''Ben de.''

Arkamdan gelen kadifemsi ses karşısında kendimi, havuzun içine girmekten beter bir halde hissediyordum. Hep olmadık zamanlarda karşıma çıkan bu adam, arkamda bir hayalet gibiydi. Sanki sürekli beni takip ediyordu ve olmadık zamanlarda karşıma çıkıyordu.

Beni en savunmasız ve rezil anımda yakalamıştı. Kendimi zorlayarak gözlerimi açtım. Ama arkama dönmeye cesaret edemiyordum. İkimizden de hiç ses çıkmıyordu. Sadece havuzun sesi duyuluyordu. Mideme giren kramp karşısında ağzımdan ufak bir inilti çıktı ve sessizliğe ilk ihanet eden ben oldum.

Arkamdan ayak sesleri geldi, geldi ve soğuk parmaklar omuzuma dokundu. Teni, ilk kez tenime değiyordu. Dokunduğu yerlerin alev aldığını hissettim.

Başta tek eli ile dokunuyordu fakat sonra diğer eli de ona katıldı. Artık iki eli de tenime değiyordu. Omuzlarımda duran eller, varlığını hissettirerek belime doğu kaydı. Sonra göbeğime doğru kaydı ve kollarını belime doladı. Göğüs kaslarını sırtımda hissediyordum. Tek kelime etmiyordu. Sadece dokunuşları konuşuyordu. Ne olduğunu anlamadan kendimi havada daha sonra şok havuzunun içinde büzülmüş bir şekilde buldum. Çığlık çığlığaydım. Buğra benimle beraber havuza atlamıştı. Soğuk su göğsümün üstüne çıkıp boğazıma yaklaştığı anlarda nefes alış verişim hızlanıyordu. Buğra'dan ses çıkmıyordu. Sanki içinde bulunduğumuz su, buz gibi değildi. Zorlanarak yüzümü Buğra'ya doğru döndüm ve ısınmak amacıyla kollarımı beline doladım. Histerik bir şekilde kafamı göğsüne yasladım. Bu bir şekilde huzurlu hissettiriyordu. Bir o kadar da yanlış. Şeytana sarılmak gibiydi aslında. Muziplikleri seni etkiliyordu ama yanlış olduğunu biliyordun.

Bu adam şeytandan güzel ve daha sinsiydi.

''Normalde bana diklenecek bir karaktere sahipsin ama şuan o kadar savunmasız görünüyorsun ki.''

Söyledikleri karşısında kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Saçları ıslanıp etrafa bağımsız bir şekilde dağılmıştı. Uzun, kıvrık kirpikleri ıslanınca daha fazla belirginleşmişti. Ve şeytana diz çöktürecek o siyah gözler şuan daha da kararmıştı. Saçlarından bir damla su yüzüne doğru düştü. İşaret parmağımla, çenesine doğru yol alan su damlasına dokundum. Parmağım değdiği anda su damlası dağılmış, kaybolmuştu. Parmağımı daha sonra yeni çıkmaya başlayan sakallarında gezdirmeye başladım.

Yüzüne, dünyada eşi benzeri olmayan sanat eserine dokunuyormuş gibi dokunuyordum. Sakallarının sertliğini parmak ucumda hissederek, çevresinde daireler çizmeye başladım. Kafamı sakallarından kaldırıp gözlerine diktiğimde, her zaman dikkatle bakan bakışlar, yumuşamıştı.

''Yüzün çok güzel, sakalların bile güzel,'' diye itiraf ettim, ani gelen cesaretimle.

Burun kıvırdı. ''Genelde öyle söylerler.''

Dudaklarımı büzdüm. ''Ama tavırların için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.''

''Tavırlarım?'' diye sordu.

Ruhsuz bir şekilde dudaklarım kıvrıldı.

''Karşımda her zaman aynı kişi olduğunu hissetmiyorum.'' Kaşlarımı çattım.

''Bazen farklısın, bazen farklı. Çok kısa bir süredir seni tanıyorum ama anladım.''

''Sen fazla üşüdün sanırım,'' diye mırıldandı.

Konuyu değiştirmeye mi çalışıyordu?

''Babam annemi aldatıyordu,'' diye bir itirafta daha bulundum. Çenemi tutabilecek miydim? Ona bu kadar yakın olmak beni sarhoş etmişti. Çenem açılmıştı. ''Ailem hiç iyi değildi, bu yüzden buradayım. Onların suçu.''

YOSMAWhere stories live. Discover now