4 || at the end of every road

685 45 5
                                    

Jungkook ile birlikte, iki gün önce karşılaştığımız parkta yürüyorduk. Hava karanlıktı, ay ışığıyla gecenin koyu rengini aydınlatmaya çalışıyordu. Jungkook geceye benziyordu, ben ise yaşamın devamını sağlayabilmek için var gücüyle parlayan aya.

Bulduğumuz boş bir banka oturmuştuk. Jungkook oturduğu yerden bana doğru dönmüştü.

"Neden hiç aramadın? İki gün geçti." demişti fazla yüksek olmayan sesiyle.

Derin bir nefes vermiştim. "Seni bu kadar sıktığımı fark etmem uzun zamanımı aldı."

Tek kaşını kaldırdığını görebiliyordum. "Ne demek istiyorsun?"

"Seni küçük bir çocuk gibi sürekli kontrol etmeye çalışmamın seni bunalttığını anlayamıyordum. Bundan sonra dikkat edeceğim. Sadece her an nasıl olduğunu, ne yaptığını merak ediyordum."

O, bir şey söylemeyince devam etmiştim. "O gün Yunhee'nin seni ziyarete geldiğini söylediğinde kafama dank etti. Senin de başkalarıyla vakit geçirmeye ihtiyacın var ve ben buna engel oluyormuşum. Artık normal bir arkadaş gibi davranacağım."

"Hana, ben sana hiçbir zaman bundan bunaldığımı söylemedim. Bunaldığımı, sıkıldığımı nereden çıkardın cidden?"

"Jungkook resmen benden başka kimse ile görüşmüyorsun."

"Ve sen çözümü benden uzaklaşmakta mı buldun?"

Gözümü ondan çekip yerdeki taşa dikmiştim.

O konuşmaya devam etmişti. "Evet, Hana. Ben de başkalarıyla iletişim kurmak istiyorum ama bunu senden uzaklaşarak yapmayacağım. Bana sevgiden korkmamamı söylüyorsun ama bana olan sevgini saklayacağını söylüyorsun."

Oturduğu banktan ayağa kalkmıştı. "Anlamıyorum gerçekten." Ellerini koyu gri hırkasının cebine sokmuştu.

O ayağa kalktığında başımı kaldırıp ona bakmıştım. Ben bir şey söylemiyordum ve o konuşmaya devam ediyordu. "Bana olan sevgin bunaltıcı değil, iyileştirici. Beni iyileştiriyorsun Hana."

"Ben sana eğer deseydim ki 'seni de kendi çukuruma çekmekten korkuyorum, seni de kendime benzetmekten korkuyorum. Bu yüzden senden uzak duracağım Hana.' ne derdin?"

Histerik bir gülüş atmıştım. "Saçmalama derdim Jungkook."

Başını aşağı yukarı sallamıştı. "Aynen öyle, o yüzden saçmalamayı kes Hana. Seninleyken mutluyum. Hem de hiç olmadığım kadar."

Cevap olarak konuşmak yerine tebessüm etmeyi tercih etmiştim. Elini ayağa kalkmam için bana uzatmıştı. Uzattığı eli tutup banktan kalkmıştım. Bu anı gecenin karanlığında yaşadığım için bir tık üzülmüştüm, her saniyeyi zihnime kazımak istiyordum.

Parkta el ele yürüyorduk, ama yanlış anlaşılma olmasın, sevgili değildik. İlişkimize arkadaş ilişkisi de diyemiyordum. Oldukça tuhaf bir durumdaydık. Jungkook ile olunca pek çok şeye isim koymak zorlaşıyordu.

"Eee." demiştim etrafı incelerken. "Yunhee ile neler yaptınız?"

Omuz silkmiş ve kısacık bir cevap vermişti. "Hiç."

"Hiç mi?"

"Bahçedeki çardakta oturup marketten aldıklarımı yedik, konuştuk. Doğrusu daha çok o konuştu. Beni ne kadar özlediğinden falan bahsetti."

Son cümleden sonra ne yapmaya çalıştığını anlayıp gözlerimi devirmiştim. Bunun üzerine kısa bir kahkaha atmıştı.

"Hafta sonu beni evine davet etti, doğum günü partisi varmış."

"Ne?" demiştim sorarcasına. "Gidecek misin?"

"Gitmeli miyim?" demişti bana bakıp meydan okurcasına.

Bu benim için bir yarış değildi. Açıkçası gideceğini söylese ne kadar sevineceğimi tahmin edemezdi. Partiye gitmek onun için çok büyük bir adım olurdu, bir şeylerden zevk almaya başlaması için ilk adım olabilirdi. Tabii ki insanlarla iletişim kurması için de.

"Tabii ki gitmeni isterim Jungkook. Ama gitmeye niyetin olmadığı halde sorduğunu biliyorum."

Başını aşağı yukarı sallamıştı. "Doğru bildin. Gitmeye niyetim yok."

"O halde üniversiteden tanıdık birkaç kişi ile buluşmaya ne dersin? Hafta sonunu geçirmek için."

"Onlar da beni bekliyorlardı." demişti alayla karışık.

"Jungkook böyle söyleyip durma, bir yerden başlamamız gerek. Yani başlaman." Sesim sitem dolu çıkmıştı.

"Biliyorum. Bir yerden başlayacağım da zaten." dediğinde kaşlarımı kaldırmıştım.

"Yunhee'den mi bahsediyorsun?"

Gülümseyerek başını iki yana sallamıştı. Tuttuğu elimi bırakıp karşıma geçmişti.

"Baek Hana. Hafta sonu benimle randevuya çıkar mısın?"

Kalbimin iki kat hızlı kan pompalamaya başladığını hissetmiştim. Deli gibi atıyordu ve her an patlayacak gibiydi. Öyle hızlı atmaya başlamıştı ki hafif bir acı hissetmiştim.

"Programıma baksam iyi olur." demiştim. İçimde kopan heyecan fırtınalarına rağmen işi şakaya vurmam benim için bile inanılmazdı.

Jungkook bu söylediğime gülmüştü.

"Müsaitmişim." demiştim çok bekletmeden.

"Harika." demişti ipek gibi yumuşak sesiyle "Artık seni eve bırakayım." diye devam etmişti. Başımla onu onaylamıştım.

Parktan çıkmış eve doğru yürüyorduk. "Jungkook biliyor musun, şarkı söylesen harika şeyler çıkar ortaya. Çok güzel bir ses tonun var."

Cevap gelmemişti. Beni eve bıraktıktan sonra yavaş adımlarıyla kendi evine gidişini izlemiştim. Gözden kayboluncaya kadar eve girmemiştim.

Jungkook, bu hayatta beni en çok mutlu eden insandı. Benim onu iyileştirdiğimi söylüyordu, fakat o beni iyileştiriyordu. Beni bu hayata bağlıyordu.

Seni seviyorum Jungkook.

healing | jungkookWhere stories live. Discover now