıfa doğru yürüdü. Farkında olmaksızın gözleri ardına döndüğünde Emine'nin de geç kalıp kalmadığını kontrol ediyordu. Çok oyalanmadan kapıyı tıklatarak içeri girdi. Daha sınıfın sessizliğine alışmadan Matematik öğretmeninin sert gözleri bedenine yöneldi.

"İşte! Aradığımız kişi de geldiğine göre gruplarınız hazır demektir. Su, geç yerine kızım." dedi Ahmet Bey.
Genç kız kaşlarını çatarak sınıfa baktı. Oturduğu sıraya iki kişi oturmuştu. Diğer sıralara gözlerini gezdirdiğinde hepsinin dolu olduğunu ve birbirini sevmeyen kişilerin dahi yan yana oturmakta olduğunu fark etti. Hepsinin önünde bir adet test kitabı vardı ve kafa kafaya vermiş, belli başlı soruları çözüyorlar, fikir alışverişinde bulunup silgiyi sayfada yırtarcasına gezdiriyorlardı. Kendisine oturabileceği bir yer ararken Emine'nin duvar tarafında oturan sırasında boş bir yer gördü. Üzerindeki ceketi çıkartıp asarken Emine de eş zamanlı olarak eliyle gelmesini işaretliyordu. Anlaşılan matematik hocasının uzun zamandır bahsettiği, dersin bir saatinde grup halinde soru çözümleri fikrini bugün itibariyle gerçekleştireceklerdi. Diğer derste de cevaplamaları gösterecek ve uyuklayan öğrencilerin dahi derse katılımlarını böylece sağlamış olacaktı.

İçi sıkıntıyla doldu Su'nun. Altında kalan gömleği fark ettirmeden kokladı. Dün yaptığı onca temizliğin pis kokusu içinde kalmaktan dolayı endişe doldu. Kokup kokmadığını anlamaya çalışırken Emine'nin sırasına yerleşti. Siyah, kıvırcık saçlarından yüzünü dahi göremediği kızın rahatlığına ve onun bedenine karşın takındığı umursamazlığın yanında Su, hiç olmadığı kadar gergindi. Oysa, yeterli derecede uyuyamadığından dolayı göz altlarında biriken torbalarından ve her hareketine yansıyan uyku mahmurluğundan sonra sınıfa gider gitmez uyumayı düşünüyordu. Şimdiyse hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kendini, tüm vücudu anlam veremediği bir alevin içinde onu canlı tutuyordu. Gözlerinin yanmasına ve her kırptığında acımasına rağmen, istese de uyuyamazdı şimdi. Sınıfın, matematik dersleri hariç sağlanamayan sessizliğinin nadirliğini elinin tersiyle tepiyordu. Dakikalar birbirinin kuyruğunu kovalayan neşeli yavru köpekler gibi hızla akıp giderken Emine'nin kendi başına çözdüğü sorulara göz ucuyla bakmakta karar kıldı. Kendisi de bir şeyler yapmak ve bu garip durumdan kurtulmak için olabildiği kadar sessizce konuştu:

"Günaydın." dedi kaba görünmemek için. Emine ise bu ani ses karşısında fırsatını bulmuş gibi geriye yaslanıp saçlarını ensesinde topladı. Bileğinden çıkardığı tokayla gelişigüzel saçlarını toplarken başını salladı Su'ya. Genç kadının yüzüne dahi bakmıyordu, baksa onun boynuna yönelmiş gözlerine dikkat kesilip ne olduğunu anlamaya çalışırdı. Çok geçmeden büyüyen göz bebeklerinden kendisine karşı duyduğu arzuyu kavrayabilirdi fakat onun yerine diğer soruya yöneldi.

Su, gözlerini Emine'nin boynundan çekebildiğinde boğazını temizleyerek titreyen ellerini masaya koydu. Kontrolü sağlamak için Emine'nin diğer sorunun üzerinde yaptığı karalamalara baktı. Eskisinden daha büyük bir kafa karışıklığı içinde oradan oraya savrulurken, durumu normalleştirebilmek için çantasından kalemini çıkardı. Beyaz fötr şapkasını masanın bir kenarına bırakıp o da soruya yöneltti başını. Fakat Emine'nin saçlarından gelen şampuan kokusunu hissettiğinde dikkati dağılıverdi. Kırparken yanan gözleri, bu defa sakinlikle kapandı. Sanki bir gül bahçesinde dolaşıyor gibi burun deliklerini olabildiği kadar açarak kokunun derinlerine nüfuz etmesine izin verdi. Bu sırada, ne koktuğunu da anlamaya çalışıyordu. Şampuan hangi kokuyu barındırıyordu içinde? Neydi bu koku?
Nefes alış verişleri derinleşirken ağzından bir "Oh..." döküldü Su'nun. Eş zamanlı olarak koku da silindi hafızasından. Sanki oh diyerek kokunun nefesinin rüzgarında uzaklaşmasına neden olmuştu. Gözlerini aralarken Emine'nin başını çekip kendisine bakmakta olduğunu gördü. Üzerine sinmiş huzurlu mahmurluk arasında odağını onun çatılmış kaşlarına dikti. Birden yaptığı densizliği, kontrolsüzlüğü, ahmaklığı kavradı. İlkin matematik hocasına yöneltti bakışlarını. Bir şey görmüş olup olmadığını tarttı fakat sınıfın ters köşesinde olan birkaç öğrencinin sorusuna dikkatini yöneltmiş olduğunu görerek rahatladı. Hemen sonrasında sınıftaki diğer öğrencilere de baktı. Hepsi kendi işiyle meşgul görünüyordu, öncesinde yaptığı aptallığa şahit olunduğu yönünde hiçbir işaret yoktu hareketlerinde. Emine'nin ciddiyetini hiç yitirmeyen gözlerine geldiğinde yutkunarak, ayıpına şahit olan tek kişiye karşın nasıl bir tavır takınacağını düşündü. Dudakları aralanırken Emine önünde duran kitabı Su'nun önüne doğru itti.

"Kitaba bakmak istiyorsan söylemen yeterli." dedi sınıftaki diğer kişilerin dikkatini dağıtmamak için usulca. Su ise ilkin onun dediklerini kavrayamadı. Dün geceki gibi "Neden bana bir şeyler dediğinde anlayamıyorum sözlerini?" diye düşünmeye başladı; sonradan dank eden "Buradan toparlarım yaptığımı" fikriyle heyecanla konuştu.

"Evet! Evet, göremediğim için o kadar dibine girmiştim." dedi.

"Buradan sonraki soruları sen çöz. Çözemezsen..." dedi Emine lafını yarım bırakıp. Su'nun çözemeyeceğine emindi. Hiçbir derse doğru dürüst katılmayan, ödevlerini zamanında yapmayan ve deneme sınavlarının matematik kısmında kendisinden oldukça aşağıda olduğunu gördüğü genç kıza karşın alaycı ve aşağılayıcıydı. Bu nedenle gözlerine sinen umursamazlığın gölgesi altında boynunu dinlendirmek için geriye yaslandı. Fakat çok geçmeden Su'nun da geriye yaslandığını hissetti. Yan bir şekilde ona bakarken bıkkınlıkla Su'nun çözemediğine emin olduğu diğer sorulara bakmak için doğruldu yerinden.

"Gerek yok. Çözdüm." dedi Su. Emine ise yanlış çözdüğünü düşünerek onu dinlemeden kontrol etmeye girişti. Her soruyu geçtiğinde şaşırıyor ve şaşkınlığı gitgide büyürken bunu ciddi yüz ifadesinde gizlemekte zorlanıyordu. Baktı olacağı yok, yönünü genç kıza dönüp ilk defa onu sahiden, bilmediği bir yanıyla görmenin verdiği anlaşılmaz kafa karışıklığıyla düzdü. Üzerine giydiği Micheal Jackson kıyafeti, sıkı sıkıya topuz yaptığı saçları, tüm yoğunluğuna rağmen parlayan beyaz cildi, bal rengine çalan gözleri ve kumral saçlarıyla hakikaten güzel bir kızdı. Üstelik, gözlerinde Emine'nin ilk defa dikkatini çeken bir zekanın ufak parlamaları mevcuttu.

"Fark ettim." dedi gözleri gitgide ışıldarken. Kalbinin sesini ağzının içinde duyarken bu farkındalıkla ürktü Emine. Evet, Su'yu bu sınıfa ilk girdiğinden beri gerek kıyafetiyle gerekse tavrıyla dikkate değer bulduğunu biliyordu fakat daha önce hiç bu denli görmemişti onu. Şaşarak tekrar önüne döndü. "Alt üstü matematik sorusunu çözebilen birisi. Sorular ne denli zor olursa olsun, sınava girecek olan pek çok kişinin hakim olacağı konular bunlar. Bu denli şaşmanın bir anlamı yok." dedi kendini teskin ederek. Fakat fark etmediği şey, kafa karışıklığının nedeninin, Su'nun matematik sorusunu çözmesi dolayısıyla oluştuğu değildi. İki gündür onunla karşılaşmalarının, kendisine olan özel tavırlarının ve bu denli dibinde oturup kulağına doğru nefesini üfleyerek "Oh..." demesinin büyüsünü ne denli reddetse de birden kalbine hücum etmesindendi. Onun kendisine karşı olan arkadaşlığını biliyor, fark ediyor fakat itiyordu. Şimdiyse bu itici güç ters dönmüş,  kendisini Su'ya karşı itiyordu. Ne denli kaçsa da, artık kaçmanın birebir kendisi olduğundan dolayı kuyruğunu, ilk başlangıç noktasını yakalamıştı. Gözleri, Su'yu ilk gördüğü andaki şaşkınlığın aynısı içindeyken dudakları bunu reddetmek için tamamen zıt şeyleri saçtı ortalığa:

"Dün banyo yapmadın mı?"

Birden yanındaki bedenin hızla duvar kenarına sindiğini hissetti. Aynı anda utançla yüzünün kızardığını ve gözlerinin dolduğunu da fark ederek suçladı kendini Emine. Parçalamıştı onu. Hem de binlerce parçaya.

"Kokuyor muyum?!" dedi Su daha fazla duvara sinemeyeceğini fark ederek. Elinden gelse duvarın ta kendisi olup zelzeleyle yıkılacaktı. Şimdiki halinden tek farkı, somut olarak Emine'nin onun parçalanışını görmesi olurdu. Oysa şimdi sadece içte paramparçaydı.

"Özür dilerim. Dün çok geç döndüm eve. Banyo yapacak vakit bulamamıştım." Diye devam etti titrek sesiyle. Teneffüs zili çaldığında ayaklanarak şapkasını aldı. Neredeyse dua ediyordu zilin koridorda bu denli yayılmasına. Emine, yaptığı ayıbın utancı içinde olduğu yerde kalırken Su, diğer derste de yanında oturup onu rahatsız etmemek için askılıktan ceketini alıp dershaneden çıktı.

İlk işi eve gidip banyo yapmak olacaktı.


KILIK DEĞİŞTİREN MELANKOLİK (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now