-7-

823 86 70
                                    

Banka işi yalan olmuş, geriye kalan vaktimi bir kahve içmek için ayırmıştım. Sınırlı bir vaktim vardı sonuçta.

"Suguru neden-"

"Hayır Mai, bugün bütün soruları ben soracağım, sen değil." Gülümseyerek kurduğu cümle olsa bile ciddiyeti her zamanki gibi, her zaman hatırladığım gibi.

Zamanında, hepimizin o güzel zamanlarında Gojo ve Geto çok yakınlardı, haliyle ben de onlarla yakındım. Bir derdim olduğunda direkt olarak Geto'ya koşardım çünkü Gojo'nun dalga geçme ihtimali beni her zaman ürkütürdü. Geto daha ciddi, daha temkinli yaklaşırdı her şeye karşı. Yüzünde eksik olmayan bir gülümseme vardı elbette ama bu durum onu ciddiyetsiz yapmazdı. Benim buradan gitmemle, onların okullarının bitmesiyle aralarında bir şey girmişti. Döndüğümde bunu öğrenmiştim ama detaylarını asla öğrenememiştim. Kento da Gojo'ya sormamam konusunda özellikle tembihlemişti beni.

Birisinden hoşlandığımda, beğendiğimde Geto bunu fark eder ve yardımcı olmaya çalışırdı. Gojo durumu fark ettiğinde elinden gelen her türlü pisliği yapar ve durumu genellikle batıran kişi olurdu.

Gizlice beğendiğimiz insanları gözetlemek isterdik Geto'yla. Gojo'da işin içine girince yaptığımız şey gizli kalmazdı. Ağaca çıksak ağaçtan düşerdik. Bir yerden gizlice bakıyorsak yakalanırdık.

Bunlara rağmen günün sonunda her zaman gülerdik, her zaman beraberdik.

"Unutma Geto! Biz en güçlüyüz!"

Bu cümle şimdi 'ben en güçlüyüm'e dönüşmüştü..?

"Hey... Anılara dalmak yasak şu andan itibaren."

Sesiyle sıyrıldım düşüncelerimden. Bu iki gündür oluyordu, iki gündür geçmişe gidiyor ve seslerle beraber sıyrılıyordum düşüncelerimden.

"Pekala, nasıl istersen." dedim gülümseyerek. Kahvesinden bir yudum aldı ve tekrardan bana döndü.

"Anlat bakalım... Nereleri gezdin? Duyduğum kadarıyla küçüklük hayalini gerçekleştirmişsin."

Küçükken... İşte yine anılarıma dalıyorum... Her neyse. 

Yemekhaneden çıkıp gizlice mutfağa girip tahta kaşıkları elime alıp, masaya çıkıp "Bir gün aşçı olacağım, şef olacağım!" diye bağırırdım. Sonrasında ne kadar azar yesem de, cezaya çarptırılsam da bulaşıkları yıkamak gibi bunları kariyer başlangıcı olarak düşünürdüm ve devam ederdim.

"Bir sürü ülke gezdim, önce Çin, Güney Kore, Kuzey Kore derken... Maldivlere de gittim, İtalya'ya da, Fransa'ya da. Amerika'yı da hakladım, İngiltere'yi de. Ama en çok... Fransa'yı sevdim."

"Kesin orada aşık olmuşsundur, ondan sevmişsindir."

Gülmeye başladım çünkü haklıydı.

"Aşıkların şehri diye boşuna demiyorlar Paris'e. Ve evet, Paris'te aşık oldum. Çok güzeldi."

"Şef miydi?" dediğinde hızlıca başımı aşağı yukarı salladım.

"Pasta ustasıydı. Her şey makaronlarını tatmamla başladı denebilir." dedim gülerek. O da gülümsedi.

"Peki sonra ne oldu..?"

"İkimizin de yoğun iş temposu ve bilirsin... Hayat farklılığı." dedim önümdeki fincanı tutarak.

"Mai neden jujutsu büyücüsü olmaya karar verdin?"

Neden mi..? 

"Sanırım aşçılığın yanı sıra sizinle aynı ortamda büyümem de bunu etkiledi, ya da insanlara yardım etme isteğim. Bilmiyorum. Kartlara olan ilgimin sıradan bir ilgi olmadığını fark ettiğimde belki de daha çok üzerine düştüm jujutsunun."

Wheel of Fortune (Gojo Satoru)Where stories live. Discover now