17🌿

249 74 39
                                    

Sonraki gün onu bir deniz kenarına götürdüm. Beğenmiş gibiydi. Öyleki gülümsemesi yine dudaklarından okunuyordu. Zar zor getirdim buraya gerçi. İyi hissetmediğimi düşünüp evde kalmamı istiyordu.

Dünde bana gülümsemesiyle güzelce baktı. Artık kötü hissetmeyeceğimden emin olana kadar baktı hemde.

Şimdi yan yana hiçbir temas olmadan yürüyoruz denizin kıyısında. Gelip giden dalgaların sesi yanımdaki onun görüntüsüyle birleşiyordu ve kalbim olduğundan çok yavaş atıyordu.

"Buraya daha önce geldin mi Jimin?"

Gözlerim ondaydı, onunkilerde denizde.

"Gelmedim ve pişmanım gelmediğim için. Çok güzel bir yer."

"Pişmanlık duymana gerek yok beraber bir daha geliriz."

"Ne zaman peki?"

Bıkkınlıkla gözlerini benimle buluşturdu ve sıkıntılı bir iç çekti.

"Ne zaman müsait olursan, istersen döndükten sonra, istersen bende kalacağın günler boyunca. Ne zaman istersen."

"Söylediğin kadar geniş bir zamanım yok benim... Öyleki bir daha da dönemem. Bir kaç gün sonra yine gelelim ve sonra tekrar. Günlerim dolmadan seninle çokça burda yürümeyi istiyorum."

Söylediği şeyler ağır bir hakaret yemişim gibi hissettirdi. Boğazımda düğümlendi her kelime ve ben gözlerim kararmasın diye dua ettim.

Fazla düşünemedim. Hiç halimde yoktu. Bir şeyleri kaybedecektim ve belkide bu anımızda silinecekti aklımdan.

Elinden tutup denize doğru sürükledim. Sanki deniz kaybolacakmış gibi hızlıca ilerdim. Bana dediklerini duyamıyordum ve yine biliyorum ki ne yaptığımı zerre kadar bilmiyordum. Gittikçe belimize gelen su yetmemiş gibi biraz daha ilerledim. Oda engellemiyor sessizce koluma sarılıp ilerliyordu.

"Burası yeterli!" dedi endişeyle. Sesindeki korkuydu beni kendime getiren. Ona döndüm yüzümü. Tir tir titriyordu. Gözleri kızarıktı. Sanki sessizce ağlamış gibi.

Denizin ortasında onunla olduğumu yeni idrak ediyor gibi bakıyordum ona.

"Jungkook..."

Ellerimi beline kenetledim ve kafamı göğsüne yasladım. Gözlerimden yaşlar dökülüyordu ya unutursam diye.

Omuzlarımızın biraz altına gelen sudan anlayamıyordu ağladığımı. O kadar sıkıyordum ki kendimi ses çıkarmamak için, bana sarılıp onunda burnunu çektiğini sonra fark ettim.

Sonra da lanetler okudum kendime onuda ağlattığım için.

Ellerimi belinden çekip yanaklarına çıkardım. Titrekçe nefes alıyorduk ikimizde ve ben nefesini hissediyordum kendi yüzümde.

"Doktor... Beni ağlatman değil mutlu etmen gerekiyor."

Zar zor konuşuyordu ve ısınacakmış gibi bana doğru yaklaşıyordu.

"Birgün, sen gittikten sonra... Bunları, bu anıyı unutmamak için yapıyorum Jimin."

Sonra o sarıldı belimden ve başını omuzlarıma verdi.

"Sen unutsan, bu çıldıran kalbin unutamaz.."

Elinin tekini sol göğsüme bastırdı.

'Yeniden...'

"Benden sonraki her gelmende hatırla beni, canlandır şu halimizi gözlerinde. Şuanki gibi hatırlayınca yine doldur gözlerini, tam buraya kadar yüz tek başına ve bak etrafına. Gökyüzünü bak, seslice bağır burdayım diye. Duyarım ben seni."

Gözlerim kapalı hissettim her temasını her sözünü. Aklıma kazadım her şeyi. Kokusunu ve ıslak saçlarını, kızarık gözlerini ve titrek sıcak nefesini.

Gözlerinde daha güçlü parlayan yıldızlar vardı şimdi. Benim tarafımdan hatırlanacak olması onu her şeye umutlandırıyordu.

'Tanrı ikimiz için bir umudu çok görmüştü.'

"Hadi gidelim artık."

"Tamam." dedi elimin tekini tutup.

Yavaş adımlarla geri dönüyorduk. Hızlı gitmek can yakıyor gibi. Bir anıdan gidiyorduk çünkü. Bugünün aynısı olmayacaktı bir daha.

Tamamen çıktıktan sonra yine koluma sarıldı. Yavaş yavaş yürürken boştaki elini kendi soğuk elimle ısıtmaya çalıştım güya. Gereksiz bir çabaydı.

'Gitmemesi için elimden gelen her şeyi yapacak olmam gibi.'

Sonunda evdeyken büyük bir pişmanlığım daha oldu. Yaşadıklarımı tekrar tekrar düşündükçe kalbime giren sancılar onu orada ürkekçe öpmediğim için beni rahatsız etmeye başladı.

'Bir anıda eksik kocaman bir yer unutmuştum onun güzelliği yüzünden, bana kurduğu umutlar yüzünden.'

Lavinia [JİKOOK]Where stories live. Discover now