Yedi: Kırık

1.6K 204 20
                                    

İfade edemediğim bir eksiklik hissi var içimde, sanki her şey başka türlü olabilirdi. - Oğuz Atay

🌖

Güvendiklerini sorgula, diye başlayacaktı cümlelerim. Hayatımdaki en elzem duygunun yavaş yavaş etkisini yitirmesi demekti bu. Aslında bu kadar mühim, bu kadar inciticiydi içine düştüğüm durum. Elbette bunu yapmayacaktım. Ailem hariç güvendiğim iki insan vardı ve onları sorgulamak bir yana, bana yapılan kötülüğün sebebi olmalarına ihtimal bile vermiyordum. Güvendiğim insanları sorgulamak hayatımın geri kalanını için mahcubiyet duymama sebep olurdu. Eksik ya da yaralanmış bir çocukluk geçirmemiştim. Yanımdaki herkese sonsuz güvenmiş ve güven vermiştim. Bu yirmi dört yıllık hayatımda değişmeyen yegane şeydi. Ve biliyordum ki, değişmeyecekti. Yiğit'in dediğini yapmayacak, etrafımdaki insanları bir an için de olsa sorgulamayacaktım.

Yiğit ile birlikte Sanat Merkezinde, piyano odasındaydık. Ona kendi bestemi çalıyordum. Bir süredir odaklanma sıkıntısı çektiğimden besteyi tamamlayamıyorum ve ona bu noksan hali güzel gelmiyor olabilirdi. İşi olmadığını söyleyince beni dinlemesi için ona ricada bulunan bendim ve duyduğu besteyi iyi anımsamasını istiyordum. Dirseğini piyanoya, yumruk yaptığı elini de yüzüne yaslamıştı. Yeşil gözlerin üzerimde olduğunu hissetmenin verdiği gerginlikle birkaç kez odağımı yitirsem de çabucak toparlamıştım. Göz göze geldiğimiz o kısıtlı anlarda doğrudan yüzüme baktığının bilincinde olarak bakışlarımı hemen kaçırmıştım. Dikkatle beni dinliyor, yeşil hareleri en güzel tonunda benim çehremi misafir ediyordu. Evdeki gergin sohbetimizin üzerinden iki gün geçmişti ve bu iki gün boyunca sadece arabada birbirimizle konuşabilme fırsatını yakalamıştık. Bu da on beş dakikadan fazla değildi. Şimdi burada olması gözlerini gördüğüm ilk anın verdiği telaşı tekrardan hissettiriyordu.

Çalmayı bitirdiğim an derin bir nefes aldım. Parmaklarımı tuşların üzerinden çekip kucağıma koydum ve derin bir nefes aldım. "Henüz tamamlamadım. Üzerinde çalışmam da gerekiyor," diyerek ona döndüm. "Nasıl sence?"

Kirli sakallarına yasladığı elini çekmedi. Hafif eğilmiş haliyle, yeşil bakışlarıyla, kıvrımlı kirpiklerinin ardından bakmayı sürdürdü. "Güzel."

"Güzel?"

"Evet." dedi düz bir sesle.

Gözlerinin içine bakmayı sürdürdüm. "Bu kadar mı?"

"Sanatsal bir eleştiri beklemiyorsun değil mi Ayliz?" dedi, dudakları çok az kıvrıldı. Geniş bir gülümseme göremesem de yüzünde, tebessümü yetiyordu. "Kulağıma hoş geldi, beğendim. Yaptığın her işe yakışıyorsun."

Bileklerim sızladığında elimi yumruk yaptım ve bana odaklanan yeşil gözlerine imayla baktım. "Belki de sen öyle görüyorsundur?"

"Görülmeyecek gibi değil." diyerek yaslandığı piyanodan kalktı. Uzun bedeni heybetini tekrardan sergiledi. Önce bana baktı, daha sonra önümdeki piyanoya. Uzun ve biçimli parmaklarıyla birkaç tuşa yavaşça rastgele bastı. "Seviyorsun burada olmayı. Kendi dünyanda kimseye ihtiyacın yok."

"Kendi dünyamda bazen ben bile olmuyorum." dediğimde kaşları çatıldı. İki kaşının arasında bir çukur belirdi. "Ama evet. Seviyorum burayı. Dünya üzerinde aidiyet hissettiğim tek yer."

Camın önündeki deri koltuğa ilerledi ve koca bedenini oraya bıraktı. "Kendin olabilmek için buraya ihtiyacın yok. Duygularından, duruşundan ödün vermediğin her an, nefes aldığın her yer sana ait." Sesi öğüt ya da akıl vermekten çok anlayışa dayalıydı. Yeşil gözleri beni kitap gibi okumakta her gün seviye atlıyordu.

GARAMUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum