15

2.3K 263 348
                                    

Bölüm şarkısı:

Three Days Grace - Riot

*

Dolunay'ın Ağzından

Depo'ya dönmek yalnızca bir zulüm olacaktı. Bana onu hatırlatan, gösteren her şeye kızgındım. Bir parçam eksik, boştaki kısmı yarı hayati emir ve görevlerle doldurmaya çalışıyordum. Böyle hissediyor olmama rağmen yine de oraya dönecek olmak verdiği sözü tutan adam prensibimi kırmamak adınaydı. Çekip gidesim vardı, çoğu zaman, kayıplara karışasım vardı. Kimseye ihtiyacım olmamıştı. Birileri hep etraftaydı ama hiç bana ulaşamadılar gibi hissediyordum. 

Olanlardan sonra bunu Aden denedi. En çok o denedi belki de. Rüzgar ve Hazal çoktan vazgeçmişlerdi. İşe yaramayacağını anlamışlardı tesellinin. Kimse tam olarak anlayamazdı neyi kaybettiğimi. İnsanlar "kayıp" kelimesine bile çok basit yaklaşıyorlardı. 

Yerine yenisini koyabileceğin hiçbir şeyi kaybetmiş sayılmazdın aslında. Ne için geç kaldıysan, işte o şey için en büyük geçmiş olsun sanaydı. Bu gerçekçi olmayan tokalaşmalar, sırta vurulan iki dostçul darbe, "Bu da geçer" kelimeleri ucuzdu. Hatta öyle ucuzdular ki beş parasız kalsam, açlıktan kemiklerim derimle iç içe geçse, ölümle burun buruna gelsem yine almazdım onları. Bu kadar ucuz mal insanı daha çok zehirlerdi. Bir gariplik vardı çünkü. Normal değildi. Hayattaki diğer her şey bu kadar pahalıyken en kıymetli olması gerekenler bu kadar kolay sunulamazdı sana. 

Bit yenikleri içinde kayboldum. Bir çıkış yolu, kaçış aradım kendime ama yoktu. Kafam allak bullak, önüme gelene tekme atasım geliyordu. Kendimi boş hissediyordum. Bir kenara atılmış, seçilmesi gereken yerde seçilmemiş gibi. Önemsizdim belki de. Kendimden çoğu zaman nefret ediyordum ama bu beni pişmanlık ve suçluluk hissinden koruyordu. O ikisini hissetmemek için elimden geleni yapardım. 

Kalan için mi daha zor giden için mi diye sorarlar bazı kitaplar. Şarkılarınsa her birinde başka bir cevap vardır. Bense ne kendi şarkımı yazabildim ne de bir sayfa hikaye. Bana biçilene saygım olmadı. Karakterleri sevmedim, mekanlar çöp geldi, renkler çok seyrekti. Ne diye güzelleştirmeye uğraşayım diye çok düşündüm; bu ümitsizliği, ön yargıyı kırdım da! Fakat sonrasında neye değdiğini tam olarak çözemediğim anda vazgeçtim devam etmekten.

Vazgeçmek nasıl bir şey, bilir miydi o ucuz kelimeler? Hani o az evvel bahsettiklerim.

Lügatlarındaki en kuvvetlisini göz ardı etmişlerdi belki de uzun süredir. Kendimden nefret ettikçe kaçabildiğim o duygulardan kaçmaktan yorulduğumu fark ettiğim anda buldum kendimi en yeni sıfatımla: Vazgeçmiş. Her şeyden. Herkesten. 

Aslında herkes kendinden her gün vazgeçiyor. O gün okula, işe gitmek için seçtiğin kıyafeti aynada baktığında tam olarak beğenmemiş olmasına rağmen evden çıkabiliyor. Kendi zevkinden, kendi kendisini beğenisinden vazgeçiyor insanoğlu. Daha uyandığı andan bunu yapan bir ırktan günün geri kalanında ne kadarlık bir performans bekleyebilirdik ki? Benim de çok düşündüğüm zamanlar oldu. Olumlu bir nokta aradım. Kendimde, insanlarda, sokaklarda, kavgalarda... Bulamadım. Yoktu çünkü. 

Kabuslarımdaki o duygulardan kaçmak için kendime karşı beslediğim öz nefretten yoruldum zamanla. Diğerlerinde olumlu nokta bulamadığım gibi kendimde de bulamayacağımı biliyordum. Durdum. Durdum sadece. Koşmayı bıraktım. Bıraktım, kabuslarım beni ele geçirsinler diye. Belki onlara istediklerini verirsem beni rahat bırakırlar sandım. Daha kötüsü oldu. Beni değiştirdiler. İntihar etmeyi düşündüm. Kendime yakıştırmadım. Herkes her gün bir şeylerini kaybediyordu, ben ilk yenilgide pes mi edecektim? Hayır, hayatımda hiç o kadar kötü bir oyuncu olmamıştım. Topun ağırlığını bile tanırdım, hangi mesafeden potaya attığında ne olacağını... Gözüm kapalı sayardım adımlarını bir düzenbazın. Ben de ta kendisiydim çünkü. 

Arkada KalanlarWhere stories live. Discover now