Otuz: İz

578 144 295
                                    

Ben seni kötüleyemem hiç.
Çiçekli bir yol vardı, yürüdüm derim.
Ayaklarıma dikenler battı ama her
ormanda olur böyle şeyler derim.

-Cahit Zarifoğlu

-Cahit Zarifoğlu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

🌑

Bazen hayatın benimle bir kavgası olduğunu düşünüyordum. Sevdiğim adamla birbirimize oldukça zıt olmamız sürdürdüğümüz kavgada galip geleni gösteriyordu. Bazen gece oluyordu bazen gündüz. Ona ayak uydurmak için geceyi aydınlatan ay, gündüzü sarmalayan güneş olmak için çaba gösteriyordum. Onunlayken aykırı durmamak için verdiğim her uğraş tamamlanmamıza yettiği sürece kendimi iyi hissediyordum. Yiğit zor adamdı. Ben de zor bir kadındım. Dengeleri dağıtacak kadar aykırı olsak da artık daha kolay aynı hizada tutabiliyorduk teraziyi. Uç sınırlarda birbirimizi tüketmeyi neredeyse bırakmıştık.

Şimdi Yiğit'in mavi gözleri bana yine sabır çektirecek kadar öfkeli bakıyordu. Kilitlenmişti. Aramızdaki temas ve yakınlık Yiğit'in dikkatini çekmekle kalmıyor, bedeninin baştan sona kasılmasına sebep oluyordu. Sinirini yutmaya çalışıyordu. Güçlü adımlarla yanımıza geldi.

Mert, Yiğit'in yüzüne sahte bir şaşkınlıkla baktı. "Çok korktum," diyerek sözlerinin tam tersini yapıp geriye doğru yaslandı. Bacak bacak üstüne attı. "İçim ürperdi resmen. Kim bu delikanlı?"

Rahat, iğneleyici tavırlarına Yiğit tahammül edemezdi. Bundan korkarak baktım Yiğit'in gergin bedenine. Mert'e onu öldürecekmiş gibi bakıyordu. Aralarındaki negatif elektrik birkaç saniyede büyüdü.

"Hemen tanışalım birader, gel şöyle." diyerek kafasıyla sağ tarafı işaret etti. Yiğit hemen yan tarafımda duruyordu. Mert'in yalnızca yerinden kalkmasını ve ona zarar vermeyi bekliyordu.

Aralarındaki gerginliği, kopacak olan fırtınayı kesmek için, "Yiğit," dedim, uzanıp elini tuttum. "Bileğim çok acıyor."

Gözleri bana döndüğünde mavilerinde yanan ateş söndü. Önümde diz çöktü ve bileğime dokundu. "Burktun mu?" diye sordu yalnızca gözlerini kaldırarak bakarken.

Ona şu anda bile nazlanmak, sızlanmak, şımarmak geliyordu içimden. Parmakları usul usul gezindi bileğimde. Dokunuşu her seferinde ateş gibi yakıyordu. Acı neydi unuttum. Öyle ilgiliydi ki ondan başkasına odaklanamadım.

"Hıhım, ama kırıldı sanki? Kırılmış mıdır?" diye sordum.

Neredeyse gülecekti lakin tuttu kendini. Tekrar çatıldı kaşları. "Kırılmamıştır."

"Oh, içim rahatladı. Çok korktum kırılmıştır diye." Derin bir nefes verdiğimde parmakları tenimde gezinmeye devam etti. Buz torbasını alıp bileğime yasladı. Çok önemli bir iş yapıyormuş gibi hassas ve dikkatliydi.

Mert ellerini hayretle çarptı. "Ben iki saattir kırılmadı diyorum burada." dedi. Şu anda bile sitem edebilecek kadar şımarıktı.

Omuzunun üstünden sert bir bakış attı, Yiğit. "Sen kimsin?" dedi sıkılı dişlerinin arasından.

GARAMWhere stories live. Discover now