15: EZİLENLERİN AĞI

154 19 6
                                    

15: EZİLENLERİN AĞI

Duman, İstanbul
Can Bonomo, Kara

Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim.

Hayatımın değişebileceğine dair inancımdan sonra hayatımın hangi noktaya doğru değiştiğini bilmemenin verdiği korkuyla çarpıştığımda, elimde hayatı yaşamayı unutan bir kadın kalıyordu. Hayatımın hangi noktasından uzaklaştığımı bilmeme rağmen, hangi noktasına yaklaştığımı hiç bilmiyordum.

Karanlığın içindeydim, hissettiğim boşluk hissi hayatımın bir parçası gibiydi ve bu parça artık benim de benliğim olmuş gibi hissediyordum.

Sesler duyuyordum ama bu bulunduğum zamandan değil, çok uzak bir geçmişten gelen seslerin kalıntısı gibiydi.


Yıkılacak bir evin içinde son kozlarımızı oynuyorduk, evin içindeki herkesin ağrısı birbirine yaşattıklarından, birbirine söylediği sözler geleceğin korkusundandı.

Babam karşımda duruyordu, mor tişörtümün ucunu sıkı sıkı tutmuş saklandığım kapının arkasından beş yaşındaki çocukluğum ona bakıyordu.

''Yapma,'' dedi babam, anneme. ''Bana karşında düşmanın varmış gibi bakma.''

Hep babamın sertliğini, annemin uysallığını anımsamıştım yıllarca ama şimdi bir karanlığın içindeyken, zihnim bana babamı affetmemek için yıllardır anımsamak istemediklerimi de gösteriyordu.

Babam sanki dokunsam ulaşabileceğim kadar yakınımdaydı, annem onun karşısındaydı. İkisi de ayaktaydı ama aralarında, bir mesafenin keskin ayrılığı vardı.

Annem babama baktı, bakışlarında geçen ifadeyi çocukken o an ilk defa görmüştüm, çocukluğumdan sonra da bir daha annemi görememiştim. Ama şimdi, karşısında onu izleyen ben değil, onların arasında kalmış çocukluğumdu.

''Bana hatırlamak istemediklerimi hatırlatıyorsun,'' dedi annem, babamdan bir adım uzaklaşırken kollarını kendine sarmıştı.

''Ben sende ne zaman istemediğin bir şeyi hatırlatacak kadar kötü oldum?''

Babama baktım, o anneme duygularını gizlemeden bakıyordu. Gözlerindeki ifade, sesindeki acı sindiğim kapının arkasından çıkıp babamın yanına geçmemi sağladı. İçimdeki korku yerini anneme hissettiğim öfkeye bıraktı. Birden annemle babamın bakışları bana dönerken, ben kaşlarım çatık bir şekilde anneme baktım.

''Babamı neden üzüyorsun, anne?''

Beş yaşındaydım, anneme sorabileceğim tek soru buydu çünkü sadece yanında durduğum babamın üzüntüsünü görebiliyordum ve bunu görmek istemiyordum.

Annemin bakışları değişti, bana baktığında artık onun bakışlarında da acı gördüm.

''Hayır, kızım.'' dedi babam, annem cevap vermeden. Bakışları anneme çevrilirken, annemin gözlerindeki ifadeye değdikten sonra bana baktı. ''Annen beni üzmüyor.''

''O zaman neden uzak duruyor?'' diye sordum, aralarındaki mesafeye bakarken. Onlar aralarına hiçbir zaman bu kadar mesafe sokmazlardı.

''Çünkü,'' dedi annem bakışlarını bana çevirirken. ''Baban bir hastalığın pençesinde.''

''Babam ölecek mi?'' diye sordum korkuyla anneme bakarken. Babam ölmemeliydi, dev babam ölmezdi. Babamın yanındaki varlığını hissettim ama onun bakışları annemin üstünde asılı kalmıştı. Annemin bakışları sorumla babamda sabitlenirken, düz saçlarının arasında sanki ölümün kızıllığını görür gibi oldum.

SEFİR YAKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin