Otuz Dört: Döngü

393 118 360
                                    

Koşmak sana doğruYaşamak senin içinVe katlanmak her şeye seninleTek başına değil

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Koşmak sana doğru
Yaşamak senin için
Ve katlanmak her şeye seninle
Tek başına değil.
İnan, sevdiğim inan
Seni bunca sevmem
Boşuna değil

Ümit Yaşar Oğuzcan

🌘

Hissizliğin ta kendisiyken bir gün aşık olacağım o adamı düşünürdüm. Gerçek aşkı bulduğumda ise kendimi aşkının gölgesinde nasıl gizleyeceğimi. Ne sorularım bitti ne cevaplarım. Aşkın en cilvelisini, tutkulusunu yaşayacağımı düşünür ve hiçbir kötülük kalbimin kapısından içeri giremez sanırdım. Masalsı bir dünyanın en gerçekçi tarafıyla karşılaşmıştım. Hayat bana hayal bile edemeyeceğim güzellikte bir aşk vermiş, bunun bedelini de istemişti.

İki farklı yüz, iki farklı kimlik.

Ne annemi tanıyabiliyordum ne sevdiğim adamı. Hep bir başkalardı, hep bir tuzak. Neden sevdiğim gibi kalmamışlardı?

"Ayliz..." Annemin titrek sesi aramızdaki paravanı geçip bana değemedi. Nasıl bakıyorlardı hala yüzüme korkusuzca? "Biz konuşuyorduk sadece."

Annem tedirgindi, Yiğit ise çok rahat. Birinden biri her şeyi biliyordu. Birinden biri asıl kuyumu kazandı. Annem bana güvendi, çabalarıma inandı sanarken aslında beni oyaladığını anlamak ağır gelmişti. Onlar için kolay kandırılabilecek, güçsüz bir insandım.

"Ne konuştuğunuzu duydum, anne. Hala yalan mı söyleyeceksin?" derken sesim titredi. Uykusuzluğum katlanarak şiddetlendi, midem bulanmaya başladı.

Dik duruşunu, sivri dilini bozmadı Yiğit. Tehditvari bir tavırla, "Anlatsın, annen. Söylesin derdi neyse." dedi.

"Sen de konuşacaksın. Annemin üstüne atıp işin içinden çıkmaya mı çalışıyorsun? Daha neler gizleyeceksin ya," Ellerim değil belki ama kelimelerim göğsünü dövüyordu. Aralarındaki bu medcezirli iletişimi anlayamamak, her geçen gün arkamdan bambaşka şeyler döndüğünü bilmek nefesimi kesiyordu. "Ben daha ne kadar kandırılacağım?"

Yiğit'in dudakları aralandı. Gözlerindeki ifade kaçamak yollar arayıp durdu. "Benim güzelim-"

"Sus! Sus, bana doğruları söylemeyeceksen konuşma!" diyerek sözünü kestim. Ensemden yükselen ağrı bütün başımı kuşattı. Midem o kadar çok bulanıyordu ki yutkunamadım.

"Kızım, sakin ol. Konuşamayacağımız bir şey yok." dedi annem. Onunla konuşmak artık kifayetsizdi.

Anneme bakarken şaşkındım. "Ne zaman beni insan yerine koyup derdinizi anlattınız ki şimdi konuşmaktan bahsediyorsun?" Dilimin kemiğini artık hissedemiyordum. "Senin burada ne işin var?" dedim Yiğit'e gözlerimi dikerek.

"Nilüfer Hanım çağırdı. Sor, niye çağırmış." dediğinde anneme baktım fakat konuşamadım. Beni hüsrana uğratan isimler değişiyordu fakat sonuçlar aynıydı. "Bana bağırmayı biliyorsun, annene sorsana."

GARAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin