13

380 58 8
                                    

O geceden sonra her şey daha da kötüye gitmeye başlamıştı.

Jimin pencereden dışarıya hızlı bir bakış atmış, ardından kısa bir süre içinde giyinmiş ve çantasını atmıştı omzuna. Koşar adımlarla alt kata indi, ayakkabılarını giydi ve saniyeler içinde kapıdan çıkıp hastaneye giden tanıdık rotayı takip etmeye koyuldu. Bulutlar oldukça yoğundu o gün, hemencecik toplanmış ve Jimin'in üstünü kara bir örtü gibi örtmüşlerdi hastane yolunda. Üstüne üstüne esen sert, soğuk rüzgârlardan korunmak için ceketinin fermuarını çekti ve ilerledi. Kesinlikle bir fırtına yaklaşıyordu ve bu yüzden Jimin Taehyung'un ona ihtiyacı olacağını biliyordu.

Bir ay ve on altı gün geçmişti Taehyung'un Jimin'i son ziyaretinin üstünden. Hastaneye geri döndüğünde ise hemşireler -haklı olarak- daha yakından takip etmeye başlamışlardı onu. Taehyung kimse bakmıyorken kaçıp gidecek bir tipken, üstüne üstlük sağlığı da aniden yokuşaşağı gitmiş gibiydi. Normalde haftada yalnızca bir-iki kilo veriyorken, hastaneden kaçtığı geceden sonraki durumu oldukça endişe verici olmaya başlamıştı. Bir aydan biraz daha uzun bir süre içerisinde Taehyung altmış beş kilodan kırk üç kiloya kadar düşmüştü. Şiddetli kilo kaybı zaten yeterince kötü değilmiş gibi bir de üstüne üstlük yürümekte, hareket etmekte ve konuşmada bile giderek güçlük çekmeye başlamıştı Taehyung.

Jimin hastaneye girerken yüzünde endişeli, çatık kaşlı ifadesi vardı. Aynı merdivenleri çıktı hızla, duraksamadan. Tanıdık bir yüzle karşılaştığında ise bu düzen bozulmuş, yavaşlatmıştı adımlarını.

"Jungkook?" Jimin Taehyung'un odasının önünde durdu.

Kahve saçlı oğlan bakışlarını yerden kaldırıp sahte bir gülümsemeyle karşılık verdi gelen sese. "Hey Jimin'di değil mi? Uzun zaman oldu."

"Evet, ben-" Hafif aralıklı kapıya çevirdi gözlerini Jimin "İçeride biri mi var?" Jungkook'a cevap verme şansı bırakmadan bakmıştı odaya. Doğru tahmin etmişti, çünkü Taehyung'un yatağının yanındaki sandalyede Yoongi oturuyordu. Taehyung tüm dikkatini ona vermiş gibiydi.

"Yoongi odaya girmeme izin verir mi?"

Jungkook eliyle çenesini ovuşturdu ve konuştu, "Sanmam." Sandalyesinde geriye yaslandı sonra. "Otursana. Yoongi genelde insanlarla baş başa konuşacak birisi değil, o yüzden... şimdilik onları rahat bıraksak iyi olur."

Derin bir nefes almanın ardından durduğu yerde bir süre oyalanmış, sonra da Jungkook'un yanındaki sandalyede yerini almıştı Jimin.

"Biraz endişelisin sanki." Jungkook Jimin'e yan gözle baktı.

Jungkook Jimin'e yan gözle baktı.

"Öyleyim. Fırtına yaklaşıyor, Taehyung pek iyi başa çıkamıyor böyle durumlarla..."

"Ah.." Jungkook başını geriye atıp tavana göz gezdirdi, sanki kara bulutları görebilecekmiş gibi. "Fark etmemiştim fırtına çıkacağını." Usulca başını indirip kollarını kavuşturdu bir süre sonra. "Onun hakkında bu kadar çok şey bildiğini bilmiyordum."

Jimin kafasını ona çevirip sordu, "Hiç hoşlanır mıydı fırtınalardan?"

"Zannetmiyorum. Eskiden ne zaman bir fırtına çıksa gergin ve paranoyak olurdu ama sadece o kadardı. Şimdi bahse girerim... panik atak bile geçiriyordur."

Jimin gözlerini yere sabitledi. "Evet. Fırtına tetikliyor panik atağını."

Jungkook yanıt olarak homurdanmakla yetinmişti, konu hakkında söyleyecek başka bir şeyi yoktu. Jimin de sessiz kalması gerektiğinde karar kılmıştı. Parmaklarını kenetleyip zemine bakmaya devam etti ve ilk gök gürültüsünün ne zaman duyulacağı konusunda tahminler yürütmeye başladı kafasında. Panjurları kapatması ve Taehyung'un aklını dağıtacak bir şeyler bulması gerekecekti. Belki bir film gösterir ya da oyun oynardı onunla sakinleşebilmesi için. Jimin aceleyle ensesini ovuşturup gözlerini yumdu.

in another life | vminWhere stories live. Discover now