20

1.8K 224 213
                                    

Bölüm şarkısı:

alec benjamin - let me down slowly

*

Yavuz Miran hastaneye giriş yaptığında Rüzgar'ın durumu stabildi.

İyi olacağı doktorlar tarafından söylenmişti ama gerçekçilik payları yine de merak konusuydu. Hala uyuyordu. Serum veriliyordu. İçeri girmeye izin vermediler.

Babam gelince oğlunu farklı bir odaya aldırttı, üst kata. Yine içeri çok girmememiz söylendiği için dışarıda kaldık. Evrak ve ödeme işleriyle meşgul Yavuz, Hazal dışında hiçbirimizle konuşacak vakti henüz bulamamıştı. Hazal'la aralarındaki ilişkinin samimiyeti konusunda şüphelerim vardı. Hazal'ın yaşam tarzı konusunda asıl belli başlı tahminlerim vardı, hoş, bir de hikayeyi ondan dinlemek lazımdı.

Telefonuma mesaj geldi

Gökalp: Biz yazmasak arayıp soracağın yok. Nasılsın?

Gökalp haklıydı. Bu telaşenin içinde ona eskisi kadar vakit ayırmadığımın farkındaydım.

Ada: Hastanedeyiz. Rüzgar'ı hastaneye kaldırdık. 

Acıkmaya başladığımı hissediyordum.

Gökalp: Ne yaptın çocuğa?

Gözlerimi devirdim. Benden kaynaklı hastaneye kaldırılmış olabileceği ihtimaline olan inancını ileri sürmesi hoşuma gitmişti tabii. Yine de bu kadar basit düşünmeyeceğimi bilmesi gerekirdi.

Ada: Nothing yet.

Gökalp: Pekala bakalım, öyle olsun."

Çevrimdışı oldu. Ben de mesajları sildim.

Hazal yanımıza gelene kadar Dolunay, Serkan ve birkaç kişi daha bitlikte kantinde oturuyorduk. "Gece hastanede kalacakmış," dedi.

Dolunay "Yavuz Abi mi refakatçi?"

Hazal başını salladı. "Hepimize çok teşekkür ettiğini, eve gidebileceğimizi söyledi. Tüm gece uyuyacakmış zaten."

Yerimden fırladım. Sıkıntıdan patlamak üzereydim zaten. "Bir gelişme olursa haber verirsin o zaman?" Çantamı toparladım. Kaskımı aldım.

Herkes zengin kalkışımı fark etmeyecek kadar uyuşuktu. Hastanede beklenilen 2-3 saat bile insanların beynini eritmeye yetmişti. O an Dolunay'la göz göze geldim.

Hareketliliğimi yakalamıştı ama bana laf edemeyecek kadar mahçup konumdaydı. Rüzgar'ı ilk bulan da, motoruyla çarptığı çocuğu hastaneye yetiştiren de bendim. Edebileceği tek laf basit bir teşekkürdü. Başka hiçbir şey değil.

Hastaneden çıktım, eve gittim. Bir gün için bu kadar Rüzgar draması yeterli diye düşünüyordum. Gece yarısı hastaneye tekrar gidip tam olarak durumunun ne olduğunu kontrol edecektim. O zamana kadar dinlenmeyi hak etmiştim.

Normalde saatlerce dönüp duran ben, bu sefer yatağa kendimi attığım gibi uyuyakalmıştım. Akşam saat ona doğru uyandım. Hala aç hissediyordum. Hastaneden beri hiçbir şey yememiştim. Kalkıp mutfağa gittim. Buzdolabını açtığımda içinin kelime anlamıyla bomboş olduğunu gördüm. Serpil'i uyuduğu yerden uyandırıp "Verdiğim market alışverişi parasını bu sefer neye harcadın?" diye hesap sormak istiyordum ama yeterli enerjiye sahip değildim.

Üstüme beyaz, temiz bir tişört ve kot şort geçirip deri ceketimi giydim. Anahtar ve biraz nakit alıp evden çıktım. Haftada en az dört kere uğradığım, yan sokaktaki hamburgerciye gittim. Kapıyı açtığımda çıkan çan sesiyle sahibi beni karşıladı. "Hoşgeldin."

Arkada KalanlarWhere stories live. Discover now