Yirmi Bir: Düğüm

932 147 113
                                    

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden...
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

-Can Yücel

-Can Yücel

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

🪢

Bir süredir dönüp dolaşıp geldiğim yer yine kendi kalbimdi. Aradığım, uğrunca mücadele vermekten kaçınmadığım bir başkası değildi. Kendi kalbimdi. Alışkın değildim bencilleşmeye. Bu benim, dememiştim hiçbir zaman. Evet veya hayır değildi, fark etmezdi. En sevdiğim renk, uğurlu sayım, en sevdiğim koku değişirdi her zaman. Bir gün maviyi arzularken diğer gün yeşil için tutuşabilirdim. Kimseye hayır diyemezdim, kendime bile. Haklı olsam dahi özür dilerdim. İstikrarlı bir insan olmak için çok çabalamıştım. Sanıyordum ki istikrar sağladığım tek şey kararsız bir insan olarak hayatıma devam etmekti. Kimseyi çok sevmemiştim. Arzularım en doruklarda görünmemişti zaten. Hayatıma aldığım sevgililere her an gidebilir gözüyle bakmıştım. Aradığımı bulamamıştım ne aradığımı bilmeden. Bazı insanlara tutulmuş ve bazı insanlardan gitmiştim.

Benim için farklı çarelerin mümkün olduğunu yeşil gözlü bir adamın sınırlarına girdiğimde anlamıştım. Hayır diyebilir, kalmak için diretebilir ve birine gitme diyebilirdim.

Sana geldim, demek için değil endişelerimi paylaşmak için kapısına geldim. Gecekondunun kapısını çaldım. Henüz buradan ayrılalı birkaç saat oluyordu. Saat gece yarısını çoktan geçiyordu. Yiğit uyumuş olamazdı, salonun ışıkları yanıyordu.

Kapı açıldığında Yiğit'in şaşkın yüzüyle karşılaştım. Rahat bir şort ve tişört giymişti. Yaz sıcağından nefret ettiği dağınık halinden belli oluyordu. Bıraktığımdan daha rahat, mutlu gibiydi.

"Ayliz? Ne oldu güzelim?" dedi telaşla. Yeşil gözleri üzerimde gezindi. Donuk halimi hemen fark etmişti. Kaşları hafifçe çatıldı. "Gel içeri, sorun ne?"

"Yok," diyerek nefeslendim. Kafamla dışarıyı işaret ettim. "Biraz konuşalım mı bahçede?"

Anlayamadı ama sakince kafa salladı. Ayakkabılarını alıp kapının önüne indirdiğinde, bahçedeki masaya geçtim. Hareketlerim aceleci ve telaşlıydı. Plastik sandalyelerden birini çekip oturdum. Yiğit kapıyı aralık bırakıp yanıma geldi, hemen yanıma bir sandalye çekerek oturdu.

"Güzelim? Bak bakayım bana. Ne oldu?" Sesindeki korku fazlasıyla baskındı. Elini yanağıma yaslayıp yüzlerimizi hizaladı. Benim için duyduğu endişeyle sert bir nefes çekti içine.

"Hiç lafı uzatmayacağım," Kuru dudaklarımı yaladım. Rüzgar esiyor, parmaklarım kış ayındaymış gibi üşüyordu. "Eve gittiğimde babam bana bir fotoğraf gösterdi. İkimizin uzaktan çekilmiş bir fotoğrafı," Gözlerini yumdu. Kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra gözlerini açtı. "Anıl göndermiş."

GARAMWhere stories live. Discover now