ölüm kokar hatıralarım

Start from the beginning
                                    

"Abi... Olur mu ki?" Cihan ile aramızdaki gerginliği kast ettiğimi biliyordu. Gerçi benim için hiç sorun yoktu; yeter ki bu sorunu çözebilsin, bir ömür bakışlarının altında ezilmeye bile razıydım.

"Ne sorunu olacak oğlum, o kırmaz seni." Sonda yaptığı imaya içinde bulunduğum duruma hiç de uymayacak şekilde güldüm. Eline verseler kırılmadık kemiğimi bırakmazdı.

Tolga abinin telefonunu kapattığım gibi kucağımda laptoplumla kendimi sokağa attım. Üstüme başıma bakma zahmetine bile girmemiştim. Zaten ağlayınca kıpkırmızı olan suratım o kadar ilgi çekiyordu ki kimsenin giydiklerime dikkat etmeyeceğine emindim.

Fütursuzca iki sokak ilerideki eve doğru koşarken üzerime en azından bir ceket almış olmayı diledim şayet nisan ayının rüzgarlı havası hiç de hafife alınacak gibi değildi.

Sonunda oraya vardığımda zile asıldım.

Neredeyse on yıldır önünden bile çok nadir geçtiğim apartman hem çok tanıdık hem de çok yabancı geliyordu. O kadar çok anılarım vardı ki burada...

"Furkan?" Beni görmeyi, özellikle de böyle görmeyi hiç beklemediği her haliyle belli olan Cihan afallamış bir şekilde pencereden bana bakıyordu. Adımı yıllardır ilk defa ağzından duyduğum detayını es geçip kafamı dört kat yukarıdaki Cihan'a çevirip hızla anlatmaya başladım.

"Cihan!"Eğer tüm derdimi bir saniye içerisinde anlatmazsam beni kovacakmış gibi geliyordu. "Ben laptopun karşısında projemi inceliyordum, bir yandan da Enes'le konuşuyordum, bir anda ekran karardı ama ben hiçbir şey yapmamıştım! İçinde çok önemli bir projem var lütfen yardım et! Biliyorum benden nefret edi-"

Bir saniyeye sığdıramamış olmalıydım ki diyeceklerimi bitirmeme bile izin vermeden kafasını içeri sokup pencereyi kapattı.

Öylece yukarı bakakalırken göz yaşlarım eski yerlerini aldı. Duygusal olduğumu inkar etmiyordum fakat bu tür basit durumlarda, reddedilme durumlarında, ağlayacak biri de değildim. Sadece eskiden her şeyime koşan kişinin şimdi beni bu durumda bırakıyor olması...

Bzzt

Demir kapı açılmıştı!

Biriken göz yaşlarım rahatlamayla dökülürken hızla apartmana girdim ve üç kat merdiveni nasıl başardığımı asla anlayamasam da birkaç saniye içinde çıktım. Beni evlerinin kapısında beklediğini gördüğüm Cihan'a doğru Tolga abinin Yeşilçam filmlerini aratmayacak şekilde dramatik dramatik koştum.

Onun her zamanki gibi düzgünce yapılmış saçları ve takım elbise giyse en az bu kadar karizmatik duracağını bildiğim bakımlı ev halinin karşısında tam bir yıkık gibi duruyordum. Nereden mi biliyordum? Evlerinin girişindeki aynadan ter ve göz yaşının saçlarını yüzünün her tarafına yapıştırmış, yüzü kıpkırmızı ve üzerinde kırışık yatak pijamalarıyla bana doğru bakan aksim yalan söylemezdi.

"Cihan ben kime gideceğimi bilemedim..." Kapının girişinden çekilip içeri geçmem için bana yol açarken ayakkabılarımı çıkartıp nefes nefese konuşmaya devam ettim. "Senin de bilgisayarla ilgili bir şey okuduğun aklıma gelince dedim ki..."

O mutfağa doğru gider ve ben arkasından onu takip ederken durup arkasını döndü.
"Bilgisayarla ilgili bir şey mi?"

Yanlış anlamayın, bölümünün ismini bilmediğim için trip atmıyordu. Sadece epey yüksek bir puanla yine epey iyi bir bölüme girdi ve adını hatırlamıyor olmam narsist ruhunu incitiyordu.

"Bilgisayarla ilgili çok yüksek puanlı ve ancak üstün zekalıların girebileceği bir bölüm?" Sonuçta ona işim düşmüştü ve bu yolda her şeye vardım. Yüzümü görmeye bile katlanamayan Cihan'a yalakalık yapmaya bile...

Kafasını iki yana doğru sallayıp sabır çekerken bir bardak alıp yavaş hareketlerle su doldurmaya başladı. Şimdi bunun sırası mı diye içimden söylenirken bardağı bana doğrulttu.

Dur, ne?

"Alsana?" Tek kaşını havaya kaldırmış neden alık alık ona baktığımı sorguluyordu.

Elindeki suyu aldım.
"Ben... Şaşırdım." Suyu tek dikişte mideme yollarken aslında ne kadar ihtiyacım olduğunu o an fark etmiştim. Allah düşmanın bile hayırlısını versindi.

Bardağı tezgaha geri koyarken, o elimden aldığı laptopla salondaki masaya geçti. Ona doğru ilerlediğim sırada sandalyesinden bana dönüp ilerideki bir yeri gösterdi.

"Lavabo şurada, git yüzünü yıka."

Bunu neden söylediğini sorgulamama gerek yoktu, ağlayınca yüzüm öyle bir hal alıyordu ki elime megafon alıp ben bugün sabaha kadar ağladım diye bağırsam daha az kişi anlardı. Fakat gurur diye bir şey vardı ki öyle kolay kolay çiğnenmezdi.

"Ağlamadım, ter onlar." Hangisinin daha iğrenç olduğunu bilmiyordum.

Cihan yüzüme doğru boş boş bakarken daha fazla rezil olmamak için lavaboya doğru adımladım.

Karşımda gördüğüm kırmızı surat az önce ağlama krizinden çıktığımı doğrularken hiç de öyle hissetmiyordum. Şu an titriyor, sakinleştirici alıyor olmam gerekirdi ancak kendi kendime şakalar yapıp gülecek kadar iyi hissediyordum. Bu ruh hali değişimi normal miydi?

Elbette öyleydi. Küçükken dayak yediğimde, babam bana bağırdığında girdiğim ağlama krizlerinde yanımda olan kişi oydu. Beni sakinleştiren, her şeyin iyi olacağına inandıran, sarıp sarmalayan da oydu. Siz unutsanız da hücreleriniz unutmazdı. Çok değil birkaç dakika önce zangır zangır titreyen vücudum onu görünce kuş gibi hafiflemişti.

En yakın arkadaşımı özlüyordum, belli ki vücudum da öyle. 

lütfen yorum yapar mısınız :(

Görmüyorsun Hiç | Gay [Tamamlandı]Where stories live. Discover now