Dangerous things

2.4K 203 413
                                    









    Baekhyun


      "Son tur! 1, 2, 3... Başla!" diye komut veren komutan Kris'le engellerin üzerinden tek tek atlayarak koşmaya devam ettiğimizde gücümün son kırıntılarında olduğumun farkındaydım. Lia'nın gidişinin üzerinden bir hafta geçmiş ve yine her şey eski haline dönmüştü. Maalesef yine it gibi çalışmaya kaldığımız yerden devam ediyorduk.

Gören olimpiyatlara katılacağımızı sanardı fakat durum böyle değildi. Kuzey Kore, üç gün önce sınırdaki bir köye gece vakti saldırı yaptığı için komutanlar tetikteydi. Şerefsiz tombik Kim Jong Un asla rahat durmuyordu ve bu durum maalesef bize patlıyordu. Ne vardı sanki kardeş kardeş yaşasak? Ne güzel tüm dünyaya gösterirdik barışın ne olduğunu.

"Hayır, bu itlerle barış sağlanabileceğine inananlar da büyük gerizekalıdır bence. Bu orospu çocuklarından kardeş olmaz, kalleş olur." diye yanımda nefes nefese koşarak yorum yapan Tao'yla az önceki düşüncelerim buhar olup uçtuğunda ben de kafamı sallayıp "Hı hı." diye onaylamıştım. Sanırım ben de bir gerizekalıydım ehehe.

"Ya ben dayanamıyorum artık açım aç! Şurada bayılma taklidi yapsam ne olur?" diye soran Sehun'la Jongin ona cevap olarak "Eğer bunu yaparsan seni ezip üstünden geçerim, Sehun. Kafası kopmuş hamam böceği gibi yerde can çekişirsin." dediğinde Sehun da elini kalbine koyarak konuşmuştu. "Sen geçeceksen neden olmasın, ayıcığım? İstersen yüzüme de oturabilirsin, gıkım çıkarsa şerefsiz evladıyım."

Salak.

Lia'nın kaybolduğunu düşündüğümüz gün aralarında ne geçtiğini de bilmiyordum ama o günden sonra Sehun, Jongin'in üzerine daha çok düşüyordu. Jongin'e sanki kırk yıllık kocasıymış gibi davranıyordu ve dürüst olmak gerekirse bu durum biraz tuhaftı. Yavşak Sehun'dan bahsediyorduk sonuçta. Değişebilir miydi gerçekten? Ehehehe.

"Tamam, bugünlük bu kadar yeter. Rahat olabilirsin, asker!"

Komutan Chanyeol'un sesini duymamızla birlikte büyük bir mutlulukla yemekhaneye doğru yürümeye daha doğrusu kıtlık varmış gibi koşmaya başladığımızda komutanların arkamızdan güldüğünü duymuştuk.

Komutanlarla da aramız son bir haftadır çalışma haricinde pek bir diyalog geçmemişti ve bunun nedeni sanırım Lia'yla son olanlardı. Komutan sırıkgillerden Chanyeol'un Sehun'a gerizekalı demesi aramızda bir gerilim yaratmış gibiydi. Şerefsiz adam, hep zarardı ilişkilere.

"Yemek istiyorum, her şeyi yemek istiyorum! Jongin gibi açım! Yemek istiyorum!" diye yanımda kendi kendine şarkı uyduran Sehun'a bakıp göz devirdiğimde Jongin de sinirle homurdanmıştı. "Ayılar siksin seni, Sehun."

Bu sözleriyle Sehun da ona bakıp yanağından makas aldığında "O zaman sen üzülürsün, pofuduk poğaçam çünkü ben sadece insanlar aleminde değil, ayılar aleminde de semeyim. Yani sen ve ırkın hep altımda olacaksın." demiş ve olası dayaktan kaçmak için ön sıradaki Jungkook'ların yanına uçmuştu. Salak çocuk, cidden kaşınıyordu.

Jongin de sinirle öne kaçan Sehun'a bakıp herhangi bir yorum yapmadan yemek için beklemeye devam ettiğinde ben de kıkırdayarak yanağına parmağımı sokmuştum. "Pişt ayıcık, bozma moralini. Ben döverim sonra Sehun'u."

Tabii bu sözüm onu daha da sinirlendirmiş olacak ki "Ulan evrendeki tüm ayıların amına koyayım ben! Sizin yüzünüzden cinsimi unutacağım bir gün, siktirin gidin başımdan." diyip yanağındaki elimi hızlıca itip aşçı Hana teyzenin ona uzattığı tepsiyi alıp masaya gitmişti. Ama...

Arkasından dudağımı dişleyerek baktığımda en iyisi aralarındaki meseleye karışmamak diyip ben de tepsimi gülümseyerek Hana teyzeden aldım. "Afiyet olsun, yavrum. Bak, bugün şekerpare var menüde. Al ye. Şeker gibi çocuksun zaten." dediğinde sözleriyle kıkırdadım.

Hey, Soldier! (Chanbaek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin