"Hadi ya," dedim üzülmüş gibi yaparak. "Niye gelmediler ki? O kadar duyuru yaptık."

Hazal dosyasını kapattı. "Yani, ne bekliyorduk ki zaten? Onu da hesaba katmak lazım," dedi çantasına geri kaldırırken.

"Sizin ekip niye gelmedi?" diye sordum, son derece normal bir şekilde.

Bakışları değişti. "Bizim ekip?" 

Elimi havaya kaldırdım. "Ne bileyim işte, sürekli birlikte takıldığınız o havalı grup, çağıracağınızı söylemiştin de o yüzden sormak istedim. Günün sonunda Çağatay'a rapor vereceğim zaman bana sorduğunda cevapsız kalmayalım en azından. Ters bir şey söylemesin."

Çağatay'ın adını cümleye ekleyince, herkes dikkati o sinir adama kayıyordu.

"Iıh, doğru. Listeyi veririm sana, gösterirsin."

Sormak istediğim kişi Aden'di ve bana Hazal hala istediğim yanıtı vermiyordu.

"Daha çok kişi gelir diye bekliyordum," dedim masum ve üzülmüş bir ifade takınarak. Oradaki işimizin bittiğini gösterir şekilde beni etkinlik alanına geri yönlendirmeye başladı. "Yani, insanları kulaklarından çekip buraya getirecek halimiz yok. Gelen geldi, gelmeyen gelmedi işte. Çağatay buna bile şükretsin."

Davetli okulların yavaş yavaş toparlanmaya başladığı koridorda Rüzgar bize doğru koşuyordu. Elinde telefon vardı. Yanımıza ulaşmadan önce Dolunay'ın olduğu standa baktı. Bir baş hareketiyle Dolunay'a da bu tarafa gelmesini söyledi.

"Problemimiz var," dedi nefes nefese.

Hazal kaşlarını çattı. Ne olduğunu bilmeyen insanların nasıl bir tavır sergilemeleri gerektiğine ilişkin bir örnek oluyordu bana. Onun mimiklerini taklit ettim, Rüzgar'a geri döndüm. 

Elindeki telefonu kaldırıp Hazal'a gösterdi. Bir fotoğraf vardı. Ekran bana dönük olmadığı için detaylı göremedim fakat otopark olduğundan emindim. 

Dolunay aramıza dahil oldu. "Gördüm," dedi.

Ortaya bir laf atıp neyden bahsettiklerine ilişkin en ufak bir fikrim olmadığını o anda pekiştirebilirdim; örneğin "Çağatay bir şey mi yapmış? Öğrenciler katılımcılardan birinin eşyasını mı çalmış?" gibi. Ancak bu üçlü ve birlikte takıldıkları ekip öyle bir ekipti ki, en iyisi ses çıkarmadan öğrenebileceğim tüm bilgileri elde etmekti. 

Çünkü onlar bu skandalı aralarında konuşurlarken benim de orada olduğumu hala fark etmemişlerdi. Fark ettikleri noktada ya benden topuklamamı isteyeceklerdi, ya da kendileri uzaklaşacaklardı.

Benim yarattığım skandalı, benden gizlemek için...

Ta ki Aden beni çağırtana kadar tabii.

Hazal "Telefonum arkada çantamda. Görmedim. Fotoğrafı kim gönderdi?" diye sordu.

Rüzgar ve Dolunay aynı anda konuştu:

"Aden."

Hazal'dan bir küfür duydum. Ellerini saçlarında gezdirmeye başladı. 

"Ben oraya gelene kadar çözün demek istiyor," dedi. 

Rüzgar telefonu cebine kaldırdı. "Evet de, olan olmuş. Daha neyini çözelim? Mesaj ortada açık ve net bir şekilde. Biri çeteye zarar vermek istiyor," dedi.

Hazal'ın gözleri benimkilerle kesişti. Hala orada olduğumu ve konuşulanları duyduğumu fark etti. Gözlerini üstüme sabitleyip kollarını göğsünde birleştirdi. 

Antipati oluşturmamak ve haddimi yerimi bildiğimi göstermek için liderliğini kabul eder gibi yaptım. Ellerimi teslim olur gibi kaldırıp onlardan birkaç adım uzaklaştım. 

Arkada Kalanlarजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें