İşte, en güzeli de o zirve noktası olacaktı. Yakın davranışlarımı bundan sonra farklı herhangi farklı bir şeye yormaları çok zorlaşacaktı. Kendi niyetimin ne olduğuna dair algıyı yalnızca bu yönde öyle garantiye alacaktım ki gündelik hayatta onların yanlış anlamamaları (ya da doğruları anlamaları desek) için her attığım adımda bile dört yüz kere düşünen ben, sonunda bir nefes alacaktı. Şimdiye kadarki dikkatimin yüzde kırkına ihtiyacım kalmayacaktı! Huzur. Yorgunluğumun bir kısmı artık bedenime ve beynime veda eder diye umut ediyordum. Bana "canımdan çok sevdiğim evcil hayvanımı" buldukları için, kısaca faydaları dokunduğu için bu kadar diplerindeyim, mutluyum sanacakları. Bu yüzden onlarla bu kadar görüşmek ve vakit geçirdiğimi göreceklerdi, duyacaklardı, yaşayacaklardı.

İşte, tam da bu aralıkta, ben böyle gözükürken gerçek planları araya sokmak çok daha kolay olacaktı.

Dediğim gibi,

amaç; o

onlardan yardım istemekten ziyade, yardım sebebiyle oluşması beklenen yapay mahçubiyetimde gizlenecekti.

Sabahın dördü olduğuna o kadar emindim ki, okuduğu makale ve blog yazılarından sonra artık kedi kusmak üzere olan gözlerim masadaki telefona kaydı.

Dolunay: Yarın kötü şeyler olabilir.

Mesaj atan ismin uğrattığı şaşkınlıkla ekranın köşesine baktım. 04.12 yazıyordu. 

Ada: Sporcuların bu saatte uyuyor olması gerekmiyor mu?

Dolunay: Ya da antrenman yapmak için uyanması?

Cevap gecikmemişti.

Espriyi bir şekilde devam ettirip konuyu dağıtabilirdim ama bana böyle bir bombayı bırakmışken bunu yapamazdım.

İlk gönderdiği mesajı seçip quote yaptım:

Ada: Kötü şeyler derken?

Bu soruyu bekliyor olmalıydı. Tabii ki olmalıydı. Yazmaya başladı.

Dolunay: Aden'in şu saatten sonra çok vakit kaybeceğini sanmıyorum. Muhtemelen ufak bir gezimiz olacak.

Ada: Okul gezisi mi?

Dolunay: Komikmiş.

Ada: Komik değil, gerçek. Okulun yarısını oluşturuyorsunuz zaten.

Dolunay: Kedisinin ölmüş olabileceği birine göre fazla şakacısın.

O kadar haklıydı ki.

Bir şey yazmak istedim, başladım ama devamını getiremedim. Neden farazi "kedim" çalınmışken üzgün bir modda olmadığımı ona açıklayacak bahaneler yazmaya başladım ama hiçbirini beğenmeyip geri sildim. 

Öylece kaldım. Daha sonra kendime kızmaya başladım. Söylediğin yalanların arkasını getirmen gerekiyordu Ada, fakat sen hep falso veriyordun. Ki, karşımdaki kişi Dolunay'dı. Çocuk mesajdan bile anlıyordu bazı şeyleri. Dehşet insan okuyordu. En falso vermemen kişiye karşı hep savunmasız kalıyordun. İleride gerçekler açığa çıkarsa ya da Dolunay Rüzgar'la olan ilişkini çözerse tek sorumlusu sen olacaktın Ada!

Verilebilecek en hasarsız yanıtı bulmaya çalışırken harcadığım dakikalarda Dolunay tekrar yazdı:

Dolunay: Özür dilerim, öyle demek istememiştim.

Ne?

Özür mü diliyordu? Ama neden? Aaa, doğru, benim sürekli yazıp silmemi ve asla cevap gönderemeyişimi üzülmüş olabileceğimle bağdaştırmıştı! Doğru ya, benim de insani duygularım olduğunu sanıyorlardı. Ah, ne acıydı! 

Kahkaha atmaya başladım. Odamda, gecenin bir vakti istemsizce gülmeye başladım. Sahip olmadığım bir kedinin beni planlarımla ileriye taşıyacağı bir kenara, sahip olmadığım insanı duyguların beni insanlara karşı cevapsız kaldığımda koruyup paçayı yırtmamı sağlayacağını asla tahmin etmezdim! Bu inanılmazdı.

Bu ne yazabilirdim? Hmmm, biraz düşünelim...

Ada: Ne diyeceğimi bilmiyorum, gecem zaten zehir gibiydi, şimdi göğsüm sıkışıyor çok kötüyüm.

HAHAHAHAHAHHAHA!

Dolunay: Gerçekten üzgünüm, fazla ileri gittim. Sil o yazdığımı. Hatta ben siliyorum. 

Evet hobiydi zaten mesaj silmek. Yeni bir şey olmayacaktı onun için.

Hmm, peki konuşmanın bu kısmında ne yapılırdı? Gerçekten alınmış, kırılmış ve üzgün biri?

Ada: İyi geceler.

Dolunay: Ada, yapma. Lütfen. Abarttığımın farkındayım ama sen de biraz fazla takılmadın mı?

Çevrimdışı oldum. Yüzümde bir gülümsemeyle telefonu kenara bıraktım ve sıkıcı kedi araştırmalarıma geri döndüm.

Bazen, tüm zorluklara rağmen, hayat çok kolay bir yer oluyordu.

İnsanlar çok kolay oluyordu.

Ya da ben onları tanımaya başlamıştım.

Genetik anlamda onlardan biri olsam da genel geçerliğe olan aykırılığımı düşünmeden edemiyordum. Dezavantajlarını ömrüm boyunca yaşamıştım. Sıra, belki de ilk kez, avantajlarını yaşamaktaydı.

Şimdiyse aklım Dolunay'ın dediğine takılmıştı. Yarın kötü şeyler olabilir demişti ki, Güney Cephesi'yle girilecek bir kavga ne kadar kötü ve ciddi olabilirdi? Önümde kendi tüyünü kusmakta olan bir kedinin videosunu kenara alıp Google'a girdim: Güney Cephesi.

Gördüğüm fotoğraf ve isimler beni titretmeye yetmişti.

Fısıltıyla inledim:

"Siktir."

*

Merhaba! Dolap uygulamasında @alyaoztanyel diye aratıp profilime ulaşabilir, çok uygun fiyatlı satın alabileceğiniz şekilde okumadığım kitaplara ve giymediğim kıyafetlere göz atabilirsiniz. İmza günlerinde ve sahnede giydiğim bluzler de var. Bakalım hangileri tanıdık gelecek:)



Arkada KalanlarWhere stories live. Discover now