aşkın kanunu yok ama cezası ağırdır

Start from the beginning
                                    

Beni tek hamlesiyle göğsüne yapıştırıp kollarını sırtıma doladı.
"Hepsi geçti, söz veriyorum."

O durdurmaya çalışıyordu ama hiç de başarılı olamamıştı, öyle sarsılıyordum ki Cihan bile benimle birlikte titremeye başladı.

"İlacın... İlacın falan yok mu?"
Sorusuna kafamı iki yana sallayarak cevap verdim.

"Tamam... tamam korkma, her şey iyi olacak." Dedi yatıştırıcı sesi. Elleri saçlarıma çıkarken göz yaşlarım beyaz gömleğini talan ediyordu.

Kafamın içindeki cızırtı haricinde her şeyi suyun altındaymış gibi duyuyordum. Bu yüzden ne dediğini anlayamadım. Ancak diğer elindeki telefonla konuşurken ambulansı aradığını anlayabilmiştim.

Ellerini sırtımdan çekti, iki eliyle yüzümü kavradı.
"Nefes al."

Dediğini yaptım.
Gözlerim yaşardığı için onu göremiyordum ki baş parmaklarıyla yaşları silip görüşümü netleştirdi.

"Şimdi ver." Benimle birlikte kendisi de yapıyordu.

Bir süre sadece nefes aldık. Hiçbir şeyin geçtiği yoktu ancak en azından ölecek gibi hissetmiyordum artık.

Sakinleştiğimi görünce gülümsedi yavaşça.

"Çocukken hep böyle sakinleştirirdim seni, hatırladın mı?" Bilerek eskiden bahsedip dikkatimi dağıtmaya çalıştığını anladım.

"Daha yeni tanıştığımız zamanlardı, seni ilk kez ağlarken görmüştüm. Evden kaçmıştın, baban çok vurmuştu sana. Seni öyle görünce ne yapsam bilemedim. Bana güvenmiyordun, hiç konuşmazdın, sadece bakardın. Ama o gün bana kızacağını bilsem de sarıldım sana. Ne yapacağını bilememiştin, o kadar şaşırmıştın ki ağlaman bile durmuştu. Sonra 'ilk defa başka biri sarılıyor bana' dedin. Annen ve baban hiç sarılmazmış, erkeğin erkeğe sarılması da yakışık kaçmazmış, öyle demiştin. Hiç unutmuyorum ellerini boynuma koyarkenki tedirginliğini..." Kafamdaki sesi yavaş yavaş geri plana atarken onun söylediklerine odaklanmaya çalıştım. "Sonra annen koşarak yanımıza geldi, nefes vermek için gelmiş sana, çok ağladığın zaman sakinleşemiyor ve düşüp bayılıyormuşsun, öyle demişti. Seni susmuş bir halde görünce çok şaşırmıştı. Bunu nasıl yaptığımı sormuştu."

Doğruydu anlattıkları, zavallı bir çocukluk geçirmiştim. Çok yalnızdım, çok dışlanmıştım. O benim sarıldığım birkaç insandan biriydi.

Parmaklarını saçımdan geçirmeye başladığında, eskisi kadar kötü olmadığımı anladım. Göz yaşlarım durmuştu fakat hala omzuna dayalıydım. Masal anlatıyormuşçasına dinledim onu.

"Bir gün annen parkta yanıma getirdi seni, yine çok ağlıyordun. Seni susturmamı istemişti, geçen sefer ne yaptıysam aynısını yapmamı söyledi. Çok şaşırmıştım, sarıldım sana. Sustun, kollarımdan ayrılıp gözlerime baktın ama hiç konuşmadın. Ben seninle arkadaş olmak istiyordum. Tolga'dan bu zamana kadar iki kere yardım istedim: Biri seni benimle arkadaş olmaya ikna etmesi için, diğeri de... Onu boşver."

Öyle böyle ikna oldun, yani en azından sana soru sorduğumda cevap vermeye başladın. Adını hiç söylememiştin, bir şartla söyleyeceğim demiştin. Gözlerim hangi renkmiş... Aslında en çok rastlanan renk, yani kahverengiydi ama sen inanmadın. Daha farklı bakıyorlarmış." Cihan'ın güldüğünü duydum.

Bunların hiçbirini hatırlamıyordum.

"Hatırlıyorum, o gün oturup dakikalarca gözlerime bakmıştın. Oysa seninkiler daha güzeldi. Sana bunu söylediğimde şaşırdın, daha önce kimse gözlerini övmemiş. Kıvırcık saçlarını da hiç sevmezlermiş, ben onları sevince geri çekildin. Sanki yeni doğmuş gibiydin, yaptığım her hareket çok yabancıydı sana. Gözlerin hep kocaman kocaman bakar, sarıldığımda asla karşılık vermezdin." Kollarını ayırdı ve tam yüzümün önünde durdu. "Sonra alıştın. Artık ne ben sensiz, ne sen bensiz durabiliyordun. Tüm gün beraberdik. Geceleri de bir farkı yoktu, yine rüyalarımı süslüyordun. Geleceğimizi hep beraber planlardık; aynı eve çıkacaktık, böylece geceleri bile ayrılmayacaktık artık. Aynı okula gidecektik..."

Görmüyorsun Hiç | Gay [Tamamlandı]Where stories live. Discover now