🥊2

1.2K 90 20
                                    


"Jennie, yanlış anlama sesin o kadar yüksek geliyordu ki her şeyi duyduk. Sana soru sormadan hemen eve götüreceğim. Komşunun arabasını ödünç almaya gitmiştim haydi gelin." diyen Jin'e karşılık çantamı aldım ve Jisoo'yla birlikte evden omun peşinden çıktık...

•••

Arabaya bindiğimizde Jin çoktan oturmuş bizi bekliyordu. Hemen gaza bastı ve evime doğru sürmeye başladı.

Geldiğimizde neredeyse tüm mahalle kapının önündeydi. Arabadan inip teşekkür bile etmeden kalabalığın içine daldım ve evin kapısını çantamdaki anahtarla açtım. Bağırış sesi kapıyı açmamla kesilince etrafta çıt ses çıkmamıştı. Bir kaç saniyeliğine dünya durmuştu. Devam ederken ise hiçte sessiz değildi. Herkes aralarında fısıldaşırken bir şeyler olduğunu anlamıştım. İçeri girmemle olduğum yere çivilenmem bir olmuştu.

Annem boynu kesik bir halde yerde uzanıyordu..


~

Jisoo'dan

Bugün Jennie'nin annesinin ölümün üzerinden üç hafta geçmişti. Ama o iyi değildi. Hala nöbetler geçirip duruyordu. Onu nasıl durduracağımızı bilmiyorduk. O da bizimle çok uğramıştı ama Jennie gerçek anlamda beş hemşirenin bile durduramadığı kadar zordu.

Bugün taburcu olması gerekiyordu. Eğer hareketlerine devam ederse akıl sağlığı merkezine yatırılacaktı ve orada uzun bir süre tedavi görecekti. Belki bu onun için iyi olabilirdi ama hayır, bunu ona yapamazdık.

Elimdeki kahve bardaklarıyla merdivenleri çıkarken düşüncelere dalmıştım. Jin kolumu dürttü. "Bana aldın değil mi?" dedi sorarcasına. Ona aldığımı biliyordu, çünkü aslında Jungkook'un da burada olduğundan haberi yoktu.

Yavaşça başımı salladım ve bardağı ona uzattım. Jennie'nin yanına birlikle çıkmaya başladık.

Odaya vardığımızda elimi kapı kulpuna koydum. Aynı anda Jin'de koyunca afallamıştım. Elimi çekecekken onun kahvesine çarptım ve ne olduğunu anlayamadan bir anda Jin'in üzerine döküldü.

Yakarışı çığlığıma karışırken elim ayağıma girmişti. Ben ne yapmıştım?!
"Jin! İyi misin?.. Ah, benim sorduğumda soru mu? Nasıl iyi olsun, adamı yaktım ya!"

Kapının önünde olan olaydan dolayı hem odadaki amca hemde bir kaç hemşire yanımıza gelmişti. Gözlerimi kırpıştırarak az önce gördüğüm kişinin Jennie mi yoksa bir adam mı olduğunu hatırlamaya çalıştım.

Hayır. Jennie olamazdı. Çünkü sakalları vardı. Kapıdakine baktığımda bir adamla karşılaştım. Yanlış odaya mı gelmiştik?

Bunu düşünmeden Jin'in kolundan tuttum. "Sana müdehale etmeleri lazım. Şu hemşireye söyleyeyim de.." diyerek hemşire kıyafeti giyen bir kadını durdurdum. "Pardon ? Az önce arkadaşımın üzerine kahve döküldü de. Yardımcı olabilir misiniz acaba?"

Kadın bana baktı ve umursamazca konuştu. "Acilde çalışan bir hemşire gibi mi duruyorum. Git ve o bölüme götür arkadaşını!" Yanımızdan hızlıca uzaklaştı. Sinirden Jin'in kolunu sıktığımı farketmeyince bir inilti sesi geldi. "Hey! Beni yaktığın yetmiyormuş gibi bir de sıkma, acıyor." dedi.

"Ah! Kusura bakma, farketmedim. Kadına sinirlendim hem.. Acil bölümüne gitmemiz gerekiyormuş." dedim gözlerimi devirirken.

Jin'i yavaşça ilerleterek hemşire kadının dediği yere getirdim. Sıra alarak beklemeye başladık. Gerçekten çok yanmıştı. Göğsünde tek bir kuru yer yoktu. Sesini çıkarmıyordu ama can çekiştiği yüz ifadesinden belli oluyordu. Kendini sıkmaktan neredeyse moraracaktı.

Doktorun odasından birisi çıktı ve bizi çağırdı. Sıra bizde olmalıydı. İçeri girdiğimizde Jin hastaların oturduğu yere, ben ise doktorun karşısına oturdum.

"Sen şu yaşlı bir amcanın kapısının önünde sevgilisi tarafından yanan adamsın değil mi delikanlı?" dedi doktor Jin'e bakarak.

Başını salladı sessizce. Konuşmuyordu. Korkmaya başlamıştım. "O zaman bakalım durumun neymiş.." Yanına gitti ve onu omzundan iterek sedyeyle yatırdı. "Sende yanında olmak ister misin? Sevgilinin canı biraz acıyacak. Elini tutmanı isteyebilir."

Doktor cinsiyetlerimizi karıştırmış olmalıydı. Kız olan taraf bendim, ki; O benim sevgilim değildi. Belki isterdim.. Ama değildi işte.

Bir şey söylemeden yanlarına gittim. Doktor onun üstünü yavaşça kaldırırken Jin çenesini sıkmaktan titriyordu. Elini tutmaya yeltenecekken o benden önce davrandı ve elimi tutup sıkı sıkıya kavradı. Karnına baktığımda derisinin koyu pembe renkte olduğunu ve bazı yerlerin soyulduğunu gördüğümde acısı sanki bana geçmişti. Ne kadar acıdığını şimdi tam olarak anlamıştım.

Doktor iyice kaldırdığında Jin artık bağırıyordu. Canı zaten tatlıydı. Bağırmasına şaşırmamıştım.

Kıyafeti tamamen ayırdığında makasla ikiye ayırdı ve göğsünü açtı. Kolları da yandığı için onları da açıkta bıraktığında Jin'in sadece sırtı görünmüyordu. Belki şu an onu böyle görmem doğru değildi, ama umrumda da değildi. Yardımcı olmalıydım.

Doktor işini bitirdiğinde Jin'in doğrulamasına yardım ettim. "Geniş bir tişört bulsan iyi olacak. Böyle gezmesin.. Bir kaç krem ve ağrı kesici yazacağım, alırsınız. Geçmiş olsun gençler."  dedi doktor bilgisayara bakarak bir şey yazarken. Sonra yazıcıdan çıkan kağıdı bana uzattı ve teşekkür ederek odadan çıktık.

Alnımda biriken terleri elimin tersiyle sildim. Fazla adrenalin yaşamıştım ve bana fazla gelmişti. Ama hep birlikte atlatacaktık. "Jin ben bir yerlerden sana kıyafet bulayım.. Send-" Cümlemi tamamlayamadan telefonum çaldı. Elime aldığımda ekranda Jungkook yazdığını gördüm. Onun aradığını görmemeliydi. Ne tepki vereceğini bilemiyordum. O yüzden onu Jennie'nin olduğu kattaki sandalyelerden birine oturttum. İşaret parmağımı kaldırarak beklemesini söyledim ve onu yalnız bıraktım.

Umarım odanın yerini sorup, öğrenmezdi. Çünkü Jungkook onu görmeye gelmişti ve onu orada görmesi iyi olmayabilirdi. Aramayı cevaplandırdım ve telefonu kulağıma yasladım. "Efendim Jungkook?" dedim hızlıca.

"Bu hemşireler neyden bahsediyor Jisoo? Jennie'yi nasıl akıl hastanesine yatırabilirler?!"

༆Sρσɾτʂ Cσαςɧ| Tαεηηίε༆ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin