Yetkili

2.9K 247 150
                                    

Teşkilata geldiğimde başkan ile birlikte toplantı odasına geçmiştik.

"Bars telefon sinyallerine göre şu an ülke dışına gidiyor diye gözüküyor. Karadeniz açıklarında," dedi Hureyra.

Of be Bars. Of! Hem suçlusun, hem güçlü! Tüm davayı, sorumlulukları, işi bana bırakıp kaçtın!

Adamlığın buraya kadarmış. Şeref yoksunu...

Başkan derin bir nefes verdi ve "Daha yetkili yöneticiler gelecek. Biraz sinirliler," dedi.

"Benim suçum olduğunu mu düşünüyorlar?" diye sordum.

"Hem Bars'ın hem senin suçun diye düşünüyorlar fakat Bars şu an yok. O yüzden sana yükleneceklerdir," dedi başkan.

"Gideceğini bilsem tartışmazdım," dedim sıkıntıyla.

Bars'tan hayvan gibi nefret ediyordum ama önceliğim vatandı. O iğrenç adama katlanırdım.

"Senin bir suçun yok. Tabii bu bana göre," dedi başkan.

Tam "Ne zaman gelirler?" diye soruyordum ki kapı açıldı.

Daha önce hiç görmediğim başkanın patronu Ahmet Bey içeri girdi.

Altmışa yaklaştığını belli eden buruşuk teninin yanı sıra çatılmış kaşları ona korkutucu yapıyordu.

Üçümüz de ayağa kalkınca Ahmet Bey bana baktı ve "Ada Aktaş, değil mi?" diye sordu.

"Evet efendim," dedim.

"Diğerleri odadan çıksın. Küçük bir sorgu işimiz var." diyen Ahmet Bey üzerine başkan "Sorgu gerekli mi? Ada'ya güveniyorum," dedi.

Patronuna rağmen bana güvenmesinden dolayı araya girmesi beni gururlandırmıştı.

"Prosedür böyle. Hem ben de buraya gelmeden önce Ada'nın yaptığı işleri inceledim. Başarılı bir ajan. Yine de başarılı olması hatasız olduğu anlamına gelmez."

"Yine de" dedikten sonraki kısım olmasaydı daha iyiydi sanki.

"Şimdi bizi yalnız bırakın." diyen Ahmet Bey ile başkan ve Hureyra odadan çıktı.

Ahmet Bey az önce kalktığım sandalyeyi göstererek "Lütfen geri otur ve rahat et. Sadece birkaç soru soracağım," dedi.

Hiçbir şey demeden geri sandalyeme oturdum ve karşıma oturan Ahmet Bey'e baktım.

Kod Adı: MersinWhere stories live. Discover now