9 || the end of the world

523 39 13
                                    

Derse kendimi veremiyordum, aslında onu tanıdığım günden beri kafamı ondan başka bir düşünce ile dolduramıyordum. Dikkat edin. Onu tanıdığım günden beri dedim, tanıştığım değil.

Amfinin ortasında duran profesörün anlattıklarını dinlemiyordum. Bunun bana fena bir geri dönüşü olacağının pek tabii farkındaydım. İki saatlik blok ders boyu tek düşündüğüm çıkışta soluğu Jungkook'un yanında almaktı. Ders biter bitmez telefonumu çıkarıp Jungkook'a mesaj atmıştım.

hana: jungkook evine geleceğim müsait misin?

Açıkçası müsait olup olmaması umrumda değildi. Mesaj atmamın tek sebebi evde olduğunu teyit etmekti. Bir de haber vermiş oluyordum. Cevap gelmesini beklemeden ayaklanmış ve hızlıca amfinin merdivenlerini inmiştim. Koştur koştur otobüs durağına gidip Jungkook'un evinin yolunu tutmuştum. Otobüsteyken Jungkook'tan mesaj gelmişti.

jungkook: müsaitim

Gördüğüm mesajla gülümsemiştim. Bu, Jungkook'un beni yanında istediği anlamına geliyordu. Eskiden cevap bile yazmazdı, defalarca numaramı engellemişti. Kendimi kabul ettirmem ve alıştırmam çok zor olmuştu. Bana bir türlü inanamıyordu, onu istediğime inanamıyordu. Onun bana ihtiyacı olduğu kadar benim ona ihtiyacım olduğunu söylesem de inanmıyordu. Zorlu bir süreçti.

Otobüsten indiğimde koşar adımlarla apartmanının yolunu tutmuştum. Beni evine ilk kez aldığı günden sonra birkaç kere daha evine gitmiştim. Zile bastıktan bir iki saniye sonra kapı açılmıştı. Apartmanın merdivenlerinden de koşarak çıkmak kesinlikle bir hataydı, hızlı nefes alıp vermekten boğazımda kuru bir acı hissetmiştim.

Kapıyı aralık bırakmıştı. Buraya her gelişimde yaşadığım heyecanı bastırmaya çalışırken kapıyı yavaşça aralayıp içeri girmiştim. Kapıyı kapatıp ayakkabılarımı çıkartırken seslenmiştim.

"Jungkook?"

"Salondayım."

Salona yöneldiğimde koltukta oturur pozisyondaydı, başını arkaya yaslamıştı ve gözleri kapalıydı. Yanındaki dağınık battaniyeye ve yastığa bakılırsa geceleri hala koltukta uyumaya çalışıyordu. Belirli bir uyku düzeni yoktu ve yeni uyanmışa benziyordu.

Duvar saatine bakmıştım. 16.25'i gösteriyordu. Bu normal bir insanın günü değildi, Jungkook gerçekten iyi hissetmiyordu. Onu bu hale getiren insanlardı. Jungkook zar zor yaşıyordu. Hayata tutunduğu çürük halatı kesip atmaya çalıştıkça buna engel olan kişiler yüzünden geçmişini özgür bırakamıyor, her gün yeniden yüzleşiyordu. Geçmişte onun canını yakan ve gelecekte yakacak olan herkesten her hücremle nefret etmiştim. Yine ve yeniden.

Kendimi koltukta onu yanına bırakmıştım. Geldiğimi hissetse bile gözlerini açmamıştı. Ellerimi yüzünün iki tarafına, yanaklarına koymuştum.

"Ben geldim."

Hafifçe gülümsemişti fakat yine de gözlerini açmamıştı. Bunu fırsat bilip yanağına uzun ve yumuşak bir öpücük kondurmuştum. Ben onu öpüp çekildikten sonra gözlerini açıp kafasını bana doğru çevirmişti.

"Beni böyle her istediğin zaman öpemezsin."

"Öperim."

Söylediğim üzerine bakışlarını üzerimden çekip aşağı doğru indirdiğinde mükemmelliğin her zerresinin onda toplandığı gerçeğini idrak etmekle meşguldüm. Onu öptüğümde bana hiç itiraz etmezdi ama kendisi bir kere bile beni öpmemişti.

"Başkalarından zaten duyuyordun ama psikoloğumdan duymak da mı seni etkilemedi? Korkutmadı?"

Kaşlarımı çatmıştım. "Ne demeye çalışıyorsun?"

"İflah olmaz bir ruh hastası olduğumu söyledi. Seni de bu dipsiz kuyuya çekebileceğimi söyledi Hana. Aklı olan bir daha bu eve gelmezdi."

Histerik bir gülüş atmıştım. "Bana aptal demek için yanlış yolu seçtin." Daha sonra ciddileşmiştim. "Kendine ruh hastası demeyi kes Jungkook. Kendine değer vermeni istiyorum. Olduğun kişiye değer vermeni bekliyorum. Çünkü ben olduğun kişiyi çok seviyorum."

"Bunu böyle rahatça söylemen oldukça tuhaf."

Bana son derece normal gelen cümlelerimi tuhaf bulması beni eğlendirirken bunun yüz ifademe yansımasına engel olamamıştım, attığım kahkaha kulaklarımıızı doldururken onun kahkahasını duymayı ne kadar sevdiğimi düşünmüştüm. Bir kere güldüğünde hiç sonu gelmesin istiyor, baharda açan çiçekler de duysun, kışın yağan kar da neşelensin istiyordum.

"Bugün yemekte ne istersin?"

"Fark etmez." demişti. Başımla onu onaylamıştım. Neleri yemeyi daha çok sevdiğini biliyordum, mutfağa yönelip buzdolabını açmıştım. Birkaç gün önce birlikte yaptığımız alışverişte aldıklarımız öylece duruyordu. Bir önceki akşam yemeği de.

Salonun kapısından bakmıştım. "Jungkook cidden neyle beslendiğini sorabilir miyim? Ya da doğru soru besleniyor musun mu olacaktı?"

Katladığı battaniyeyi bir kenara koymuştu. "Hana, yemek yapmak zorunda değilsin. Dışarıdan söyleyebiliriz diyorum."

Başımla sertçe reddetmiştim onu. Kendisini evinde hissetmesi ve ev yemeği kokusunu bolca içine çekip yaşam başlıklı bu kitabı okumaktan zevk alması için uğraşıyordum.

Yemeğimizi yedikten sonra beni içeri göndermişti. Aramızda böyle bir iş bölümü vardı, o mutfağı toparlayacaktı. Onu beklerken odasını inceliyordum, sanki her bir köşesini ezberlememişim gibi.

"Hava kararıyor, seni eve bırakayım." demişti işini bitirip kapıdan bana bakarken.

Başımı sallayıp onu onaylamıştım. Ben ayakkabılarımı giyerken o odasında bir şeyler yapıyordu. Odasından çıkıp geldiğinde elinde koyu lacivert bir kot ceket vardı. Ceketi bana uzatmıştı.

"İnce giyinip gelmişsin." Konuşurken benden tarafa bakmıyordu. Bu çekingen tavırları her seferinde ona olan sevgimi ikiye katlıyordu.

"Jungkook. Seni öpmek istiyorum. Öpebilir miyim?"

Hissettiğim heyecan bunu ilk defa sormanın getirdiği bir duygu muydu yoksa alacağım cevabı düşünmenim getirdiği bir stres miydi emin değildim. Onu daha önce hiç dudağından öpmemiştim. Deli gibi öpmek istesem de her gün kendimi dizginlemiştim. Onun böyle bir isteği olup olmadığını bile bilmiyordum. Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu, belli ki bu soruyu beklemiyordu.

Yalnızca tebessüm etmiştim.

Daha sonra uzattığı ceketi alıp onun büyük ve sıcak elini kavramıştım. Bir şey yapmamıştım.

"Hadi eve gidelim."

Kavradığım eli ile elimi biraz sıktığını hissettiğimde içimde patlayan havai fişekleri görmeni isterdim Jungkook. Tıpkı senin gözlerin gibi parlaktılar.

healing | jungkookWhere stories live. Discover now