14

375 55 7
                                    

"Hey, Jimin?"

"Hm?"

"Sence ne zaman kar yağmaya başlayacak?"

"Bilmem ki... kar rastgele yağar."

"Evet ama... yakında... yağar mı sence? Ya da Ocak'ta belki?"

"Umarım. Hoş olur. Seul'un ara sıra kar görmeye ihtiyacı var."

"Evet... yağınca dışarı çıkıp içinde durmak istiyorum."

Jimin, Taehyung'un yatağının yanındaki koltukta bağdaş kurarak oturuyordu. O sözleri duyduğunda konuşana yöneltmişti bakışlarını, ancak kendininkileri buluşturabileceği o kahve gözleri bulamadı. Taehyung çoktan kafasını başka yöne çevirmişti.

Gökyüzünü örten bembeyaz bulutlara bakıyordu, dünyanın o anki renksizliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Taehyung'un "beyaz gün" diye adlandırdığı günlerden biriydi o gün, bu yüzden pencerenin ötesindeki hayale, tıkılı kalmış olduğu hastane odasındaki hayattan daha çok ilgileniyordu. Taehyung'un aldığı derin nefes sesleri odayı kapladı, yatak çarşafları buruştu ellerinin altında.

"Soğukta dışarı çıkabileceğine emin misin?"

"Halledebilirim bence."

Jimin kar yağmaya başladığı zamanlar gelince Taehyung'un yürüyemeyecek kadar güçsüz kalacağı gerçeğini gündeme getirmek istemediği için sessiz kalmaya karar vermişti.

"Tamam o zaman... iyi hissedersen çıkarsın."

Taehyung belli belirsiz sesiyle alaycı bir kahkaha attı buna yanıt olarak.

"İyiyim zaten. Endişelenmeyi keser misin artık? Altı gün oldu*."

(*panik atak geçirdiği zamandan bahsediyor.)

"Biliyorum ama çok kötüydün."

"Geçti o." Taegyung başını çevirirken boynunun altındaki yastık da buruştu. Jimin'e baktı ağır göz kapaklarının ardından. Son zamanlarda aşırı derecede solgundu teni, vücudu ise mümkünmüş gibi daha da incelmişti ama her şeye rağmen aynı tebessümü taşımakta direniyordu Taehyung "İyiyim şu an."

Jimin ona gülümsemeden duramamış, bir elini çenesine yasladığında da bu gülümseme, hafif bir kıkırdamaya dönüşmüştü.

"En azından elinden geldiğince iyi olmaya çalışıyorsun..."

Taehyung keskin bakışlarını yöneltti Jimin'e. Söyleyeceği sözleri çıkaramadan titredi dudakları önce.

"Ka...pa çeneni." Yatakta öylece uzanan narin vücudunu sarsacak kadar güçlü bir kahkaha attı ardından. "Bok gibi görünüyorum.. farkındayım."

Jimin de onunla birlikte gülerken bulmuştu kendini. Kendi ufak kıkırdayışları bile Taehyung'un içten gülüşlerinden daha yüksek sesliydi.

"Hayır, bok gibi falan görünmüyorsun." Eliyle gizlemeye çalıştığı sırıtışı parmaklarının arasındaki boşluklardan görünebiliyordu hâlâ.

Taehyung bir elini uzatıp Jimin'in elini uzaklaştırmayı hedeflemiş lakin bu kadar basit bir şeyi yapacak enerjiyi bile bulamamıştı kendinde. Yine de devam etti.

"Elinle kapatma şunu."

"Neyi kapatmayayım?"

"Gülüşünü."

"Neden ki? Öyle özel bir şey falan değ-"

"Nadiren görüyorum zaten." Taehyung'un parmak uçları Jimin'in eline değmeyi başarmış, bu hareket ise elini yavaşça ağzından çekip çenesinin altına koyması için yeterli olmuştu. Ona içtenlikle gülümsedi Jimin.

Taehyung, muhtemelen son kez göreceğini düşündüğü bu güzel görüntünün fotoğrafını çekmişti zihninde. Aklına pek çok kelime geldi ancak Jimin'e söylemeyi en uygun bulduğu yalnızca iki kelime vardı.

Aklındakileri söyleyebilmek için dudaklarını aralamış ama bunun yerine bambaşka bir şey yapmaya karar vermişti son anda. Bilinçsizce Jimin'in elini tutmaya çalışmış, bırakmamak için iyice yüklenmek zorunda kalmış ve ikisinin de bir anda irkilmesine sebep olmuştu. Taehyung'un gözleri büyüdü şokla.

"Ben- Ben elimi... tutarsın sanmıştım."

"Ani oldu," Jimin gülüşünü bastırarak konuştu. "Hazırlıksız yakalandım."

"B-böyle olsun... istememiştim..."

"Sorun değil." Başparmağını yavaşça gezdirdi Taehyung'un eklemlerinde, "Bak... şu an tutuyorum elini."

Sessizce ve adeta büyülenmişçesine baktı Taehyung Jimin'e uzun bir süre. Sonra gözlerini yukarı, aşağı ve ardından pencereye doğru çevirdi. Yüzleşemedi Jimin ile.

Çekingence dudaklarını birbirine gömüp sessizliğini korudu Jimin. Taehyung'un başının arkasını inceledi ve üst üste gelmiş, dağınık kahverengi saç tellerine odaklandı. Siyah gözleri solgun tenini incelemek üzere düştü sonra; en ufak hareketinde derisinin üstünde çıkıntı oluşturan damarları kolayca fark ediliyordu artık. Tuttuğu ele ait olan kola çevirdi bakışlarını.

Gözleri, kolun iç kısmına yerleştirilmiş iğneden yukarıda asılı duran IV sıvısı torbasına giden bir yolculuğa çıktı.

Böylece Jimin'in gülümsemesinden geriye ne kaldıysa solup gitmişti.

Taehyung'un son panik atağından beri konuşma ve hareket etme hâkimiyeti de azalmıştı giderek. Yutkunmak kadar kolay bir görev bile artık Taehyung için zordu ve yediklerini midesinde tutabilmesi - hatta midesine sokabilmesi bile- zor olmaya başladığında hemşireler, Taehyung'un başka bir yolla beslenmesini daha uygun bulmuşlardı. Bu yol da koluna bağlı olan tüp aracılığıylaydı işte.

Altı gün içerisinde Jimin, Taehyung'un yutmayı başarabildiği tek şeylerin artık üzüm, buz küpleri ve çilekli Pocky çubukları gibi ufak atıştırmalıklar olduğunu keşfetmişti. Bunların dışında başka bir şeyi sindirmesi imkansız gibi bir şeydi. Diğer tek seçeneği, öylece yatıp IV Sıvısının ona sunduğu her neyse onu kabul etmekti.

Taehyung'a yeniden baktığında gözlerinin hâlâ pencerede olduğunu görmüş, rahatlamıştı Jimin. Taehyung vücudunu çevreleyen lacivert battaniyeyi çenesine kadar çekmiş, sadece Jimin'in tuttuğu elinin dışarıya sarkmasına izin vermişti. Nefesleri oldukça sessizdi ve eli uzun süre hareketsiz kalamıyor, sık sık titriyordu. Her titreyişinde ise Jimin tepki olarak hafifçe sıkıyordu onu. Bu, onların sessiz iletişim kurma şekilleriydi. Jimin'in, Taehyung'a 'her şey yoluna girecek' deme yoluydu ve içinde oldukları durum fark etmeksizin her seferinde onu rahatlatmayı başarıyordu.

İkisi de bu yalana inanmayı, gerçekleri kabul etmekten daha kolay bulmuşlardı....

in another life | vminWhere stories live. Discover now