14.Bölüm

63 20 37
                                    

Ortalığı kaplayan ay ışığı geceyi daha güzel kılarken saat epey geç olmuştu. Yorgunlukla saatlerdir oturduğu sandalyeden kafamızı şişiren Fırat hala konuşmaya devam ediyordu. Amacına ulaşmıştı, içtiğimiz kahve uykumuzu kaçırırken kendisinin enerjisi hiç bitmemişti. Ne zaman birini beğense ya da hoşlansa bitmek bilmeyen enerjisine enerji katardı. Bu durumda en çok bizi etkilerdi. Alparslan uykulu gözlerle kafasını yumruk yaptığı eline yaslamıştı. Hakan'ın ara sıra kapanan gözleri tekrar açılıyordu. Küfür ederek ayağa kalktı.

'' Hay senin aklına uyup da kahve içenin ben. Ben gidip uyuyacağım, sabaha kadar kal burada kendi kendine konuş Fırat.''

Fırat konuşmaktan kuruyan boğazını temizleyerek konuşmaya başladı. '' Ne yalan söyleyeyim benimde uykum geldi.''

Oturduğum sandalyeyi geri ittirerek ayağa kalktım. Uyuklayan Alparslan'ını dürttükten sonra çocuklara döndüm.

'' Ben size çarşaf ve yastık vereyim. Yatalım artık.''

-

Mutfaktan gelen gürültüyle yatağımdan sıçrayarak uyandım, sabahın erken saatinde hangi manyak gürültü yapardı ki?

'' Hakan tavayı bulamıyorum, nereye koyuyordular?''

Ardından Hakan'ın sesini kulaklarıma ilişti. '' Ses çıkartmasana sabah sabah.''

Tabi ki Fırat, sabaha kadar başımızın etini yemişti Bade diye. Alya ve arkadaşlarının neden Eskişehir'de olduğunu öğrenememiştim Fırat'ın durmak bilmeyen çenesi yüzünden.

Bir önceki sefere göre daha yüksek gelen sesle ayaklandım. Evi başımıza yıkmadan yetişebilirsem iyi olacaktı. Uykulu adımlarla kapıyı açtım, karşı koridordan gelen Alparslan'da gürültüye uyanmış olmalıydı.

'' Günaydın.'' dedim mutfağın kapısını açarken.

Hakan ve Fırat'tan beklenmedik bir performans ile güzel bir sofra kurmuşlardı.

Alparslan masaya kısa bir bakış attıktan sonra, '' Bir an evi başımıza yıktınız sanmadım değil.''

Fırat sırnaşık halde bize yaklaşırken Alparslan ile aynı anda geri geri gitmeye başladık. Yağlı parmaklarını bize uzatırken yardımımıza Hakan yetişmişti.

'' Hadi siz elinizi yüzünüzü yıkayın, bizde çayları koyalım.'' dedi ve Fırat'a yandan sert bakış attı.

Simidin son parçasını çiğnerken, ince ve uzun olan çay bardağından bir yudum aldım.

'' Ellerinize sağlık çocuklar.''

Hakan, afiyet olsun derken Fırat söze atladı.

'' Alparslan kardeşini çağırsana, Bade de gelir hem.''

Alparslan ve ben gözlerimiz büyürken Fırat'a ciddi misin sen dercesine bakıyorduk. Birkaç saniye düşündükten sonra fikir aklıma yatmıştı. Alya'yı daha fazla görme ve vakit geçirme ihtimalim olurdu.

'' Fırat, dün geceden beri başımın etini yedin. Beni bir sal artık.'' dedi, Alparslan. Sıkıldığı yüzünden rahatlıkla okunuyordu.

'' Sahi, biz erkek erkeğe gidecektik konsere. Alya ve arkadaşları nereden çıktı?'' dedim. Söylediklerimi tekrar gözden geçirdikten sonra yanıtını beklemeye başladım. Dikkat çekecek, absürt kaçacak bir soruda değildi.

'' Biletleri aldığın akşam mesajlaşırken konsere gideceğimizi söyledim. Çok heveslendi, yanlarında bir kız vardı ya Beyza burada okuyor. Bade ile geldiler birkaç gün sonra dönecekler.''

Elinde tuttuğu çatalı yavaşça tabağına bıraktı ve bıkkınlıkla devam etti.

'' Allah aşkına Fırat, daraltma beni.''

Fırat tane tane konuşarak Alparslan'ı ikna etmek için konuşmaya başladı.

'' Alparslan, sende beni daraltma kardeşim ya. Dün kızla çok iyi anlaştık, ne var birlikte vakit geçirsek tekrardan. Senin inadın yüzünden kızla olmayan bağımı mı koparayım?''

Birkaç saniye düşündükten sonra cevapladı.

'' Tamam arayacağım ama kızlara karşı yanlış bir hareketini görürsem yakarım çıranı.''

Alparslan'a istemsizce dönen bakışlarım ile donakaldım. Asla kabul etmeyeceği bir şeyi kabul etmişti. Alya ile tekrar aynı ortamda olacaktık içten içe sevinirken Fırat'a karşı ilk defa minnet duyuyordum. Kendi çıkarlarını gözetmek için girdiği bu savaşta kazanan bir tek kendisi değildi.

Hakan'ın bakışları ile kafamı ona doğru çevirdim. Dikkatlice bana bakıyordu, bakışlarına karşı anlam veremiyorken aklıma dün konserde bana imalı bakışlarını hatırladım.

Kafamı 'ne var' gibisinden salladım. Dudaklarında kısık bir hiç kelimesi döküldü. Üzerinde durursam göze batacağım için salağa yatacaktım.

Fırat, saate baktıktan sonra yeni bir soru yöneltti.

'' Ne zaman ve nerede buluşacağız? Kıyafetlerimi değiştirmem lazım.''

'' Alya ile konuşmam gerekiyor belki başka planları vardır.'' dedi Alparslan masadan kalkarken. '' Uyanmıştır şimdi, konuşup geliyorum.''

Mutfakta Hakan ve Fırat ile yalnız kalmıştık. Hakan kendini daha fazla tutamamış olacak ki Fırat'a dönerek; '' Gereksiz ısrarın bazen can sıkıcı olabiliyor, haberin olsun.''

Fırat gülümseyerek cevapladı, '' Bu ısrarım güzel şeylere sebep olacaksa bırak da can sıkıcı olsun kardeşim.''

-

Alya ile konuşan Alparslan, kızlarla iki saat sonra kafede buluşacağımızı söylemişti. Bunun üzerine Fırat ve Hakan hazırlanmak için evlerine geri dönmüştü. Fırat heyecanından dolayı ayakkabı dolabını devirip Alparslan'dan azar işitse de ben sessiz kalarak bu haline buruk tebessümle gülümsedim. Bade ile iyi anlaşırsa önlerinde bir engel olmayacaktı. Fırat'ın sadece umut ettiği Bade'nin onu beğenmiş olmasıydı. Oysa benim önümde büyük bir engel vardı, Alparslan.

Ona sıra gelmeden Alya'nın bana karşı hisleri var mı yok mu bilmiyordum bile. Alya'nın beni sevmesini tüm kalbimle istiyor olsam da beni sevmezse her şey daha kolay olacaktı. Her şeyi içimde yaşayacak, sadece ben bilecektim. Sevmiyor oluşunu kabullenirdim fakat sevdiğini öğrendikten sonra olanları hayal etmeye çalışmak daha korkunçtu benim için.

Ya kazanacaktım bu savaşta ya kaybedecektim.

Ya hep ya hiçti.

Ben ise belirsizliğin tam ortasına kamp kurmuş izci gibiydim.

Olacakları sessiz sedasız bekleyen bir izci. 

-

Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. 

Bölüm kısa oldu bu sefer kusura bakmayın, daha erken yb atmaya çalışacağım♥

Hoş çakalın

Hoş çakalın♥

Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.


VuslatTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang