20🌿

253 62 11
                                    

Tüm hislerim yeniden bende vücut bulup, gözlerimi açtığımda kendi yatağımda yatıyordum. Rüya olduğunu hissetmek istemiştim. Lakin uyanıkken de solumda hissettiğim acı bunun önüne geçince rüya olmadığını anlamakta pek zor değildi.

Ya da bunların hepsini bir kenara bırakıp yanımda uzanan ve yanağımdaki damlaları tek tek silen, artık gözleriminde bakmaya doyamayacağı kişiye mi odaklanmalıyım?

Elbette ona odaklanacağım. Elbette gözlerindeki ışığa hergün son kezmiş gibi bakacağım. Elbette ellerini kalbimle kuşatacağım. Yaşlarımı silen parmaklarını teker teker öpeceğim elbette.

Ona tarafa döndüğümde pencereden yine batmakta olan güneşin ışıkları vuruyordu üzerimize. Gözleri yine parıl parıldı. Hiçbir şey olmamış gibi davranacağını söylemesi kafamda yankılanırken elini yüzümden çekmiştim.

'Sahi bunu benimle paylaşamayacak kadar değersiz miyim yani.'

"Jimin"

"Efendim Jungkook."

"Neden burdayız? Biz kahvaltıdaydık."

"Sen bayılmıştın. Bizde seni eve getirdik."

Şu güzel manzarayı bozmayı hiç istememiştim. Gün batımında daha kaç kez bu şekilde olurduk, burada uzanırdık, daha kaç kez?

Bende bozmadım. Bilmemiş gibi yaptım, belli etmedim içimdeki sızıyı. Ona bağlılığımıda... Bilmemi istemiyor muydu? O zaman öyle olsun, bilmeyeyim ben.

Elini tekrar yüzüme çıkardım. Belinden tutup kendime iyice çektim onu.

Tanrım... Bizim ki ilk görüşte aşk bile değildi ki birazcık daha zamanımız olsun. Onu ilk gördüğüm yerde sevmeyi isterdim. Kısıtlı olan zamanımızdan da gitmişti biz fark etmeden.

Şuan muhtemelen düşünmekte vakit kaybıydı. Ona odaklanmalıydım. Onu mutlu etmeliydim. Ona güneşin doğuşunu ve batışını, ayı ve yıldızları izletmeliydim. Bulutları şekilden şekle sokmalıydık beraber. Gitmeden...

Ortalık yavaştan yerini karanlığa çaldığında yataktan kalktım ve mutfağa gittim. Yemek hazırlamalıydım.

"Jungkook"

Arkamdaki  masadan bana seslenmesi tuhaf gelmişti. Çünkü uyuduğunu düşündürmüştü.

"Bir sorun mu var?"

"Hayır sorun yok. Sadece yemek hazırlıyorsan eğer bana hazırlama diyecektim."

"Aç değil misin? Kahvaltıdan geleli saatler geçti."

"Sen uyurken ben öğlende yedim merak etme."

Jimin az  bile yese, yer yemez ağzına gelen miğdesinden Jungkook'a bahsetmemişti.

"Peki o zaman tatlı türü bir şeyler yeriz."

"Cidden hiç gerek yok. Oturalım."

Jungkook tezgahtan ayrılıp Jimin'in elini tuttu ve onu oturma odasına sürükledi. Kanepenin birine uzanmasını rica etti. Üzerine battaniye getirip kendisini beklemesini isteyince koşarak mutfağa gitti tekrar.

Jungkook Jimin'in tok olma yalanına inanmıştı ama yinede atıştırmak için bir şeyler hazırlayacaktı.

Dolaptaki çilek ve ahududuları yıkayarak iki farklı kaseye boşalttı. Yanlarına da vanilyalı doldurma koydu fazlasıyla. Jungkook için iyi bir atıştırmalık gibi gözüküyordu, Jimin'in de beğenmesini umdu.

Tatlı kaşıklarınıda yerleştirdikten sonra oturma odasına gitti elindeki kaselerle.
Jimin oturur pozisyona geldi ve eliyle yanını pat patladı.

Jungkook rahatsız olursa diye oturmakta tereddüt etti ama en sonunda elindeki kaselerle yavaşça kenarına oturdu.

Jimin çok yavaşça yemeye başladı. Hoşuna gitmiş gibi bir yüz ifadesi vardı  Jungkook'un yandan attığı bakışlardan anladığına göre.

Ki yarısına gelemeden bıraktı kaseyi elinden. Karnının ağrıdığını ve daha fazla yiyemeyeceğini dile getirdi.

Jungkook anlamıştı artık yavaştan hastalığın etkilerinde olduğunu.

Jungkook'unda iştahı kaçmıştı. Kaseleri alıp mutfağa götürdü.

"Şimdi ne yapmak istersin?"

"Sadece otursakta olur. Bir şey yapmaya gerek yok."

Jungkook gözlerinde gördüğü ve asla sönmeyen umut ışıklarına teşekkür için yıldız ışığını vermek istedi o an. Gözlerindeki ışıklara yıldızlar eklemek...

.............

"Burası çok fazla güzel."

"Beğenmene o kadar sevindim ki, gözlerine eşlik etmek onlarıda mutlu etmiş olmalı."

Jungkook Jimin'i binanın teras kısmına çıkarmıştı. Öylece binalara baktıktan sonra yere uzanmış ve asıl manzarayı tatmışlardı.

Rüzgar pek esmiyordu, etraf durgundu şehrin sesleri dışında.

Jungkook her yıldızı tek tek izleyince ansızın yan tarafına döndü yavaşça. Sonra da gördü ki sahiden yıldızlar gözlerine çok yakışmıştı. Fazlaca olan güzelliğine yenisi eklenmiş, dudakları kıvrılıyordu gülümsemekten.

Jungkook orada ilk kez ağlama isteğini bastıramamış yanında ona bakarak sessizce ağlamaya başlamıştı. Anın mahvolmasını kesinlikle istemiyordu. Ama yaşları sessizce sildikçe daha da fazlalaşıyorlardı.

Elini tutup kendi kalbinin üzerine koydu cesurca.

O hastaysa eğer Jungkook'un da kalbi hastaydı şimdi. Acı veriyordu tüm vücuduna, bildikleri.

Jimin, eli Jungkook'un avucunun içinde olsada, kalbinin üzerinde olsada hatta fark etsede ağladığını gözlerini yıldızlardan çekmedi bir saniye bile.

Baksaydı ona eğer korkuyordu o an ölmekten.

'Elleri kalbime çok yakışırdı, yıldızlarsa onun gözlerine...'

Lavinia [JİKOOK]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin