⚓22⚓

383 51 3
                                    


Jimin ertesi sabah erkenden kalkıp konsey için hazırlanmaya başladığında aklında bir sürü soru vardı. Oraya nasıl gidecekler? Ne yapacaklar? Kimler olacak? Jungkook'u bırakıp nasıl gidecek ve benzeri şeyler...

Bakışları yatakta huzurla uyuyan kaptana kaydı. Onu böyle görmeye hiç alışamamıştı. Bir an önce iyileşsin istiyordu ona tekrar rahatça sarılabilmek için.

Her şeyin, onları bekleyen büyük savaşın ve yaşanabilecek bazı tehlikelerin bir an önce bitmesini istiyordu. Her şey sona erdiğinde Jungkook'la birlikte küçük bir evde huzurla yaşamak istiyordu. Fakat Jungkook gemiyi bırakamazsa da sorun değildi. Onunla birlikteyse bunların bi önemi yoktu. Çok büyük hayalleri yoktu. Jungkook'un olduğu her şey zaten güzeldi onun için.

Kılıcını belindeki kınına yerleştirdi. Son olarak masada duran Jungkook'un pek sık takmadığı ve kaptan olduğunu belirten şapkasını eline aldı. Hafifçe gülümseyip kafasına taktı. Bu şapkalar gemicilerin kimlikleriydi adeta. Jimin bu şapkayı takarak konsey üyesi Kara İnci'nin kaptanını temsil edecekti.

"Demek yerimde gözünüz vardı ikinci Kaptan Park." Jungkook uykulu çıkan sesiyle konuştu.

Jimin sevgilisinin sesini duyduğunda uyandığını anladı. Güzel bir gülümseme eşliğinde arkasına döndü. Jungkook hafif uykulu gözlerle kendisini izliyordu. Yatağa doğru ilerledi.

"Kara İnci artık benimdir Kaptan Jeon. Ağlayın."

Jungkook ona gülüp kafasını diğer tarafa çevirdi. Gülmesi durduğunda bakışları tekrar onu buldu. Jimin yavaşça onun yüzüne yaklaştı ve kendisininkilere göre ince olan dudaklara öpücük bıraktı. Geri çekilecekken Jungkook yaralı eline dikkat ederek kolunu onun beline sardı ve uzaklaşmasını engelledi. Yüzlerinin arasında çok az bir mesafe kalmıştı bu sayede. Jungkook o çok sevdiği dolgun dudakları özlemle öpmeye başladı. Sevgilisi de aynen karşılık veriyordu.

Jimin yavaşça geri çekildi. Kapalı gözlerini araladı. Jungkook sargılı ellerinden birini onun yüzüne çıkardı ve alnındaki saç tutamların geriye itti.

"Hala oraya gitmeni istemiyorum. En azından yanında olmalıydım." Şefkatli bakışları Jimin'in gözlerine odaklanmıştı.

"Endişelenme. Ayrıca oraya bu halde gitmen itibarını sarsacaktır. Başımın çaresine bakacağım. Buna mecburum. Beni her düştüğümde kaldıramazsın."

Jungkook ona tebessüm etti. "Ben sana, 'Seni her düştüğünde kaldıracağım.' demiyorum ki. Seni düşürmeyecek tek kişi benim. Bu hep böyle olacak."

Jimin onun sözlerinin etkisiyle burukça gülümseyerek ona bakıyordu. Jungkook onun elini elleri arasına aldı. Bakışları onun küçük ve hafif tombul ellerinde oyalandı.

"Senin şu ellerinde ne var bilmiyorum. Tuttukça güçleniyorum ve onları ayırmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini biliyorum. Bu tarif edemeyeceğim kadar muhteşem bir his."

Jungkook tuttuğu eli dudaklarına götürüp nazikçe öptü.

"Ağlayayım ve konseyi unutayım diye mi yapıyorsun bunları?" diye sızlandı Jimin.

Uzun olan ona tatlıca gülümsedi. Yine sabah sabah gülmekten yanaklarını ağrıtıyordu karşısındaki güzel çocuk. Bu ağrının hayatındaki en güzel şey olduğunu da biliyordu. O yeter ki yanında olsun. Hiçbir ağrı, hiçbir yara umrunda değildi. Bazen ne ara bu kadar aşık olduğunu düşünüyordu. Anne ve babasının aşkından daha gerçek bir aşk hikayesi görmemişti ve olacağına da olan inancı gün geçtikçe, tanıdığı insan sayısı arttıkça azalıyordu. Fakat bu güzel gülüşlü çocuk hayatına girdiğinden beri bunların tam tersi oluyordu. Jimin'i deliler gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyordu. Hayatında gerçek olan çok az şey görmüştü ama biliyordu ki bu gerçekti. Yoksa bu kadar doğru hissettirmesinin başka bir nedeni olamazdı.

Kara İnci   ⚓   JiKook Where stories live. Discover now