Bölüm 15

2.1K 210 95
                                    

Vegas'ta olan Vegas'ta kalmıyormuş. Cuma akşamı Ömer'in zavallı kalbimde kalıcı hasarlar bırakan hareketlerinin sonuçları pazartesi masama dizilmiş beni bekliyor. Cümlede mecazlar var sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Alp, Melek, Uğur, Ali ve Nehir; masamın yanında karşılıyorlar beni sabah. Nehir'in ben Ali ile gideceğim demesinden anlamalıydım bir dolaplar çevirdiklerini, ah ah. Bütün hafta sonu bezdirmemiş gibi bir de iş arkadaşım olarak işkence etme fırsatını kaçırmak istememiş, pis yamyam.

Ekipten gelen hiçbir aramayı açmamanın kalıcı bir çözüm olmadığını biliyorduk Hazal diyen iç sesim ile pes ediyorum. Aman, iyi of. Herkes haklı, bir ben haksızım zaten. "Günaydın." diyerek küçük bir giriş yapmak istiyorum ama herkes dişlerini çoktan bilemiş. Pasparlak, sipsivri, kana susamış.

"Oooo günaydın, yalnız olmayan kuş. Kumru mu desem artık sana acaba?" Alp'in bu hiç de komik olmayan sorusuna gülüyorlar önce. Hem de ne gülmek!

Sonra Melek'im isyan bayrağını kaldırıyor, "Aşk olsun yani Hazal!"

"Olan olmuş zaten, Melek'ciğim." Klişeler prensi Alp'e çantamla bir tane geçiriyorum dayanamayıp. Bir umut Nehir ve Ali'ye bakıyorum, ama hiç. Onlar kendi neşelerini kovalıyor, maşallah maşallah(!). İnşallah, ilk çocuğunuz dayıya çeker canımın içleri! Uğur tüm bu şamataya katılmıyor ama sessizliği diğerlerinin aşırı sesliliğinden daha çok rahatsız ediyor beni. Ondan tarafa da bakamıyorum. Son bir çare Ömer'in kapısına bakıyorum. Burada olması mı yoksa gelmemiş olması mı daha iyi henüz karar verememişken kapı açılıyor.

Yaaa... Yine çok yakışıklı. Maşallah!

"Vay anasını! Telepati yoluyla yardım çağrısı mı açtı o az önce? " Alp'in şaşkın bakışlarına Melek de eşlik ediyor. İki elini hayretle havaya kaldırıp kendine çekiyor, "Ve anında yanıt aldı. Endüstri 4.0 saygıyla eğiliyor şu an karşılarında." Nehir ve Ali de onlara gülerek katılıyor. Uğur ise ağzının içerisinde bir veda edip gidiyor yanımızdan.

"Günaydın." diyor önce herkese hafif bir baş selamı vererek sonra bakışları beni buluyor. "Hazal, işin yoksa odama gelebilir misin?"

"Şimdi mi? Şimdi tabi, yok, gelirim yani Ömer Bey." Herkes böyle içine içine gülmese ben de bu kadar saçmalamazdım ama. Ömer odasına geçince hırsla bizimkilere dönüyorum.

"Güleni yakarım!"

"Ateş olsan..." Brütüs ?!

"Ayıp." diyorum sadece teyzemin evladına.

"Hadi git bekletme adamı, özlemiş belli ki." Ex-gelin de güya bana iyilik yapıyor.

"Ne özleyecek ya, hafta sonu beraberlerdi zaten?"

"Oooo!"

"Nasıl, sende mi kaldı?" Melek'in sorusuyla çantamdan bilgisayarımı çıkaramadan donakalıyorum. Bunlar nereden çıkıyor ya?

"Ama Nehir ya! Sende saçmalama Melek gözünü seveyim, Resul'ü görmeye gittik hastaneye sadece." Gitmeden önce de bir kahvaltı yapmış olabiliriz belki. Bir de pazar günü beni aradı, hem de öylesine. Sadece nasılım diye sormak için ya, inanabiliyor musunuz? İnsan hayret ediyor.

Tam kapıya ulaşmışken Nehir bağırıyor arkamdan.

"Hazal!" Yine ne var? Nasıl bir sinirle dönüyorsam ben sormadan yanıtlıyor.

"Bilgisayarını unuttun." Sonrası facia, hepsinin kahkahaları arasından geçip bilgisayarımı alıyorum. Muhtemelen Ömer'in odasına da kıpkırmızı bir suratla giriyorum, can havliyle kendimi atıyorum da denebilir gerçi. Kapıyı bile çalmadığımı, kafasını çevirip bana bakınca fark ediyorum.

Kuzeninizi Evlendirme Sanatı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now