34. Bölüm

18.7K 851 43
                                    

Instagram:dolunaayyz

Sonun da karan ne yapıp edip gönlümü almıştı. Eski normal hayatımıza geri dönmüştük. Odam da hastamı muayene ederken arka bahçeden gelen bağırış ve top sesleriyle sinirlerim tepeme çıkarken odam da hasta olduğun da sakin kalıyordum.
"Boğazlarınız şişmiş, gribinizin ilerlememesi için size şimdi gerekli ilaçları yazacağım. Eczane size nasıl kullanacağınızı anlatır. Düzenli kullanırsanız çabucak iyileşirsiniz."
Kadın yorgunca gülümsemesini bana sunup teşekkür ederek odadan çıkarken huzurla gülümseyerek gözlerimi kapatacaktım ki camıma çarpan topla yerimden sıçrayarak sinirle ayağa kalkıp hışımla arka bahçeye çıktım.

Abim, kaan ve tanımadığım askerler top oynarken karan sessizce sigara içerek onları izliyordu.
"Ne yapıyorsunuz siz!"
Bağırmamla herkes hazır ol'a geçerken sinirle elimi belime atıp sessizce beni izleyen askerle baktım.
"Yeter lan! Hasta muayene ediyorum ben burada!Gool bağırışlarınızı ve sürekli camıma top atmanızı istemiyorum! Koca askerlersiniz utanın be! Yürüyün gidin ön bahçe de oynayın sıkıyorsa hadi!"

Başları öne eğilmiş dururken kaanla abim de onlardan farksız değildi.
"Hadi dedim!Ön bahçeye!"
"Kusura bakma yenge."
Tanımadığım asker elin de topla bana bakarken sinirle ona baktım.
"Başlatma yengene! Bir daha burada top oynamak yok! Hadi yürüyün şimdi."
Tanımadığım askerler başları eğik bir şekilde yanımdan geçip giderken yavaşça abimle kaan'ın yanına gittim.

"Tü, bir de evlendin sen. Damlaya söyleyeceğim seni,
seni de kaan!"
Kaan'ın gözleri şokla bana bakarken başını onaylamazca sallamıştı.
"Ya hayır, asel yapma etme gözünü seveyim ya! Karizmam gider ne olur."
Koluma yapışmış bana yalvarırken karan yanımıza gelip kaan'ın kene gibi yapışmış elini itti.
"Yılışma lan!"
"Abicim top oynadık ne olmuş yani?"
Abim masum olduğunu sandığı gülümsemesiyle bana baktı.
"Başım ağrıyor kaç saattir hasta bakıyorum. Allah aşkına gidin yoksa ikinizi de ispitlerim!"

Kaanla abim birbirine bakıp koşarak yanımızdan giderken eğlenerek beni izleyen karan'a döndüm.
"Niye öyle bakıyorsun bana."
Etrafını süzdükten sonra elini belime atıp beni kendine çekerek sıkıca sarıldı.
"Özledim de ondan."
Gel de erime şimdi! Kollarımı boynuna dolayıp şah damarına dudaklarımı bastırdım.
"En çokta bunu."
Mırıldanarak söylenirken keyifle kokusunu içime çekiyordum.
"Hmm demek öyle.""

Kıkırdayarak başını sallarken sarılmaktan da vazgeçmiyordu.
"Ben bugün bir yere gideceğim, ondan sonra da hafize teyzeye gidelim olur mu?"
Merakla bakışlarım gözlerini bulurken kaşlarını çattı.
"Nereye gideceksin doktor."
Huzursuzlukla derin nefes alıp gözlerimi kaçırdım.
"Asel birbirimizden bir şey saklamayacaktık." Titreyen göz bebeklerimi yok sayıp gözlerimi kahvelerine çıkardım.
"Rızanın yanına."

Afallamış bir şekilde bana bakarken içten içe ona hak veriyordum. Ben de kendimden böyle bir hamle beklemiyordum.
"Nasıl?"
"Yüzleşeceğim, kinim, öfkem, ne varsa yüzüne karşı kusacağım bir de....annemin öldüğünü söyleyeceğim."
Ellerimle çatık kaşlarını düzelttim. Gözleri yumuşayıp şefkatle bana bakarken eliyle yanağımı sevdi.
"Git aselim, yüzleş. Öfkeni, kinini, kus rahatla. Kalbinde ki yük biraz da olsa hafiflesin...hafiflesin ki rahat bir nefes al. Dolmasın o gözlerin, akmasın o yaşların. Onların hepsi bana özel."

Sen nasıl bir şeysin be fırtına. Sen nasıl bir şeysin.
"Yanın da gelmemi ister misin diye sormayacağım. İsteseydin en başından derdin zaten. Ama aradığın an yanına geleceğim."
Gözlerine uzunca baktığım da bu güzel sözlerinin altın da kalmıştım. Gözlerim dolarken yavaşça yaklaşıp gözümün kenarına dudaklarını bastırdı.
"Şşş şimdi değil doktor...şimdi değil eve gittiğimiz de gönlünce ağla, başım gözüm üstüne. Ama burada değil."
Yutkunarak derin nefes alıp başımı onaylarcasına salladım.
"Şimdi değil."

"Arabamın anahtarını al şehire inmek uzun sürer taksiyle."
"Tamam."
Senin gibi bir adam karşıma çıktığı için binlerce kez şükürler olsun.

💙💙💙

Mesaim bittikten sonra karan'ın arabasına binip cezaevine gelmiştim. Görüşme yerin de onu beklerken tir tir titrememek için kendimi zor tutuyordum. Öz kızına tevacüz eden babamın karşısına çıkmak, onunla yüzleşmek o kadar da kolay değildi benim için, kimse için kolay olmazdı. Masum melekken babamın beni seveceğini düşünmüşken o bana pis ellerini sürmüştü, çıkmayan bir leke bulaştırmıştı masumluğuma.

Karşıdan gelen kapı açılma sesiyle dik bakışlarım oraya döndü. Aramız da cam vardı, şaşkın bakışlarıyla karşıma oturup konuştu.
"Sevgili kızım, içeriye tıktığın babanı görmeye mi geldin?"
Pis sırıtışıyla yüzüme bakarken tiksinerek ona bakıyordum.
"Benim bir babam yok rıza, acizliğini görmeye geldim."
Sırıtışı yüzünden silinirken kaşlarını çatarak aramızda ki cama doğru eğilmişti.
"Buradan çıktığım an seni geberteceğim, leşini köpeklere yem edeceğim!"
Alayla kahkaha atıp onun gibi cama yaklaştım.

"Bana bak rıza! Bu yüze iyi bak! Sen, burada yıllar önce işlediğin hata yüzünden yatıyorsun! Öz kızına tecavüz ettiğin için buradasın! Senin buradan çıkışın yok! Burada geberip gideceksin. Acı çeke çeke öleceksin, çürüyeceksin bu hapiste duydun mu beni! Senin buradan ancak ölün çıkar! İçeridekiler bilmiyor değil mi? Neden içeriye girdiğini bilseydiler şimdi ağzın yüzün kan için de karşım da olurdun. Kemiklerini kırarcasına döverler seni inşallah!"
Sinirle derin nefesler alarak bana bakarken sakin kalması için kendini sıktığının gayette farkındaydım. Tek bir hareketin de cezasına ceza katılacağını yılların tecrübesiyle gayette iyi biliyordu.

"Annem öldü."
İrkilircesine bana bakarken yavaşça kendini geri çekmişti.
"Ne?"
"Üvey babamız onu öldürdü, senin yapamadığını o yaptı! İçki parasını getirmedi diye öldürdü onu. Şimdi o da aynı senin gibi içeride, kadın cinayetinden içeride. Sizin gibi pisliklerden bıktı tüm dünya bıktı! Ne istiyorsunuz ulan bu kadınlardan! Ne yaptılar size bu kadınlar! Ha ne yaptılar! Allah hepinizin belasını versin!"

"Hülya öldü mü?"
Kendime hakim olamayıp masaya vurdum.
Üzülmüş gibi rol yapmasına dayamıyordum.
"Çok mu umrunda rıza! Senin o heriften ne farkın var lan! Ne farkın var! İkiniz de aynısınız, sen de öldürmedin mi ha! Sen kendi anneni öldürmedin mi!
Gelmiş burada bana üzülmüş gibi yapma, dediklerimi unutma rıza. Hepiniz! Sen de ! O üvey olacak olan babam da! Sizin gibi olan herifler de!Hepiniz buraya layıksınız! Burada sürünüp gebermeye mahkumsunuz!"
Daha fazla dayanamamış olacak ki önümüzde ki cama vurarak bağırmaya başladı.

"Seni gebertirim lan! Ne biçim konuşuyorsun sen benimle!Burdan çıktığım an seni geberteceğim. Duydun mu beni! Geberteceğim."
Görevliler rızayı tutarak dışarıya çıkarırken keyifle onun çıldırmış halini izlemiştim. Ayağa kalkarak dışarıya çıkıp nefes almayı denedim. Elim boğazıma giderken göz yaşlarımla akmaması adına savaş veriyordum. Telefonumu çıkarıp karan'ı aradım.
"Karan..karan ben hiç iyi değilim, yanıma gel bir yer de buluşalım ne olur."

"Asel geliyorum, söyle nereye geleyim, söyle birtanem."

"Bi-bilmiyorum o gün beni bulduğun yer de buluşalım."

"Tamam..tamam güzelim geliyorum."

Telefonu çantama koyup arabaya binip yola koyuldum. Dalgınca ıssız yol da arabayı sürerken önümü kesen iki araçla frene bastım. Elleri silahlı yüzleri gözükmeyen adamlar bana doğru gelirken korkuyla arabayı kilitledim. Arkadan kaçmak adına arabayı hareket ettirecekken arkayı kesen iki araç buna engel olmuştu. Ne oluyor!

Yanıma gelip arabanın camını kırmaya çalıştıklarına çalan telefonumu anın da cevapladım.
"Karan! Yardım et! Önümü dört araç kesti camı kırmaya çalışıyorlar."
Arabanın camının kırılmasıyla çığlık atarak kendimi korurken arabanın kapısını açıp kolumdan tutarak zorla sürüklemeye başlamıştılar.

"KARAN!"
"ASEL"
Karan telefon da kükrercesine konuşurken kafama inen darbeyle gözlerimi karanlığa hapsetmiştim.

Lütfen bana sövmeyin😂
Umarım beğenirsiniz
Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın
Yazım hatası varsa affola

Sizleri seviyorum
Kendinize iyi bakın
Hoşçakalın🤍♥️

FırtınaNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ