On altıncı Bölüm

28.9K 1.7K 1K
                                    

İyi okumalar :D

•••

Sinirle oflayarak oturduğum sedyenin üzerinde tepindim.

Madem okulda revir var, neden revirin içinde çalışan yok abi? Şaka gibi! Kafama pansuman yapayım derken çarpılmışa döndüm burda ulan.

Kollarımı hava da tutmaktan ağırdığı için bastırdığım gazlı bezi çekerek karşımda ki aynadan yaraya baktım. Daha iyi yapabilmek için saçlarımı tepeden topuz yapmıştım. Yara yüzeysel ufak bir yarıktı.

Derse de girememiştim. Allahtan telefonum yanındaydı da toprağa başımın ağrıdığı için derse giremediğim ilgili kısa bir mesaj atmıştım. Tabi yanıma gelmek istese de üstün ikna etme yöntemlerimle ikna etmiştim. Büyük ihtimalle zil çalar çalmaz hemen yanıma gelecektir bu yüzden hızla şu pansumanı yapıp buradan çıkmam lazımdı ama yapamıyordum.

Sinirlerim alt üst oldu iyice. Kafayı yiyecektim. Oysaki bir ders önce maçı kazandığımız için oldukça mutluydum...

Sinirle bir nefes alarak gözlerimi tavana diktim. "Allahım toprağa maymun surat dediğim için bunlar hep, değil mi? Valla bir daha demeyeceğim ya..." Dudaklarımı ısırarak tekrar aynadan kendime baktım.

Hangi Allah'ın cezası bana beddua ettiyse tam onikiden tutturmuş, helal olsun ibneye.

Ama beklesin o götü havada kokoşlar, ben de bunun hesabını onlara sormazsam yaprak değilim ulan! Fare suratlılar!

Elimde ki gazlı bezi tekrar yarama bastırdığım sırada revirin kapısı hızla açıldı. Gözlerim korkuyla büyürken, kafamı çevirerek gelen kişiye baktım.

Çınar...

"Neredesin sen?!" Dedi katı sesiyle.

Al işte, basıldık ya!

Kaşlarını çatmış, sinirli ve bir yandan da rahatlamış bir şekilde bana bakıyordu. Bense elimde ki gazlı bezle kafamı tutarken, gözlerimi kocaman açmış dehşetle ona bakıyordum.

Onun burda ne işi vardı?

Kahverengi gözlerini baştan aşağı vücudumda gezdirip kafamda durmuştu. Kaşları daha da çok çatıldı "Siktir, kafana ne oldu? Hani sadece başın ağrıyordu?" Büyük adımlarıyla yanıma geldi.

Kafama tuttuğum gazlı beze dokunacakken "Dur!" Diyerek dokunmasını engelledim. Hemen ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. Bir yandan da telaşla konuşuyordum "Toprak yanın da mı? Tek mi geldin? Buraya geldiğinden haber var mı? Hem senin burda ne iş-" Kafamı uzatıp koridoru kontrol ederken, kolumdan tutup içeri çekti.

"Otur şuraya!"

İki kolumdan tutup tekrar sedyeye oturttu. Dibime kadar girerek sargı bezini tuttuğum elimi tuttu. Saniyelik olarak gözlerini gözlerime dikti. O an kahverengi gözlerin ki saf telaşı yakalamıştım. "Bakmama izin ver." Dedi. Bunu öyle içten söylemişti ki, gerçekten izin vermemi istiyormuş gibiydi.

Elimi onu eli arasından çekip bakmasına müsade ettim.

Dudakları yukarı kıvrıldı ama bu sadece yarayı görene kadardı çünkü yüz ifadesi şu an sanki ölü bir ceset görmüş gibi dehşet verici bir hal almıştı. Onun bu haline güldüm.

"Ne oldu doktor bey? Ölüyor muyum yoksa?" Dedim dalgayla. Ama bana öyle bir baktı ki susmak zorunda kalmıştım.

"Nasıl oldu bu?" Dedi tedirgince. Sonra kaşları çatıldı ve çenesi seğirdi. Yuh, gözlerimin önünde çenesi seğirdi... "Biri sana zarar mı verdi?!" Dedi dişleri arasından adeta tıslayarak. Koyulaşmış kahverengi gözleriyle yüzümü taradı.

𝗗𝗶𝗸𝗸𝗮𝘁: 𝗔𝗯𝗶𝗹𝗲𝗿𝗶𝗺 𝗩𝗮𝗿!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin