gönlümün nazlı meleği

En başından başla
                                    

Birden yüzü düştü, birleşmiş ellerimize baktı. Üzerimde dikleşti.
"Özür dilerim. Doğum gününü unutmamalıydım, kendimi çok kötü hissediyorum."

Kafamı yerden kaldırıp doğrulurken açtığı mesafeyi kapattım. Çenesinden tutup, bana bakmasını sağladım.

"Şhh, sorun değil. Kimsenin seni üzmesine izin verme, ben dahil."

Onu, yaptığı hiçbir şeye kırılamayacak kadar çok seviyordum.

Dudaklarını büzdü, kaşlarını çattı. Huysuzlanmıştı.
"Begüm bile hediye almış, ben alamadım."

Ciddi konuşacaktım, bu yüzden omuzlarından tuttum onu,
"Sen benim aldığım en güzel hediyesin Furkan. Başka hiçbir şeye ihtiyacım yok."

Gözlerinin dolmasını an be an izledim. Elini kalbime yaklaştırdı, ürkekçe oraya dokundu. Tam göğsümün altını kavradı. Kalbim avcunun altında çırpınıyordu.

Küçücük bedeni, narin elleriyle bende deprem etkisi yaratıyordu.

Elinin üzerine elimi koydum.

Odanın zemininde bitişik duran bedenlerimizi iyice yaklaştırdı, göğüslerimiz birbirine değene kadar durmadı.

Elaları önce dudaklarıma, sonra gözlerime çıktı. Verdiği mesaj belliydi, öpmemi istiyordu. Bunu yapamayacak kadar utandığını biliyordum.

Bu yüzden öncü davrandım. Dudaklarımızı birleştirdim, çok yumuşak davranıyordum.

Dudaklarını çekmeden, benimkilerin üzerinde konuştu.
"Sence... Sence bu aşk mı?"

Kafasının hala karışık olduğunu biliyordum. Zaten anormal olan hemen her şeyi kabullenmesi olurdu. Ben bile yıllarca inkar etmiştim, onu suçlayamazdım.

Hissettiklerinin sevginin hangi türü olduğunu bilmiyordu. Aşk mı, arkadaşlık mı?

"Eğer değilse, başka neye aşk denir bilmiyorum." diye cevapladım.

Birini sevmek, hatta sevmeyi bırakmak kolaydı. Yanlışını gördüğünüz, sizi kötü etkilediğini düşündüğünüz kişiden çabucak uzaklaşabilirdiniz.

İşte belirleyicilik buradaydı.
Ne yaparsa yapsın ondan kopamıyorsanız buna aşk deniyordu.

Furkan'ın adını andığım her sefer ağzıma vuran babama rağmen; barışmak istediğimi, onu çok özlediğimi söylediğimde beni sapkınlık ve tacizcilikle suçlamasına rağmen; sırf bir oğlan uğruna tüm ailemi tehlike altına atacak kadar düşüncesiz olduğum söylenmesine rağmen ondan kopamamıştım.

Hatırlıyordum da, annemin cenazesinde yanıma geldiğinde yıllar sonra ilk defa temas ettiğimiz o an nasıl da güç bulmuştum. Sarılmamıştı bile, babasının izin verdiği kadarıyla sadece omzuma dokunmakla yetinmişti.

Ama o tek bir dokunuş, tüm dünyanın sarılışına bedeldi.

Onunla hiçbir zaman bir şeyler yaşayacağımızı düşünmüyordum. Çoğu zaman yaptıklarına sinirleniyordum. İnsanların söylediği yalanlar, beni buna itmişti.

Onu tersliyordum, arkadaşlığımızın neden bittiğini her sorduğunda küfür ediyordum, çünkü bilerek yaptığını düşünüyordum. Babasına beni şikayet edenin kendisi olduğu halde bunu sormasını saçma buluyordum. Ona ne kadar ihtiyaç duyduğumu bilmiyordu.

Bir de şu fotoğraf olayı vardı...
Onu oyun icabı öptüğüm halde beni şikayet ederken, bir başka erkeğe çıplak fotoğraflarını göndermesine sinirlenmiştim.

Şimdi bakınca, bizim hiç suçumuz yoktu.

Başkalarının yaptıklarını ödemiştik, hem de en kötü şekilde, birbirimizden ayrı kalarak ödemiştik.

Başını çekti, omzuma yaslandı.
"Bir gün biter diye korkuyorum."

Çok masumdu, gözlerimi dolduracak kadar.

Hala kalbimde olan eline dokundum.
"Attığı sürece, senin için çarpacak."

Birden kafasını kaldırdı, gözleri yaşarmıştı.
"Öyle söyleme." Sesi ağlamaklıydı.

"Neyi?"

Kaşlarını çattı, bir şey söylemiş ve onu sinirlendirmiş olmalıydım. Göz yaşları gözünden düşerken tişörtümü avuçladı.
"Sakın bir daha öleceğini ima etme."

"Öyle bir şey demedim-"

Yaşlarının ardı arkası kesilmezken yüzüme yaklaştı, yüzümün her yerini ufak ufak öptü.
"Lütfen sana bir şey olmasın lütfen lütfen..."

Ondan akan damlalar benim yüzüme iniyordu, sanki ikimiz de ağlıyorduk.

Yavaşça kucağıma çektim onu, sakinleştirmeye çalıştım.
"Bebeğim, bana bir şey olmayacak. Nereden çıkardın bunu?"

Hıçkırıyordu, birden bire nasıl duygusallaşmıştı anlamamıştım.  Bu haline dayanamıyordum.

Bacaklarını iki yanımdan geçirdi, bir bebek gibi yapıştı vücuduma. Bir yandan tişörtümü avuçluyor, diğer yandan kolumu sıkıyordu.
"Söz ver."

Kafasını kaldırdı, kırmızı gözleriyle baktı.
"Lütfen söz ver Cihan lütfen."

Islanmış dudaklarından öptüm,
"Söz veriyorum. Bir daha hiçbir şeyin bizi ayırmasına izin vermeyeceğim."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Finale az kaldı, okumak istediğiniz bir sahne varsa yazabilirim.  ❤️

Bahsettikleri evlilik anısı gelecek bu arada, havada kaldı şimdilik.

Görmüyorsun Hiç | Gay [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin