7 || moonlight

563 45 1
                                    

selam vermeye geldim. iyi okumalar <3
~

Sınavlarımızın sonuçları açıklanmıştı ve aldığım notlar tam anlamıyla rezaletti. Tamam, hepsi rezalet değildi. Bazı derslerde iyi iş çıkarmıştım fakat birkaç tanesi korkunçtu. Anne ve babam öğrendiğinde kopacak kıyametin gelişini şimdiden görebiliyordum.

Notları kötü olan bir öğrenci değildim, derslerime çalışır ve elimden geleni yapardım. Fakat bu sefer olmamıştı işte. Bir nedeni yoktu, sadece yapamamıştım. Bir sonrakine düzelteceğime inansam da ailem bunu gram önemsemeyecekti, bunun farkındaydım.

Akşam eve vardığımda geleceğini öngördüğüm arama beni çok bekletmemişti.

"Alo." demiştim telefonun ucundaki anneme.

"Nasılsın?"

"İyiyim, siz ne yapıyorsunuz?" Konuşurken bir yandan önümdeki peçeteyi parçalıyordum. Oldukça gergindim.

"Biz de iyiyiz. Baban birazdan işten gelecek."

"Hmm. Öyle demek."

"Notlarını gördüm. Bizi hayal kırıklığına uğrattın Hana."

Dudağımı kemirmeye başlamıştım. "Aslında çalışmıştım. Ama bu sefer olmadı."

"Sana daha çok çalışmanı söylemiştim. Yanımıza gelmeni söylediğimde gelip burada çalışmalıydın. O zaman seni kontrol edebilirdim. Hana cidden! Ciddiye almıyorsun."

"Ciddiye alıyorum. Çalıştım diyorum! Sadece birkaç derste zor durumdayım ama toparlayabilirim."

"Sen Seul'de kalırken kardeşin neden burada kalmak zorunda? Sana gösterdiğimiz iyiliğin karşılığını bize ödemek zorundasın Hana."

"O daha lisede." demiştim sesimin tonunu korumaya çalışarak. "Ben ise üniversitedeyim anne. Seul'de çok iyi bir üniversite kazandım. Sınava hazırlanırken beni dershaneye yazdırmanızı bile istemedim. Her şeyi kendim halletmeye çalıştım. O kız ise size yardımcı olmayı bırak kendi işlerini bile halletmiyor! Beni bir daha onunla kıyaslama anne. Sakın."

Başlattığımız kavga eğer arkadan babamın sesini duymasaydım devam edecekti. Onun sesini duyduğum anda hissettiğim vicdan azabı beni paramparça etmişti.

"Telefondaki Hana mı? Bizi niye hiç aramıyormuş sor bakayım."

Babamın söylediklerini duyar duymaz telefonu kapatmıştım. Isırdığım dudağın acımaya başladığını hissettiğimde akmaya yer arayan göz yaşlarım yanaklarımdan akmaya başlamamıştı. Ardından ise kontrol edemediğim hıçkırıklarım gelmişti.

Onlara hiçbir zaman zorluk çıkarmamaya çalışırken benden her zaman daha fazlasını istemişlerdi. Ne istedilerse yapmış ve ne istedilerse olmuştum. Kardeşim ise öyle değildi. Şımarıktı, anne ve babamı parmağında oynatıyordu. Onların bundan şikayetçi olduğunu söyleyemeyeceğim.

Bu durumu izlemek beni ölesiye sinirlendiriyor fakat hiçbir şey yapamıyordum. Saate baktığımda neredeyse gece yarısına geldiğini görmüştüm. Evde durmak istemiyordum ve kendimi bir hışımla dışarı atmıştım.

Soğuk havanın göz yaşlarımı kurutacağını düşünmüş olsam da sürekli tazesi akıyordu.

Sokağın karşısındaki yüksek taşa oturup bağdaş kurmuştum, dirseklerimi ise bacaklarıma yaslayıp ellerimle yüzümü kapatmıştım. Hüngür hüngür ağlıyordum. Uzun zamandır ağlamadığımı fark etmiştim.

"Hana!" Bana seslenildiğini duysam da kafamı kaldırıp bakmak istememiştim.

"Hana! Neyin var?" demişti yakından gelen ses. Cevap vermemiştim.

Bunun üzerine iki omzumdan tutup yüzüme bakmıştı.

"Sorun ne?"

"Burada ne işin var Jungkook? Evimde kamera mı var?" demiştim gözlerimi silerek.

"Sınav notlarının bugün açıklanacağını söylemiştin. Seni aradım ama meşgul diyordu, ben de yakın olduğu için gelmeye karar verdim. Şimdi sen söyle. Neden bu haldesin?"

Oturduğum yüksek kayadan inmiştim. Ve omzumu silkmiştim. "Annemle tartıştık."

"Neden kendini sokağa attın peki?"

"Evde olmaya dayanamıyorum." Dirseğimi yüzüme kapatmıştım çünkü yaşlar yeniden boşalmaya başlamıştı. Kontrol edemiyordum, Jungkook'un karşısında daha da zorlaşıyordu.

Yüzümü gizlediğim dirseğimi tutup indirmişti. Ve ellerini elime indirip sıkıca kavramıştı.

"Sorun yok Hana. Eve hemen gitmek zorunda değiliz. Biraz dışarıda takılıp döneriz."dediğinde gözlerine bakmıştım. Yine gökyüzündeki yıldızlar gibi parlıyordu.

Tuttuğu elimi çekiştirerek sokağın aşağısına doğru adımlamıştı. Beni peşinden sürüklüyordu ve ben nereye gittiğimizi bilmeden onu öylece takip ediyordum.

Bir süre öylece dolaştıktan sonra başını bana doğru çevirmişti. "Daha iyi misin?"

Başımı aşağı yukarı sallamıştım.

"Üzgünüm Hana, teselli etmeyi pek bilmiyorum. Dolaşmanın kafanı dağıtmana yardımcı olacağını düşündüm."

"Çok iyi oldu Jungkook. Şu an ağladığım için kendimi aptal gibi hissediyorum."

"İçinde çok şey biriktirdiğin içindir. Ağır gelmiş anlaşılan." demişti yüzündeki tebessümle.

"Hadi eve dönelim." dediğinde cevap olarak kafa sallamıştım ve koluna girmiştim.

Yaptığım harekete şaşırmış olacaktı ki kafasını birden bana doğru çevirmişti. Bir şey dememiş ve yapmamıştı. Eve kadar sessizce yürümüştük.

Evin önüne geldiğimizde tam önünde durmuştum. "Beni bulduğun için teşekkürler Jungkook. İyi geceler."

Ufak bir tebessüm etmişti. "İyi geceler."

Arkamı dönüp yürümeye başladığımda kendimi tuhaf hissediyordum. Normalde hep ben Jungkook ile ilgilenirdim ve şu an Jungkook benim sorunlarımı öğrenmişti. Onları dinlemiş ve kafamı dağıtmama yardımcı olmuştu. Ne yapacağını gerçekten bilmiyordu, fakat yanımdan ayrılmamıştı. Ona minnettardım.

"Hana." Bana seslendiğinde arkamı dönmüştüm.

"Sana bu akşam evimi açmak istesem, kabul eder misin?"

healing | jungkookWhere stories live. Discover now